Muridan
Ebû Hanife'nin Tasavvufi Hayatı

Ebû Hanife'nin Tasavvufi Hayatı

Âlimler, İmam-ı Azam’ın takvası, ibadeti ve zühdünde icma etmişlerdir. Kalbi ahlaki kötülüklerden arı, her çeşit faziletle süslü, Allah ve Resulü’nün getirdiklerine sıkı sıkıya bağlıydı. İmam Abdullah b. el-Mübarek: “Ebu Hanife’den daha çok Allah’tan korkan birisini görmedim.” [18] demektedir. Abdurrezzak b. Hemmam: “Ebu Hanife’ye her rastladığımda gözlerinde ve yanaklarında ağlama izlerini görürdüm.” [19], Hafs b. Abdurrrahman: “Ben, takva sahibi, zahit, fakih ve âlimlerden çeşitli insanlarla birlikte oldum. Ama İmam-ı Azam gibi bütün özellikleri kendisinde toplayan hiç kimseyi görmedim.[20], İmam Ahmed b. Hanbel: “O, âlim, zahit ve takva ehlidir. Hiç kimsenin sahip olamayacağı maddi imkanlarına karşılık yine de ahiret yurdunu tercih edenlerdendir.[21]

 Yezid b. Harun: “Ebu Hanife muttaki, temiz, zahit, vera’ sahibi, doğru sözlü ve devrinde en güçlü hafızaya sahip olan alimdi.”[22], Hasan b. Muhammed: “Ebu Hanife’ye bakan kişi ibadete olan düşkünlüğünden, zayıflayan vücudu ve sararan yüzünden ötürü O’na acırdı.”[23], Zahit Davut et-Tai: “O, gece yürüyüşüne çıkanların kendisiyle yolunu bulabilecekleri bir yıldız gibidir. Müminlerin gönüllerinde taht kuran önemli bir şahsiyettir.[24] demektedir.

Kuşeyri, risalesinin takva bahsinde şunları söyler: “Ebu Hanife alacaklısının ağacının gölgesinde oturmaz ve şöyle derdi: ‘Her verilen borç beraberinde bir menfaat getiriyorsa o faizdir.’”[25]

Muhammed b. Hasan eş-Şeybani şunları söylemektedir: “Ebu Hanife zamanında tekti. O’nun dünyadan ayrılması, ilimde, keremde, lütufta, takvada ve Allah için tercih etmede dağ gibi olan birinin ilim ve fıkhıyla birlikte yeryüzünü terketmesi demekti.”[26]

Hasan b. İsmail b. Mücalit babasından şunları rivayet etmektedir: “Bir gün Harun Reşid’in yanında oturuyordum ki o esnada yanımıza Kadı Ebu Yusuf girdi. Harun ona dedi ki: ‘Ebu Hanife’nin özelliklerinden bize bahset.’ Ebu Yusuf: ‘Allah’a yemin olsun ki haramlardan kaçınmada çok titizdi. Dünyaya önem veren insanlarla oturup kalkmazdı. Çoğu zaman susmayı tercih ederdi. Devamlı tefekkür ederdi. Ağzından malayani laflar çıkmaz, boş konuşmazdı. Soru sorulduğunda cevabı biliyorsa o anda verirdi. Ey Müminlerin Emiri! Ben onu hep kendini ve dinini koruyan, insanlar yerine kendi nefsinin tezkiyesiyle meşgul olan biri olarak bildim. Herkes hakkında hayırdan başka bir şey konuşmazdı.’ Harun Reşid: ‘Bu salihlerin ahlakıdır.’ diye karşılık verdi.”[27]

Velayetteki Yeri

İmam-ı Azam Ebu Hanife tabiun olduğundan ilk dönem evliyalar sınıfından sayılmaktadır. İmam Şa’rani Allah yolunda kendilerine uyulan sahabe ve tabiunun velilerinden bahsettiği “et-Tabakatü’l-Kübra”[28] isimli kitabında İmam-ı Azam’a da yer verir. Takvasından dolayı kadılık görevine yanaşmamasından, insanların en abidi olduğundan bahseder. Namaz kılarken çok ayakta kaldığından dolayı ona “direk”(veted) adı verildiğini, yatsı namazının abdestiyle kırk sene sabah namazını kıldığını, her rekâtta Kur’an-ı hatmettiğini, namazda ağlama sesinin duyulduğunu hatta komşularının iniltilerinden dolayı ona acıdığını, Kur’an-ı Kerim’i vefat ettiği yerde yedi bin defa hatmettiğini anlatır.[29]

