Hz. Ebu Bekir; Müslümanların müşrik kavim ve kabileleri arasında türlü işkencelere uğratıldıklarını ve Mekke’de işkenceler altında yaşamanın günden güne güçleştiğini, ağırlaştığını gördüğü zaman, hicret etmek üzere Peygamberimizden (s.a.s) izin istemiş ve kendisine izin verilince de, Habeş ülkesine yapılan ikinci hicrete dâhil olmak üzere dayısının oğlu Haris b. Halid ile birlikte Mekke’den ayrılıp Habeş ülkesine doğru gitmişti.
Bir-iki gün gittikten sonra, Birku’l-Gımad mevkiine erişince, Kare kabilesinin ulu kişisi İbnu’d-Dagınne ile karşılaştı.
İbn Dagınne:
“Ey Ebu Bekir! Nereye gitmek istiyorsun?” diye sordu.
Hz. Ebu Bekir:
“Beni (Mekke’den) kavmim çıkardı, bana eza ve cefa yaptılar. Beni sıkıştırdıkça sıkıştırdılar. Ben de yeryüzünde biraz gezip dolaşmak ve Rabbime serbestçe ibadet etmek istiyorum!” dedi.
İbn Dagınne:
“Ey Ebu Bekir! Senin gibi bir zât ne yurdundan çıkar, ne de çıkarılır. Bu nasıl olur?!
Vallahi, sen kavmini, kabileni zinetlendirirsin! İyilik işlersin. Sen kimsenin kazandırmayacağını kazandırırsın!
Akrabayı, görür gözetirsin!
İşini görmekten âciz olanların yükünü taşırsın!
Konuğu ağırlarsın!
Hak yolunda zuhur eden hadiselerde halka yardım edersin!
Geri dön!
Sen benim himayemdesin!
Ben senin koruyucunum!
Haydi, dön de, kendi yurdunda Rabbine ibadet et!” dedi.
Hz. Ebu Bekir, yoldaşı Haris b. Halid için:
“Yanımda, kabilemden şu zât var!?” dedi.
İbn Dagınne:
“Bırak onu! O yüzünün doğrusuna gitsin! Sen de, ev halkının yanına dön!” dedi.
Haris b. Halid:
“Senin geri dönüp gitmen sana helâldir! Sen dön, git!
Ben de, arkadaşlarımla birlikte, yüzümün doğrusuna giderim!” dedi. Habeş yolculuğuna devam edip gitti.
Hz. Ebu Bekir de İbn Dagınne ile birlikte döndü.
Mekke’ye girince, İbn Dagınne:
“Ey Kureyş cemaatı! Ben Ebu Kuhâfe’nin oğlunu himayeme aldım! Ona hiç kimse dokunmayacak, ancak iyilik edecektir!” dedi.
O akşam Kureyş eşrafı arasında dolaşarak, onlara da:
“Ebu Bekir gibi bir zât ne yurdundan çıkar, ne de çıkarılır.
Siz hiç kimsenin kazandırmayacağını kazandıran, akrabayı görüp gözeten, işini görmekten âciz olanların yükünü taşıyan, konuğu ağırlayan, hak yolunda zuhur eden hadiselerde halka yardım eden bir adamı nasıl çıkarırsınız?!” diyerek çıkıştı.
Kureyş müşrikleri İbn Dagınne’nin Hz. Ebu Bekir hakkındaki himayesini reddetmediler, yerine getirdiler. Hz. Ebu Bekir’e işkence etmekten vazgeçtiler. Eman verdiler.
Fakat İbn Dagınne’ye:
“Ebu Bekir’e söyle! O Rabbine ibadetini evinin içinde yapsın! Orada istediği kadar namaz kılsın, Kur’ân okusun! Evinden başka yerde açıktan namaz kılıp Kur’ân okuyup da bizi rahatsız etmesin! Çünkü biz onun kadınlarımızı ve çocuklarımızı meftun etmesinden korkarız!” dediler.
İbn Dagınne, müşriklerin bu isteklerini Hz. Ebu Bekir’e söyledi.
Hz. Ebu Bekir de öyle yaptı.
Namazını açıkta kılmadı. Kur’ân-ı Kerîm’i de evinden başka yerde okumadı.
Sonradan kendisinde bir fikir değişikliği olup, evinin önünde bir namazgâh yaptı.
Orada namaz kılmaya, Kur’ân okumaya başladı.
Hz. Ebu Bekir’in evi Cumah oğullarının mahallesinde idi.
Hz. Ebu Bekir yufka yürekli olup, Kur’ân-ı Kerîm’i okurken ağlamaklı olur, ağlar durur, gözünün yaşını tutam azdı.
Kur’ân-ı Kerîm okurken, müşriklerin çocukları, kadınları onun başına dikilir, yığılır, ona bakışırlar, meftun olurlardı.
Bu hali Kureyş müşriklerinin eşrafını korkuttu.
Onlar İbn Dagınne’ye haber saldılar. İbn Dagınne yanlarına gelince, ona:
“Ey İbn Dagınne! Biz Ebu Bekir hakkında Rabbine evinde ibadet etmek şart ile himaye ve sıyanetine müsaade etmiştik.
Ebu Bekir ise bu haddi tecavüz ederek evinin önünde bir namazgâh yapmış, içinde açıktan namaz kılmaya, Kur’ân okumaya başlamıştır.
Doğrusu, biz kadınlarımızın ve çocuklarımızın dinlerinden döndürülmelerinden korkuyoruz!
Sen Ebu Bekir’i bundan men et!
Eğer buna yanaşmaz, ille de namaz ve kıraatim ilan etmek isterse, kendisine verdiğin eman ve himaye sözünü sana iade etmesini iste! Gerçekten, biz, sana verdiğimiz sözden caymayı çirkin görüyoruz. Fakat, Ebu Bekir’in açıktan ibadet etmesine de söz vermiş değiliz” dediler.
Bunun üzerine İbn Dagınne Hz. Ebu Bekir’in yanına varıp:
“Ey Ebu Bekir! Ben sana kavmini rahatsız edesin diye himaye taahhüdünde bulunmadım!
Onlar, senin şu yerinde bulunmandan, asla hoşlanmamakta ve senden rahatsız olmaktadırlar! Sen evinin içine gir de, istediğini evinin içinde yap! Ey Ebu Bekir! Benim sana ne üzerinde söz vermiş olduğumu pekâlâ bilirsin! Şimdi sen ya o şarta göre hareket edersin, ya da senin üzerindeki himaye taahhüdümü bana iade edersin! Ben bir kimseye vermiş olduğum himaye taahhüdümü bozduğumu Arapların işitmesini istemem!” dedi.
Hz. Ebu Bekir:
“Ben senin üzerimdeki himaye taahhüdünü sana iade edip de Allah’ın himayesiyle yetineyim mi?” diye sordu.
İbn Dagınne: “Evet! Himaye taahhüdümü bana iade et!” dedi.
Hz. Ebu Bekir:
“Ey İbn Dagınne! Ben artık senin himayeni sana iade ediyorum.
Ben Yüce Allah’ın ve Resûlünün himayesine razıyım!” dedi.
Bunun üzerine, İbn Dagınne:
“Ey Kureyşliler! Ebu Kuhâfe’nin oğlu himaye taahhüdümü bana iade etmiş, benim işim bitmiştir! Artık, sizin işiniz adamınızladır!” dedi.
Hz. Ebu Bekir Kabe’ye giderken, Kureyş müşriklerinden bir beyinsiz, Hz. Ebu Bekir’in başına toprak saçtı.
O sırada, Velid b. Mugîre veya Âs b. Vâil ile karşılaşınca, ona:
“Şu beyinsizin yaptığını göremiyor musun?” diyerek yakındı.
Fakat, o müşrik:
“Bunu sen başına kendin getirdin!” dedi.
Hz. Ebu Bekir, başından toprağı silkelerken:
“Ey Rabbim! Sen ne kadar da Halîm’sin! Ey Rabbim! Sen ne kadar da Halîm’sin! Ey Rabbim! Sen ne kadar da Halîm’sin!” diyordu.
M.Âsım Köksal, İslâm Tarihi, Mekke Dönemi