Muridan
Peygamberimiz, Efendimize Hitap!- Divân-ı Kebîr´den

Peygamberimiz, Efendimize Hitap!- Divân-ı Kebîr´den

Mübarek bedenin Kadir Gecesi’dir. İnsanlar onun yüzünden şerefler, devletler elde ederler. Ruhun da ayın on dördü gibi parlaktır. Onun yüzünden karanlıklar yok olur, gider. Yoksa sen, Hakk'ın takvimi misin? Herkesin talihleri orada yazılıdır. Yoksa sen, mağfiret deryası, bağışlama denizi misin ki herkesin günahlarını orada yıkar, temizlersin.

Yoksa sen, Levh-i Mahfûz musun ki ilham sahibi olanlar gayb dersini senden alırlar, öğrenirler?

Yoksa sen rahmet hazinesi misin ki Hakk'a yakın olanlar oradan elbiseler giyerler?

Yoksa sen, neliksiz, niteliksiz rûh musun ki bunların hepsinden, her şeyden dışardasın? Bu sırda, künhünü anlayışta, düşüncelerde, teemmüllerde, kuruntularda sarsılır, perişan olur.

Sen, güzelliğinin nûru kuyuya akseden ay gibi acaib bir Yusuf´sun. İşte akseden bir nûrun sevdası ile nice Yakuplar, milletlerin tuzaklarına, kuyularına düşmüşlerdir.

Şaşkınlıktan kurtulunca da, onun sıfatlarına bürünürler. İlahî sıfatlar hayret hududunu geçince onu kim anlayabilir? Artık sus, derin manalı sözler de ibretler de kırık, dökük söylendi.

 

 Bütün güzellerin, güzellikleri onun güzellik denizinden bir damla… (c. I, 54)

Ey gönül, bu hoş devlet yurdundan, bu mana âleminden bir an bile olsa çıkma. Bir an can şarabını iç, bir lahza da şekerler çiğne, ruhanî zevkler al!

Ruhanî tasavvurlar, vicdana dokunmayan, pişmanlığı olmayan zevkler, anlatılmaz güzellikler, bütün bu manevî haller, neşeler, nefisle yapılan gizli savaştan başarılı çıkmak, erenlerin gizli meclislerinde bulunmaktan yahut da daha gizli olan sırrın da sırrından gelmede...

Dünyada görülen ve insanı büyüleyen bütün güzelliklerin güzellikleri, onun güzellik denizinden birer damla, fakat susuzluk hastalığına tutulmuş bir kişi, bir damla ile kanar mı?

Ey gönül, dünya zindanlarının en daracığı olan beden zindanından, geniş mana meydanlarına çıkmak için bir yol var, var ama senin ayağın derin bir uykuya dalmış da sen kendini ayaksız sanıyor, bu yüzden zindandan çıkmıyorsun.

Şu yeryüzünde aradığın rızıklardan başka, göklerde ne gizli manevî rızıklar var. Ekmek hazırlayan fırıncının fırınından başka yerlerde ne ekmekler pişebilmektedir. Haberin yok.

İki gözünü de kapamışsın; "Aydın gün nerede?" diyorsun. Hâlbuki günü aydınlatan güneş gözüne düşüyor da sana "Aç kapıyı!" diyor. "Ben buradayım."

Seni bu tarafa da çekerler, öte tarafa da çekerler. Ey bulanmış, tortulanmış su, şu tortudan şu bulanıklıktan kurtul da, göklere, yücelere yönel!

 Sen kendi gönlünde halvete çekilmişsin, düşüncelere dalmışsın, içine daldığın, elbise gibi sırtına giydiğin her düşünce rengi ile şekli ile senin yüzünden belli olur. Onu gizleyemezsin.

Her ağacın gönlü, hangi tohumdan, hangi taneden su içerse, o içtiği su, ağacın dalında, yaprağında kendini gösterir.

Elma tohumundan su içmişse, ondan elma yaprağı biter; hurmadan su içmişse hurma verir.

Nasıl hekim hastaların betinden benzinden hastalığını anlarsa, gönül gözü açık olan da, yüzünün, gözünün renginden senin dinini, inancını anlar.

Dininin halini, sevgini, kimi, renginden anlar. Fakat gizler, söylemez, seni rezil etmez.

Top