Sevginin alâmeti, sevgilinin arzusuna uymak ve onunla ters düşmekten sakınmaktır. Rivayete göre bir gün bir gurup İmâm Şibli’yi (rahimehullâh) ziyarete gider. Büyük Veli:
Anlatıldığına göre adamın biri çöl ortasında yürürken gözünün önüne çirkin bir yüz dikilir. Adam:
“Sen kimsin?” der. Çirkin yüz:
“Ben, senin çirkin amellerinim” diye cevap verir. O kişi:
“Senden kurtulmanın yolu nedir?” diye sorunca
“Peygamber’e salât u selâm getirmektir” cevabını alır.
Nitekim Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor:
“Bana getirilen salât u selâm, sırat köprüsü üzerinde ışıktır, Cuma günü seksen kere salât u selâm getiren kimsenin geçmiş seksen yıllık günahı affedilir” der.
Anlatıldığına göre adamın biri Peygamberimize selâm getirmezdi, bir gece rüyasında Peygamberimizi (s.a.s) görür, fakat Peygamberimiz yüzünü adama çevirmez. Adam:
“Ey Allah’ın Rasûl’ü! Yoksa bana kızgın mısın?” diye sorar, Peygamberimiz:
“Hayır” diye cevap verir. Adam:
“O halde niye yüzüme bakmıyorsun?” diye sorar. Peygamberimiz:
“Çünkü seni tanımıyorum” diye karşılık verir. Adam:
“Beni nasıl tanımazsın, ben senin ümmetinden biriyim, âlimlerin anlattığına göre sen ümmetini ananın çocuğunu tanıdığından daha iyi tanırsın” der. Peygamberimizin cevabı şöyle olur:
“Âlimler doğru söylemişler, yalnız sen üzerime salât u selâm getirerek beni hatırlamadın ki! Benim ümmetimi tanımam, üzerime getirecekleri salât u selâm ile ölçülüdür.”
Bu arada adam uyanır ve her gün Peygamberimize (s.a.s) yüz kere salât u selâm getirmeyi üzerine borç haline getirir ve bunu yapar. Bir müddet sonra Peygamberimizi yine rüyasında görür. Peygamberimiz ona:
“Şimdi seni tanıyorum ve sana şefaat edeceğim” diye müjde verir. Çünkü adam Rasûlullâh’ı sever olmuştur.
Cenâb-ı Allah (c.c) buyurur ki:
“Ey Rasûlüm! De ki, eğer Allah’ı seviyorsanız, bana uyunuz da Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı affetsin. Hiç şüphesiz Allah, bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (Âl-i İmrân Sûresi, 31)
Ayeti kerimenin nüzul sebebi şöyle nakledilir:
Peygamberimiz (s.a.s) Ka‘b b. Eşref ile adamlarını İslâm’ı kabul etmeye davet ettiği zaman onlar da Peygamberimize, “Biz Allah’ın oğulları yerindeyiz, o yüzden biz Allah’ı daha çok severiz” diye cevap verdiler.
Adamların bu cevabına karşılık Yüce Allah (c.c) Peygamber’in onlara şu mahiyette bir cevap vermesini murat etmiş olmalıdır: Eğer siz Allah’ı seviyorsanız, tebliğ ettiğim dini kabul ederek bana uyunuz. Çünkü ben O’nun bildirisini size ulaştıran ve sizinle ilgili hükümlerini açıklayan bir Allah Rasûlüyüm. Eğer benim O’nun adına yaptığım davete uyarsanız, o sizi sever ve günahlarınızı bağışlar. Hiç şüphesiz O, bağışlayıcı ve esirgeyicidir.
Mü’minlerin Allah’ı sevmesi, O’nun emrine uymakla, ibadetine koşmakla ve hoşnutluğunu aramakla olur.
Allah’ın (c.c) mü’minleri sevmesi, onlara merhametle muamele etmesi, onları mükâfatlandırması, günahlarını bağışlaması, onlara rahmet günahtan korunma ve başarı ihsan eylemesi demektir.