İmam-ı Münavi, İmam-ı Azam’ın hayat hikâyesini anlatırken onun kabiliyetli, mahir ve dolunay gibi parlak muhteşem bir imam olduğunu söyler…

Sonra şöyle devam eder: “İmam-ı Azam güzel ahlakı, takvası, saygınlığı ve asil duruşuyla tanınıyordu. Anlayışı ve hafızası yerindeydi. İşinde öncüydü. Nükteli sözleri vardı. Eşsiz çıkarımları olan sağlam bir fakihti. Açık, ayan beyan ve net bilgisiyle, razı olunan bir yolun yolcusuydu. Kendisi için güçlük verecek bir şeyin altına girmez ve ondan uzak dururdu. Tefekkür ve tedebbür onun işiydi. Çünkü tasavvuf hakkında şöyle denir: “O bozulan, kirlenen ve tefekküre yönelen kişiyi temizler.”

İmam-ı Azam zahitlerin en abidi, kulların en zahidi idi. Bütün geceyi namazla, ağlamayla, yakarmayla ve duayla ihya ederdi… [30]

İmam Ahmed Serhendi el-Faruki Mektubat’ında İmam-ı Azam hakkında şunları söyler: “Küfeli İmam-ı Azam takvası, verası ve sünnete olan bağlılığıyla içtihatta ve hüküm çıkarmada başkalarının kendisini anlamaktan aciz kaldığı yüksek derecelere erişmiştir. Ebu Hanife ince ve nükteli manalara vakıf olduğu için, bazıları yaptığı içtihatlarının Kitap ve Sünnet’e ters düştüğünü zannederek O’nun ve arkadaşlarının “ehl-i rey”den olduklarını düşünmüşlerdir. İmam-ı Azam hakkındaki bu zanları, O’nun sahip olduğu ilim ve dirayetin mahiyetine ulaşamadıklarından, anlayış ve ferasetine muttali olamadıklarından kaynaklanmaktadır.[31]

“ed-Durru’l-Muhtar Şerh-u Tenviri’l-Ebsar” isimli kitabın yazarı Haskefi şunları söyler: “Üstat Ebu Kasım el-Kuşeyri risalesinde -tasavvuf yolunda öncü ve kendine has bir mezhebi olmasına rağmen- der ki: ‘Ebu Ali Dekkak’ın şunu söylediğini işittim: Ben tasavvufu Ebu Kasım Nasrabazi’den aldım. Ebu Kasım en-Nasrabazi Şibli’den, o Sırri Sakati’den, o Maruf Kerhi’den, o Davut Tai’den, o da Ebu Hanife’den aldı.

İmam İbn Abidin’de Durrü’l-Muhtar’ın haşiyesinde şunları söyler: “O tasavvuf meydanın kahramanıdır. Çünkü tasavvuf ilminin temeli bilmek, amel etmek ve nefsi temizlemekten oluşmaktadır. Selefin bütünü Onu bu özelliğiyle vasfetmiştir.[32]

Haskefi’nin iktibaslarının tamamı Risale-i Kuşeyriye’de geçmektedir. Fakat Risale’de İmam-ı Azam’ın adı yoktur. Sadece Onu andıran şöyle bir ibare bulunmaktadır: “Davud et-Tai Tabiun ile görüşmüştür.”

Ma’lumdur ki, Ebu Hanife tabiundendir. Fıkıha, takvaya ve ibadete olan düşkünlüğünde onların önderidir. Sufi ve zahid olan Davud et-Tai de Onun arkadaşlarından ve öğrencilerindendir. Onun yanında tasavvufi eğitimini almıştır. Daha önceden de geçtiği gibi Ebu Hanife hakkında söylenen sözün sahibi Odur: “O, Müminlerin gönüllerinde yer eden ve gece yürüyüşüne çıkan birisine yol gösteren bir yıldız gibidir.”

Haskefi “Davud et-Tai ilmi ve tasavvufu Ebu Hanife’den aldı.” derken Kuşeyri’nin “Davud et-Tai tabiun ile karşılaştı.” sözünü tefsir etmek istemiştir.[33]

İbn Teymiyye Minhacü’s-Sunne isimli kitabında şunları söyler: “…Fıkıh, tasavvuf, tefsir ve hadis ehlinin imamları dört imam ve onlara tabi olanlar gibidir.”[34] Şeyh, dört fıkıh imamını hadise, tasavvufa, fıkha ve diğer ilimlere nispet edip onların başlarında İmam Ebu Hanife’nin olduğunu söyler.

