Recep, Şaban ve Ramazan-ı Şerif ve bu aylar içerisinde bulunan Regaib, Mi’rac, Berat ve Kadir geceleri ilahî feyiz ve bereketle bezenmiştir. Kandiller, yıldızların semayı aydınlattığı gibi yüreklerimizi aydınlatan gecelerdir.
Bu geceler, kendini bilmenin ve bir beşer olarak ilahî kudret karşısındaki acziyetimizin şuurunda olarak taat, ibadet ve şükürlerimizi artırmanın bir vesilesidir. Kandillerin bizlerin için önemli yönlerinden biri modernleşmenin beraberinde getirdiği yalnızlaşmaya neşter vurmasıdır. Bu günlerde hayat paylaşılır, hatırı sorulmayan dostların, arkadaşların, akrabaların, anne ve babalarımızın hatırları sorulur, gönülleri alınır, ziyaretler yapılır, uzakta olanlara telefonlar edilir, mesajlar çekilir. Modern insan gün geçtikçe yalnızlaşıyor ve hayatın keşmekeşi içerisinde yüzünü sürekli dışarıya, geçici olana, akıp gitmekte olana fazlasıyla döndürmekte; öze dönüşünü ihmal etmekte ve gönlünü arındırmak için içe dönük bir bakış yapmamakta, iç-kritikte bulunmamaktadır. Kendini sorgulamamanın bedelini ise çok ağır ödemektedir. Çünkü insanı sadece dünyevi varlık ve maddi güçler mutlu kılmamaktadır. Allah’a sığınmanın, O’nun emirlerine boyun bükmenin verdiği hazzı hiçbir şey verememektedir.
Allah’ın kulu olduğu bilincinden yoksunluk, Allah’ı unutma ve hayatın dışında tutma çabaları, O’na karşı kulluk borcunu umursamama; insanın Allah’ın inayet ve engin rahmetinden uzaklaşmasına sebep olmaktadır. Bir başka anlatımla, etrafını kuşatan bunca kanıta ve kendisine verilen akıl nimetine rağmen Allah’ı unutan, O’na kul olma idraki içinde olmayan insan, ilahî rahmetten uzaklaşarak gerçek anlamda kendine yabancılaşmakta, hayatın anlamını kaybederek ömrünü beyhude bir biçimde tüketmekte ve ahirete hazırlıksız olarak gitmektedir. Ayrıca insan davranışlarında merkezî konumda olan kalbin ihmal edilişi, beraberinde kalbî kirliliği getirmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’de kalbî kirliliğin sebebinin günahlar olduğu şöyle ifade edilmektedir: “Hayır! Bilakis onların işlemekte oldukları (kötülükler) kalplerini kirletmiştir.” (Mutaffifin, 14) Ayette geçen “kalp kirlenmesi” tabirini, Hz. Peygamber (sav) de “Kul bir günah işlediğinde, kalbinde siyah bir nokta belirir. Eğer o günahından tevbe edip uzaklaşırsa kalbi saydamlaşır. Eğer tevbe etmeyip günah işlemeye devam ederse o siyah nokta artar ve kalbi istila eder” (İbn Mace, Zühd, 29) diye açıklamaktadır. Bu kirlilik sadece kalpte kalmamakta, dışarıya bencillik, şehvetperestlik, merhametsizlik, sahtecilik olarak yansımaktadır. Bu niteliklere sahip insan sadece kendi yüreğini tüketmekle kalmamakta, yol açtığı zararlı davranışlarıyla da diğer insanları üzmekte ve yüreklerini sızlatmaktadır. Aslında ızdırap, acı ve ağrı içerisinde inleyen hastanın ilaç ve doktoru beklediği gibi katılaşmış ve bütün hücreleri zifirî karanlık içerisinde bulunan yürekler bu hallerinden kurtulmak için bir menfez aramaktadır. Tabii ki insanın bu vurgun, kaos ortamından kurtulması için bir karar vermesi, nefsini aşması gerekiyor. Karar verenler için duaların kabul olacağı kutlu anlar gerekiyor. İşte bu kutlu anların yoğun olduğu zamanlar, Üç Aylar ve içerisindeki kandil geceleridir.
Kandil geceleri, huzuru arayan bir yürek için bir imdat çağrısı ve kurtuluştur. Kandil geceleri, hayata yeni, beyaz bir sayfa açmaktır. Bu geceler, yüreklerimizin bir menfezidir. İlahî rahmet, bir menfez bulup yüreklerimize düştüğünde kararmış, katılaşmış, kılıflara bürünmüş kalplerde dönüşüm başlıyor; nefs Rabbiyle barışıyor, insan gerçek huzura ve doyuma ulaşıyor. Davranışlarımızda güzellikler, salih ameller ortaya çıkıyor. Bütün bu güzellikler kandil gecelerinde yakılan bir tevbe kıvılcımıyla kendini gösteriyor.