İmamı Gazalî (rahimehullâh) “İhyâu’l-Ulûmu’d-Dîn” adlı eserinde der ki:
“Üç şeyi yapmaksızın üç şeyi iddia eden kimse yalancıdır:
1. Cenneti sevdiğini söylediği halde ibadet etmeyen kimse yalancıdır.
2. Peygamberimizi (s.a.s) sevdiğini ileri sürdüğü halde âlimler ile fakirleri sevmeyen yalancıdır.
3. Cehennemden korktuğunu iddia ettiği halde günah işlemekten vazgeçmeyen kimse yalancıdır.
Nitekim Rabiatu’l-Adeviyye’nin (rahimehullah) şu iki beyti bu noktayı güzel izah eder:
Allah’a isyan ediyorsun, oysa O’nu sever görünüyorsun
Hayatım hakkı için bu durum, mantık prensiplerini altüst eder
Eğer sevgin doğru olsaydı, O’nun emirlerine uyardın
Çünkü âşık, sevgilisinin sözünden çıkmaz
Sevginin alâmeti, sevgilinin arzusuna, uymak ve onunla ters düşmekten sakınmaktır. Anlatıldığına göre bir gün bir gurup İmâm Şibli’yi (rahimehullâh) ziyarete gider. Büyük Veli:
“Siz kimsiniz” diye sorar. Gelenler:
“Biz seni sevenleriz” diye cevap verirler. Bu sırada Şiblî yüzünü onlara döner, sonra onları taşlamaya başlar, adamlar kaçarlar.
Bunun üzerine Şiblî: “Benden niye kaçıyorsunuz, eğer gerçekten beni sevseydiniz, belâmdan kaçınmazdınız” diye azarlar. Arkasından sözlerine şöyle devam eder:
“Muhabbet ehli, sevgi kadehinden içtiler, beldeler ve yeryüzü onlara dar geldi, Allah’ı hakkı ile bildiler, O’nun ululuk ve kudreti karşısında şaşkın kaldılar. O’nun sevgi kadehinden içtiler, O’nun ünsiyet denizinde boğuldular, yalnız O’na seslenmekten zevk alır oldular.”
Arkasından şu beyti söyledi:
Ey Mevlâm! Sevgini hatırlamak sarhoş etti beni
Sen sarhoş olmayan hiç bir âşık gördün mü?
Söylendiğine göre deve sarhoş olduğu zaman kırk gün yem yemez ve her zaman taşıdığının bir kaç katı kadar yük sırtına vurulsa yükleneni taşımazlık etmez. Çünkü kalbinde sevgilisinin hatırası kıpırdayınca artık ne yem yer ve ne de ağır yük taşımaktan kaçınır, sebep sevgilisine karşı duyduğu şevktir.
Deve deve iken sevgilisi uğruna nefsinin isteğini gemleyerek ağır yük taşımaya katlandığı halde siz Allah için hiç bir yiyecek veya içecekten vazgeçtiğiniz oldu mu? Allah (c.c) için üzerinize herhangi ağır bir yük aldınız mı? Bu sayılan iyi amellerden hiç birini yapmamışsanız, sizin Allah sevgisi iddianız ne dünyada ne de âhirette ne insanlar gözünde ne Allah katında hiç bir şeye yaramayan boş bir sözden ibarettir.
Hz. Ali (kerremellâhu vechehû) şöyle der:
“Cenneti seven kimse iyiliklere koşar. Cehennemden korkan kimse, nefsini aşırı arzulardan alıkoyar. Ölümün kaçınılmazlığına inanan kimsenin gözünde dünyalık hazlar önemsizleşir.”
İbrahim el-Havvas’a (rahimehullâh) “muhabbet nedir” diye sorarlar. Şu cevabı verir:
“İstekleri yok etmek, bütün hacet ve sıfatları yakmak ve kulun kendisinin işaretler denizinde boğulmasıdır.”
İmam Gazalî, Mukâşefetu’l-Kulûb