İmam İbn Allan es-Sıddıkî el-Alevî eş-Şafiî el-Hicazî ”el-Futuhatu’r-Rabbaniyye ale’l-Ezkari’n-Neveviyye” isimli kitabında şunları kaydeder: “Ebu Hanife imamların büyüğü, alanında tek, saygın ve herkesin önderidir. İmamların imamıdır. Mertebesinin yüceliğinde, ilminin ve zahitliğinin çokluğunda ve batıni ilimlerle mücehhez olduğunda herkesin görüş birliği vardır. O’nun zahirî ilimlerini varın siz düşünün. Kendi asrının insanları Onu medh u sena etmekten kendilerini alamamışlardır.[35]

Ebu Hanife hakkında gerek burada, gerekse de başka makalelerde söylenen sözlere binaen rahatlıkla şu söylenebilir: İmam-ı Azam Ebu Hanife Rabbanî büyüklerden, tasavvuf okulunun direklerinden ve temellerinden biridir. O, tasavvufi kaidelerin kendisinden alındığı ilklerdendir. Onun hayatından, mürşitler metot almışlar ve tasavvuf yoluna yeni girmiş salikler de âdap kurallarını iktibas etmişlerdir.

Sahabe ve taibun tabakası Resulullah’a (s.a.v) yakın oldukları ve en hayırlı asırlarda yaşadıklarından tabiatlarını ve karakterlerini takvanın, veranın, cihadın, ibadete tüm kalpleriyle ve ruhlarıyla yönelmenin, Allah (c.c.) ile baş başa kalmanın, dünyanın süsünden yüz çevirmenin ve daha bir sürü olgun sıfatların mührüyle nişanlamışlardır. Böylece Onlar kendilerinden sonra gelen müridlerin üstadları ve mürşitlerin imamları oldular.

Bunların zamanında sistematik olarak tasavvufî kuralların konmasına ihtiyaç duyulmamıştır. Çünkü bu kurallar ameli olarak Onların doğal yaşamlarında mevcuttu. Onların bu durumu; tevarüs yoluyla arapçayı bilen ve bu dili hatasız konuşabilmesi için kurallarını hiç kimseden öğrenmeye ihtiyaç duymayan Arap gibidir. Ama ikinci asır ve sonrasında insanlar dünyaya meyledince, dünya işlerine çok karışınca ibadete yönelen insanlar kendilerini sufiliğe has kılarak içlerinden bir grup, diğer ilimlerde olduğu gibi bunun da kurallarını ve âdabını derlemiştir.

Burada şunuda ifade edeyim: İmam-ı Azam’ın mezhebine tabi olan, O’nun görüşlerini alıp ona göre amel eden tasavvuf ehli bir çok evliya vardır: İbrahim bin Edhem, Şaik el-Belhi, Ma’ruf el-Kerhi, Ebu Yezid el-Bistamî, el-Fudayl bin İyaz, Davud et-Tai, Ebu Hamid el-Lifaf, Halef bin Eyub, Abdullah bin el-Mübarek, Veki’ bin el-Cerrah, Ebu Bekr el-Verrak ve diğerleri…[36]

Şayet bu isimler Onu imam olarak görmeseydiler Ona tabi olmaz, Onun arkasından gitmezlerdi.

Hikmetli Sözleri

İmam Ebu Hanife’den çok sayıda hikmetli sözler nakledilmiştir. Tasavvuf alanında O’nun konumunu belirleyecek ilginç sözlerinden bir kaçı şöyledir:

“Bir kişi direk gibi durarak çok ibadet eder de midesine giren şeyin helâl mi, haram mı olduğuna bakmazsa onun ibadeti kabul görmez.”

“Ben insanlarla elli sene oturup kalktım, hiç birinin beni kusurumdan dolayı affettiğini, karşılıklı gidip-gelmeyi aksattığımda bana gelen kimseyi, ayıbımı ve kusurumu örten kimseyi ve birinin bana kızdığında ne yapacağından emin olduğum kimseyi görmedim. O zaman böyleleriyle muhatap olmak büyük ahmaklıktır.”

