`Göktekilerden sizi yere batırıvermesinden emin mi oldunuz. O vakit bakarsınız ki yer durmayıp çalkalanmaktadır. Yoksa göktekilerin üstünüze taş yağdırıcı göndermesinden emin mi oldunuz. Siz tehdidimin nice olduğunu bileceksiniz. (Mülk Suresi 16- 17)
Cenâb-ıMevla buyuruyor ki: ‘إِن نَّسِينَا أَوْ أَخْطَأْنَا (Şöyle diyerek dua ediniz): "Ey Rabbimiz! Unutur, ya da yanılırsak, لاَ تُؤَاخِذْنَاBizi muâheze etme.’ Ben hep Osmanlıca kullanıyorum. Yani ‘Sorguya suale çekme, bize azap etme, bela ve musibet gönderme. ’ Bakın geçen sene bugünlerde 6 Şubat depremi meydana geldi, on iki şehrimiz büyük ölçüde zarara uğradı. Tam bir sene oldu değil mi? Hocam bu ayetleri okuyoruz da neden bu musibetler meydana geliyor? Oradaki masumların ne suçu vardı? Bunda da bir hikmet var tabi. Ben kimseyi suçlamak için söylemiyorum ama aldığım dini bilgiler ölçüleri içerisinde şu da bir gerçek ki; kul azarsa Mevla bela ve musibet gönderir. O bakımdan on iki şehrimizde vefat edenlerin sayısı elli bin deniyor, bilinen rakam bu kadar. Birde bilinmeyenler var onlar da ayrı. Allah yardımcımız olsun. Allah bir daha böyle acılar göstermesin. Bir daha olmayacak diye bir şey yok yani. Dünya artık ‘SOS’ veriyor tir tir titriyor. Aleyhissalâtu vesselam Efendimiz ‘Kıyameti bekleyin.’ buyuruyor. Kıyametin seksen tane küçük alâmeti var. Kumarın oynanması, zinânın artması, fâizin yenmesi, yalancılık, dolandırıcılık, zelzelelerin olması, var da var. Bunlar küçük alâmetlerdendir. Şimdi aklıma hepsini saymak gelmiyor. Mesela Suudi Arabistan'ın yeşillenmesi, Kâbe’nin yıkılması. Rasûlullah öyle buyurmuş.
-Olacak mı hocam peki?
Tabii olacak. Olmayacak diye bir şey yok. Yıkılacak. Taş taş yıkılacak. Mekke ve Medine harap edilecek. Kudüs-ü Şerif mâmur hale getirilecek. Konstantiniyye yani İstanbul fethedilecek. Melhame-i Kübra olacak. Melhame-i Suğra olacak. Ne demek bunlar? Melhame-i Kübra ve Melhame-i Suğra. Melhame diyorum ya; yani insan ölülerinin etlerinin böyle kıyma kıyma yapılması şeklinde bir harp olacak. Birincisine Küçük Melhame deniliyor, ikincisine Büyük Melhame. Büyük harp, küçük harp. İlk önce küçüğü olacak. Görüyorsunuz işte yakınımızda, Antakya'da, Amik Ovası var. Oralarda bu işler patlayacak. Dicle ve Fırat kuruyacak. Altından, içindeki bir dağdan, bir hazine ortaya çıkacak. Peygamberimiz diyor ki;
فَلاَ يَأْخُذْهَا مِنْكُمْ شَيْئًا[1] Bu ikazı bize yapıyor. Nedir bu biliyor musunuz?
-Sakın gitmeyin gibi Efendim.
-Evet almayın.
Demek ki Peygamber Efendimiz ondan hiçbir şey almayın buyuruyor. Ayrıca rakam da veriyor; ‘Fırat nehrinin suları çekilerek altından bir dağ ortaya çıkacak, insanlar bunu almak için, vuruşacak ve her yüz kişiden, sadece biri hayatta kalacak. Bu zaman gelinceye kadar kıyamet kopmaz.’[2] Ya! Bunu ancak bir peygamber söyler. Allah aile efradımızla birlikte hayırlı yaşayıp, hayırlı ölmeyi bize nasip etsin. Böyle dua etmemiz gerekir. Bizim duadan başka yapacak bir şeyimiz yok. Sahipsiz kaldık ortada. Kimileri şeytanın peşinden hurra gidiyor. Kur'an'ı dinlemiyor. Müslümanlığı anlatan gerçek din âlimlerini dinlemiyorlar. Allah'a dua ile yalvardıktan sonra korku yok biiznillah. Küçük bir sarsıntı oluyor. Herkes kaçıyor. Kıyamet öyle değil ki. Kıyamet onun milyon kat daha şiddetlisidir. Kıyamet günü bir gün gelecek. Olmayacak diye de bir şey yok.
إِنَّ الْمُبَذِّرِينَ كَانُوا إِخْوَانَ الشَّيَاطِينِ[3]
Rabbimiz buyuruyor; ‘Muhakkak israf edenler şeytanların kardeşleridir.’ Biliyor musunuz?
كُلُوا وَاشْرَبُوا وَلَا تُسْرِفُوا[4]
‘Yiyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz.’ buyuruyor Ayet-i Kerime fakat insanlar birbirlerini aldatıyorlar. Maraş’taki depremde çok katlı binalar yıkıldı. Müteahhidin savunmasını okuyorum. ‘Deprem yıktı. Ben ne yapayım?’ Tutar bir tarafı yok ki. Hani deprem öldürmez, bina öldürür diyorlar ya. Binada yaşayanların hepsi öldü. Bize düşen tedbir almaktır. Bakın Japonya'da da 8-9 şiddetinde deprem oluyor. Ama çok az hasar veriyor. Çünkü binaları depreme dayanıklı yapmışlar. Altına ray veya yay gibi bir sistem koymuşlar, sallandığı zaman esniyor. Biz de öyle mi? Çimentoda deniz kumunu kullanmışlar. İnsanlar arasında böyle aldatmalar olursa, sonucundan her şey beklenir. Bu yaşananlar bunun neticesi. Mevla hiç zulmeder mi bize? Ya da afet gönder mi? Allah neticemizi hayır eylesin.
وَاتَّقُوا فِتْنَةً لَا تُصِيبَنَّ الَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْكُمْ خَٓاصَّةً.وَاعْلَمُوا اَنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ[5]
‘Sadece içinizden zulmedenlere erişmekle kalmayacak olan bir azaptan sakının ve bilin ki Allah, azabı çetin olandır.’ Afet geldiği zaman bir kişiye gelmiyor buyruluyor. ‘Musibet geldiği zaman hepinize birden gelir. Sadece kâfirlere, zalimlere, münafıklara gelmez. Hepinize birden gelir.’ diyor. Evet, ama ondan sonra da herkes kendi ameline göre hesaba çekilir. Ayetler bizim koruyucumuzdur. Garantörümüzdür. Mesela geceleyin üç defa yahut yedi defa Ayetel Kürsi’yi okuyun. Vücudunuzu sıvazlayın. Affedersiniz edep yerleri hariç. Biiznillah insanı sabaha kadar korur. Ben bunu bizzat ehlisünnet Müslüman iyi bir hocadan dinledim. Babası köhne bir yerde yaşıyormuş. Yani kulübe gibi bir şey, oturulacak betonarme bir yapı gibi. Onun yaşadığı yerde olmuş hadise. Bütün binalar yıkıldı fakat o sağlam, onun evine bir şey olmadı. Dimdik duruyor. Anlatan kişi diyor ki; Ben yedi yaşlarındayken babam vefat etti, babamı çok görmedim.’ Gidip arkadaşını ziyaret ettiğini anlatıyor. Arkadaşı da, onunla beraber aynı zamanda dirsek çürütmüş, hocalık yapan bir kimse. Onun; Ayetel Kürsi’yi okumanın fazileti ve koruyuculuğundan bahsettiğini söylüyor. Babasının da aynı şekilde bunu dile getirdiğini anlatıyor. Biliyoruz, okuyoruz ama okudum da olmadı. Acaba nasıl okuyoruz? Hakkını vererek mi okuyoruz? Hakkını vererek okumamız gerekir.