• Gökyüzünden, Ülker yıldızından cana şöyle bir ses geldi: "Sen, yeryüzüne mensup değilsin; sen, ötelerden geldin! Bu yüzden, aklını başına al da, yücelere yüksel, tortu gibi dibe çökme! • Hiç kimse eşinden dostundan, eski bildiklerinden bu kadar uzun müddet seferde, yolculukta kalamaz! Bu ne bitmez bir yolculuk; artık şehrine geri dön! • Sonunda; "Geri dön!" sesini o Padişahtan, o padişahlar padişahından duydun!
• Ey zavallı; bu dünyayı, bu yıkık yeri ancak baykuşlar yurt edinir! Sen, ötelerden geldiğin halde, nasıl oluyor da bu yıkık yerde oturuyorsun?• Kendisine dikenden döşek döşeyen kişinin yanı, beli, sırtı hiç rahat eder mi, dinlenir mi?
• Her nefeste yüzlerce Çin'e, Maçin'e değer hikmetlerle canı neden beslemiyorsun, süslemiyorsun?
• Fakat boş sözlerden, dedikodulardan ibaret olan hikmetlerle değil, insanın canını Allah'a yaklaştıran, manen Allah'ı görür, hisseder hale getiren hikmetlerle beslemelidir!
• Sen, bir inci ol, mücevher ol da isteseler de istemeseler de alsınlar, seni taca taksınlar!
• Eğri büğrü yürüyen ayak gibi olma! Bırak şu eğri yürüyüşü de, elif gibi dümdüz ol, dosdoğru ol!
• Mezarlığa git de taşın, kerpicin altına bak; yatanların başlarını ayaklarından ayırt edemezsin!
• Allah'ım! Sen, canları, Yâ-sîn soyunun gittiği yoldan canlara ulaştır!
• Nasıl ki dua etmek bizden, kabul etmek de Sen'den ise dualarımızı, Yâ-sîn soyundan gelenlerin dualarına kat!
• Allah'ım! Nasıl ki, bizim işimiz az bir ihsanda bulunmak, Sen'in şanın da azı çok görüp beğenmekse, lütfet de bize o çeşit yardımda bulun! Yani, azımızı çok olarak kabul buyur!
• Allah'ım! Bizi, nefsanî arzulardan, bedenimize ait isteklerden, şehvet ve hiddetten kurtar, akıl ve vicdan âlemine ulaştır! Bizi, asıl vatanımız olmayan şu dünyadan al, ötelere, yücelere götür!
Balçıktan yapılmış beden evi nerede, can evi, gönül evi nerede!(c.IV, 1837)
• "Ya Rabbi! Sevgilinin maksadı ne, bir bilsem!" dedim. Kaçacağım yolu bağlamış; gönlümü de, kararımı da almış gitmiş!
• Ya Rabbi! O, beni nereye kadar çekecek, bir bilseydim! Yularımı tutmuş, her tarafa çekip durmada… Niçin, ne maksatla çekip duruyor?
• "Ya Rabbi! O, benim varım yoğum; o, benim merhametli padişahım! Neden merhametsiz, taş yürekli olmada, bir bilseydim!" dedim.
• Ya Rabbi! Şu tüten dumanım, şu "Ya Rabbi!" diye feryat edişlerim, sızlanışlarım sevgilinin kulağına erişebilecek mi, sevgilim bunları duyacak mı, bunları bir bilseydim!
• Ya Rabbi! Bir bilseydim; sonunda beni nereye çekecek! Ya Rabbi; bu bekleyiş gecesi ne kadar uzadı!
• Ya Rabbi! Bu coşkunluğum nedir, yüzüme gerilen perde nedir? Çünkü, benim için her şey Sen'sin; bana bir de Sen'sin, bin de Sen'sin, Sen…
• Her an; susarken de, söylerken de gözümde Sen'in aşkın, Sen'in hayalin var. Benim rızkım da Sen'sin, zamanım da Sen'sin.
• Bazen ona "av" derim, bazen "bahar" derim; bazen ona "şarap" adını takarım bazen de ona "mahmurluğum" derim!
• Balçıktan yapılmış beden evi nerede, can evi, gönül evi nerede? Ya Rabbi! Ben, buradan bıktım; asıl şehrimi, vatanımı arzu ediyorum!
• Ey gönül! Galiba sen, işin farkında değilsin. Sen asıl kendi şehrinden sürülmüşsün; sen, burada gurbettesin! "Ey Allah'ım! Benim adamlarım nerede; soyum sopum nerede?" diye feryatlar içinde, şu kirli dünyada kalmışım!
• Ya Rabbi; şehrime geri dönseydim de, padişahımın merhametini, o şehirdeki dostum, sevgilim olan canların hepsini de görseydim!
• Kara yüzlü dünya gecesi, benim gündüzüme eş olamaz; benim ilkbaharımın arkasından taş yürekli sonbahar gelmez!
• Ey gerçek duygulara, hakikatlere perde olan dudaklarım! Hiç susmuyorsunuz; boş yere konuşup duruyorsunuz! Bu manasız davul ne zamana kadar çalınacak? Ah, işte perde yırtıldı gitti!