“Kişi ilmi elde etmeden makam ve riyaset peşine düşerse o şekilde kaldığı müddetçe kendisini zilletten kurtaramaz.”[37]

Ebu Yusuf, İmam-ı Azam’ın şöyle dediğini nakleder: “Ben günahları insanı perişan eden ve zillete sürükleyen unsurlar olarak gördüm. Bu yüzden onları güzel bir davranış biçimi olsun diye terk ettim. Bu davranış biçimi, benim dinim, diyanetim oldu. [38]

Kerametleri

İmam-ı Azam’ın büyüklüğüne ve O’nun velayetine delalet edecek kerametleri de vardır.
İsmail b. Hammad b. Ebi Hanife şunları nakleder: Yanımızda Rafizilerden bir değirmenci vardı. Bu değirmencinin de işinde çalıştırdığı iki tane katırı vardı. Birine Ebu Bekir diğerine de Ömer adını koymuştu. Bu katırlardan biri sahibini tepeleyerek öldürdü. Bu olaydan İmam-ı Azam haberdar olunca şöyle dedi: “Gidin bakın kendisini tepeleyerek öldürenin adı Ömer diye çağırdığı hayvandır.” Gidip baktılar dediği gibiydi.[39]

Sonuç

Bu veciz menkıbelerden, İmam-ı Azam’a dair olan hikayelerden ve büyük imamların sözlerinden sonra daha fazlasını konuşmak bizi de yazımızı da aşar. Ancak şunu söyleyelim: Ebu Hanife, hayatından tasavvufi edep ve kaidelerin çıkarıldığı ve tasavvufî okulun temellerinin metotları üzerine kurulduğu bir imamdır.

Bu makaleyi Abdullah b. Mübarek’in İmam-ı Azam hakkında söylediği beyitle bitiriyorum:
Müslümanların İmam’ı Ebu Hanife fıkıh, hadis ve hükümle beldeleri ve içinde yaşayanları, sayfalardaki Zebur’un ayetleri gibi süsledi. Doğuda, batıda ve Kûfe’de onun gibisi yoktur. Allah korkusundan uykusunu terk ederek gecesini ibadetle, gündüzünü de Allah için oruçla geçirmiştir.[40]

Salât Efendimiz Hz. Muhammed’e, ailesine ve bütün arkadaşlarına olsun. Hamd âlemlerin Rabbine mahsustur.

 

PROF. DR. MUHAMMED TAHİR NUR VELİ - Tercüme: Hasan Terzioğlu - İnkişaf Dergisi

 

[18] Bkz: el-Hayratu’l-Hisan, (58), Tehzibu’l-Esmai ve’l-Lugat, (2/221), Menakibu’l İmam-i Ebi Hanife, (24).
[19] Ebu Hanife İmamu’l-Eimmeti’l-Fukahai, (79).
[20] Bkz: Ebu Hanife İmamu’l-Eimme, (84).
[21] Bkz: el-Hayratu’l-Hisan, (47), Ebu Hanife İmamu’l-Eimme, (104).
[22] Aynı Eser.
[23] Aynı Eser.
[24] Bkz: el-Hayratu’l-Hisan, (49), Ebu Hanife İmamu’l-Eimme, (90).
[25] Bkz: er-Risaletu’l-Kuşeyriyye, (57), Tabakatu’ş-Şa’rani, (53), el-Hayratu’l-Hisan, (60).
[26] Bkz: Ebu Hanife İmamu’l-Eimme, (78), Hayatu’l-İmam’i-Ebi Hanife, (56).
[27] Menakibu’l-İmam Ebi Hanife, (16), el-Kevakibu’d-Durriyye, (1/313).
[28] Bkz. Levakıhü’l-Envar fi Tabakati’l-Ahyar.
[29] Bkz: et-Tabakatu’l-Kubra, (3–53).
[30] El-Kevakibu’d-Durriyye, (1/312).
[31] İmam Rabbani, El-Mektubat, (2/94).
[32] Ed-Durru’l-Muhtar mea Haşiyeti İbn-i Abidin Aleyha, (1/43).
[33] Bkz: et-Tabakatu’s-Seniyye, (3/234), el-Cevahiru’l Mudie, (194), Menakibu’l-İmam Ebi Hanife, (17,28).
[34] Bkz: Hamişu Mekaneti’l-İmam Ebi Hanife, (50), Tebyidu’s-Sahife, (16).
[35] El-Futuhatu’r-Rabbaniyye, (2/105).
[36] Bkz: Menakibü’l-İmam Ebi Hanife, (11), Tarihu Bağdat, (13/324), Haşiyetü İbn Abidin ve ed-Dürrü’l- Muhtar, (1/41-43), Et-Tabakatü’s- Seniyye, (3/234).
[37] Bkz: Tabakatü’ş- Şa’rani, (54).
[38] Bkz: Hayatü’l- İmam Ebi Hanife, (77).
[39] Bkz: Tehzibü’l- Esma ve’l-Lüğat, (2/222).
[40] Bkz: Tebyidu’s-Sahife (127), Ed-Durru’l-Muhtar ve Haşiyetu İbni Abidin (1/43-44)

Top