Tevbe küllî bir arınma, yıkanma sürecidir. Tevbe, Yüce Allah’ın tertemiz verdiği yürekleri, O'na salim bir şekilde arz etme çabasıdır. Bunun için yüreklerimizde şirk ve küfürden, cehalet ve kötü huylardan bir eser olmamalıdır. Günahtan arınmış bir yürekle huzura çıkmak en büyük tutkumuz olmalıdır. Zira Yüce Allah, huzuruna temiz bir kalp ile çıkmamızı istemektedir. (Şuara, 89) Ancak bu gecelerde yapılacak tevbe öncesi hazırlıklarımız da olmalıdır. Önce yediğimiz ve içtiğimizin arı duru, helal olup olmadığına bakmalı, hak ve hukukunu çiğnediğimiz gönüllerle barışmalıyız. Ardından Yüce Allah’ın, ardına kadar açık rahmet kapısının eşiğine varıp yanık bir gönülle, mümkünse dualarımızı gözyaşlarıyla süsleyerek zihnimizde tekrar günahlara dönme düşüncesi olmadan bin bir nedamet içerisinde, dilde kalmayan yüreğe inen bir tevbe yapmalıyız. Zira Yüce Allah: “Allah tevbe edenleri, arınanları ve tertemiz olanları sever.” (Bakara, 222) Böyle bir tevbe, Allah’ın af ve mağfiretini celp edecek, arınmış arı duru bir yürekle ertesi güne uyanmamıza sebep olacaktır. Nice ihlasla Yüce Allah’a yönelen Müslümanların yürekleri bu kutlu gecelerde istikamet bulmuş ve nice zamandır boş bıraktığı namaz saflarındaki yerini almasına vesile olmuştur. Bu itibarla kandil geceleri, kalpleri onarmanın güzel bir zamanı…
Nefis muhasebesi yapmamız için altın fırsat. Çünkü malayani ve dünyanın meşgalesi bize bu nefis muhasebesini yapmamızı unutturuyor. Bu geceler kendimizle baş başa kalıp nefis muhasebesi yapmamız için çok büyük bir imkândır. Bir gece de olsa kandiller, dünya gailelerinden zihnimizi uzak tutmak için güzel bir fırsat. Nefis muhasebesi, Yüce Allah’la iletişimimizi sorgulama; geçmişimizi, içinde bulunduğumuz durumu, geleceğimizi gözden geçirmedir. Kendimizle hesap günü gelmeden önce hesaplaşmaktır. Manevi kayıplarımıza nedamet, yaptığımız ibadetlerin ilahî rahmete vesile olup olamayacağını tefekkürdür. Bu muhasebe neticesi, içinde bulunduğumuz nokta ile ilahî rıza arasındaki açı farkı tespit edilerek, artılar eksiler çıkarılır ve bir değerlendirme yapılır. Eksiler ve eksiklerimiz var ise ölüm gelip çatmadan önce bir an evvel hayatımıza istikamet kazandırmak için bir telafi programı hazırlamalı, günahla yaralanmış yüreğimizi, hücrelerimizi tevbe ile onarmalı ve bu arınmadan sonra sürekli ve istikbalimizin ilahî rızaya muvafık olması için son nefesi teslim edinceye değin gayret sarf etmeliyiz. Çünkü sık sık nefis muhasebesi yapıp ilahî rotadan şaşmayan bahtiyar kalpler, nedamet ve yakınma içerisinde olmadan saf bir yürekle bu fani âlemden ebedî âleme mutlu ve kazançlı gideceklerdir. Günlük hayatın rutin telaşları içinde özeleştiriye hiç fırsat bulamadan, farkına bile varmadan dünyaya veda ediş ne kadar acı... Ne büyük bir kayıp… Bunun için kandil geceleri hayatımızda bir ab-ı hayat, dirilik iksirimiz olsun. Bu geceleri evlerimize, sokaklara ve bütün yüreklere taşıyalım. Eşimize, çocuklarımıza, komşularımıza ikramlarla bulunarak kandil günlerini renklendirelim. Aramızdaki sevgi bağını, dayanışma ruhunu güçlendirelim. Kırgın gönülleri barıştıralım. Elimizi ve gönlümüzü, uzanabileceğimiz herkese açalım. Cemaatle namaz kılarak cemaat olmanın ve anne-baba çocuklar birlikte saf tutarak aile olmanın bilincine vararak yüreklerimiz Yüce Yaratıcıyla buluşmanın huzurunu yaşasınlar. Nice birlik ve beraberlik içinde af ve mağfirete vesile olan kandillere...
Diyanet Dergi, 2005 Ağustos
Bizi sosyal medyada paylaşın: