Meşhur sûfî aleyhtârı Gulam Halil, bütün sûfîlere karşı hasmâne bir tutum sergilemekteydi. Ebu’l-Hüseyin en-Nûrî’nin de aralarında bulunduğu bir grup sûfîyi tutuklatıp hilâfet merkezine sevk etti. Dönemin Abbâsî halîfesi tarafından çıkarılan bir fermanla îdamlarına karar verildi. Cellât, dervişlerden birinin boynunu vuracağı anda Ebu’l-Hüseyin en-Nûrî Hazretleri, neşeli ve gönüllü olarak öne atıldı. Halk bu harekete taaccüp etti.
Cellât:
"Ey civanmert! Sen öne atılıyorsun ama, bu kılıç o kadar rağbet edilecek bir şey değildir. Henüz sana sıra gelmedi, neden acele ediyorsun?" dedi.
Ebu’l-Hüseyin -kuddise sirruh-:
"Benim yolum îsâr yoludur. En aziz ve değerli şey, hayattır. Şu birkaç nefes alacak vakti, kardeşlerimin biraz daha fazla yaşamaları için fedâ etmek istiyorum. Zîrâ dünyâdaki bir nefes alacak kadar vakit, bizim için âhiretteki bin yıldan daha sevimli ve daha değerlidir. Çünkü burası hizmet yeridir, orası ise kurbet ve Allâh’a yakın olma mahallidir. Kurbet de hizmetle elde edilir. Buna rağmen şu birkaç nefesimi de dostlarıma fedâ ediyorum." dedi. Bunun üzerine hepsini serbest bıraktılar.(Hucvirî, Keşfü’l-Mahcûb, trc. Süleyman Uludağ, İstanbul 1996, s. 302)
Cenâb-ı Hak bir âyet-i kerimede şöyle buyurur:
"Muhâcirlerden önce (Medîne’yi) yurt edinen ve îmâna sarılan Ensâr, kendilerine hicret edenleri severler. Onlara verilen şeylerden ötürü gönüllerinde bir sıkıntı ve rahatsızlık duymazlar. İhtiyaç içinde kıvransalar dahî, mü’min kardeşlerini kendi nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar gerçekten felâha erenlerdir." (Haşr, 9)
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir hadîs-i şerîflerinde şöyle buyururlar:
"İnfâk et, sayıp durma, Allâh da sana karşı nîmetini sayıp esirger. Paranı çömlekte saklama, Allâh da senden saklar." (Müslim, Zekât, 88)