Her inanan müslüman, Rabbu’l-Âlemi’nin emirlerini ve O’nun elçisinin getirdiklerini can u gönülden kabul etmek ve uygulamak zorundadır. Çünkü onlar bizim her şeyimizdir. Onlarsız olmaz.
Casusluk veya tecessüs başkalarının gizli hallerini araştırmak demektir. Dinde bu hal su-i ahlaktan sayılmıştır. Biraz açacak olursak şöyle deriz: Müslüman olsun, müslüman olmasın başkalarının muttali olmak istemedikleri hususlarını, hayatını yaşayışını, ailevî sırlarını öğrenmeye çalışmak doğru değildir. Bu tecessüsdür, casusluk yapmaktır, dinimizde de yasaktır. Kâmil iman sahipleri bunlara katiyen yeltenmezler. Bir casusluk olayı vardır ki, bu zarûridir. Harpte casusluk gibi ki, karşındaki düşmanın saldırılarını boşa çıkarmak için kuvveti, silah gücü, nasıl bir planla savaşa gireceği gibi hususlarda bilgi toplamak meşrûdur. Hatta hatta savaşın neticesine tesiri bakımından çok da zarûri olan bir durumdur. Bu durum ayrıdır.
Bu hususta Cenâb-ı Allah’ın emri kesindir. “Ey iman edenler, zannın birçoğundan da sakınınız. Bir kısım zan vardır ki günahtır. Tecessüs yapmayınız ve bazınız bazınızın günahlarını araştırmasın. Sizden biriniz ölü mü’min kardeşinin etini yemeyi sever mi? Onu çirkin görüyorsunuz (değil mi?) O halde Allah’tan korkunuz. Muhakkak ki Cenâb-ı Allah tevbeleri çok kabul edendir.” (Hucurât, 12)
İman, iman sahibinin nefsinde, hep iyiye güzele varmada birtakım değişiklikler meydana getirmelidir. Yoksa tevbe etmek, tekrar günah işlemek ve bu hal üzere devam etmek, gidip gelmek doğru değil. Böyle tevbelere şeytanlar bile gülerler. Görüyormuşçasına Hâlikımıza ibadet etmek, kulluğumuza devam etmek iman işidir, büyük bir ilâhi sevda işidir. Bu otuza kırka alınan bir nesne değildir. Fitnelerin çoğaldığı adım adım sonlara doğru yaklaşılan bu devirlerde, sünnete daha çok sarılmaya ihtiyaç vardır.
Sevgili Peygamberimiz tecessüse kapı aralayacak her yolu da yasaklamıştır. Kişinin hanesinin içine bakmak da bir nevi casusluk sayılmıştır. Bu hususta: “Kim sahibinin izni olmadan başkasının evinin içine bakarsa oraya izinsiz girmiş gibidir” buyurmuştur.
Casusluk derken, devletler hayatiyetlerini devam ettirmek için hafiyeleri ve casusları olur. O ayrı bir konudur. Onun hakkında da söylenecekler olabilir. Ama bazı gazetelerin ve televizyonların ve benzeri kuruluşların, başkalarının kirli çamaşırlarını çarsaf çarsaf ortaya çıkarmalarının iki bakımdan sakıncası vardır. Birincisi ve en önemlisi, falancanın yaptıkları kötülükleri örnek alma yönünden, özellikle de çocukların taklitleri açısından işi meşrulaştırmak demektir. Diğer tarafta, her ayıbın ortaya çıkarılması, sonradan tevbe etme ihtimali olanlara karşı bu kapıları da kapatmak gibi algılanabilir. Ölçümüz Kur’an ve Sünnet. Takıldığımız yerlerde gerçek din âlimlerine müracaat esas olmalıdır. Kur’an’la ve Sünnet’le oynamak kimsenin haddi değildir, olamaz da…
Konu geniştir. Bu kadar özet bir açıklama yapma zaruretini, bozulan şu dünyada yapmayı da vazife bildim. Kur’an’a dil uzatıldığı, sünnetin hafife alındığı, nefsi tezkiye ve terbiye olmadan herkesin kendini meşayihten saydığı, fırtınalı bir dönemden geçiyoruz. Cenâb-ı Allah ahir ve akıbetimizi hayreylesin. Gelecek yazılarımızda sanki karşı karşıya imiş gibi olmak temennisiyle okuyucularıma can u gönülden selâm ediyorum.
Rabbimiz ismi selâm
Ne manâlı bir kelâm
Esselâmu aleyküm
Ve aleyküm selâm
...............................................
Abdullah DEMİRCİOĞLU