Muridan
Günaha Girme(k) Prof. Dr. Mustafa KARA

Günaha Girme(k) Prof. Dr. Mustafa KARA

İnsanoğlunun dünyasında iki temel renk vardır: Doğru ve yanlış, ak ve kara, sevap ve günah. İnsanın iç âlemine, gönül dünyasına hitap eden bütün dinler yanlışların azalmasını, karaların aklaşmasını ve günahların yok olmasını hedeflemiştir. Çünkü yanlış yanlışı, günah günahı davet etmekte, menfilikler müspetlere yaşama hakkı vermemeye başlamakta, insan giderek günah denizinde boğulmaktadır.

 
Kur’ân-ı Kerim’de “günah” kelimesiyle “düşmanlık” (Mâide, 5/2) kelimesi, “günaha dadanmış” ifadesiyle “mütecaviz” ifadesi (Kalem, 68/12) beraber kullanıldığı gibi, Allah’ın sevmediği kulların özellikleri verilirken de şöyle buyrulmuştur:
“Kendilerine hıyanet edenleri savunma! Çünkü Allah, hainliği meslek edinmiş günahkârları sevmez.” (Nisâ, 4/107)
Günahkâr ve nankör…” (İnsan, 76/24) terimleri de birlikte kullanılmıştır.
İşin farkına varanlar kendine farklı bir açıdan bakıyor:
 
Bir günah eden kişiye bin gün âh etmek düşer
Bin günah ettim İlahî, bir gün âhım yok benim
                                                                      Lâ
Yanlış tercihlerle günaha giren insanlar tevbe devletiyle karşılaşınca Allah’ın sevdiği kullar zümresine girmektedirler. (Bakara, 2/222)
Böyle bir devletle karşılaşma imkânı bulamayanlar ise günaha dalmakta, günaha batmakta, başka insanları da aynı bataklığa davet etmektedir.
Günaha batanların bir gurubu bildikleriyle amel etmeyen bilgi hamallarıdır:
 
Halka fetva verirsin
Ya sen niçin tutmazsın
İlmin var, amelin yok
Ha günaha batmışsın
                       Yûnus
 
Aziz gönüldaş,
Diğer bütün şehvetler gibi günahların da müthiş bir cazibe ve çekiciliği vardır. Bu cazibenin etki alanlarının dışında kalabilmek zordur. Bunun için iyi bir eğitim, düzenli bir denetim, sorumluluğunu bilen bir yönetim şarttır. Bu şartlar bir araya geldiği zaman insan yaptıklarının hesabını kitabını yapmaya başlamakta ve gönlünü Yaratıcısına doğru açarak huzur sahillerine doğru yol almaya başlamaktadır.
 
N’ola gelsen şimden geru
Fesadı terk etsen gönül
Gâh ağlasan günahuna
Gâh kanaat etsen gönül
 
Hak Çalab’ım Hak Çalab’ım
Sencileyin yok Çalab’ım
Günahlıyam yarlıgagil
Ey rahmeti çok Çalab’ım
 
Günahların en büyüklerinden biri de günahsız olduğunu ima etmek, günah işlemediğini söylemenin yollarını aramak, bunun “aktör”lüğüne soyunmaktır. Ruh dünyamızın intiharı anlamına gelen bu davranışın bir adı da “riya” ve “gösteriş”tir. Bu da nefsin farklı bir tuzağıdır. Bu tuzak da batıran, boğduran bir özelliğe sahiptir. Bu tuzağın aksesuarları ise bazen hitabet, bazen kıyafet, bazen de ibadet olmaktadır.
 
Görenler elim öper
Tac u hırkaya bakar
Öyle sanırlar beni
Zerrece günah etmez
                       Yûnus
 
Günah küpü haline gelen insanların yanında Gaybî gibi bazı insanlar da gönül incitmemek için bütün sıkıntılara “eyvallah” diyebilmektedir.
 
Her taraftan başıma yağsın bela
Görmeyeyim ömrüm oldukça safa
Çekeyim her bir günaha bin ceza
Tek heman benden gönül incinmesin
 
Bazen insan günaha girer, bununla yetinmez başkalarını günaha sokmanın yollarını arar, nefsi arzu ve iştahların peşinden sürüklenip gider. Bazı insanlar bu girdaptan bir türlü kendilerini kurtaramaz ve sahil-i selamete ulaşamazlar. Bir kısmı ise bu “derin uyku”dan uyanır ve yüzünü Sahib’ine döner. “Hak Çalabım, Hak Çalabım” ilahisini okumaya başlar. Gözyaşlarıyla abdest alır, kendine ve hayata döner, ikinci baharı yaşar, ruhanîyi keşfeder.
 
Ulu ulu günahlarım
Yüz komadı bana Çalab
Hiç kimse çare kılmadı
Döndüm sana yine Çalab
 
Âlimlere sordum nedir
Derman günahlı derdime
Onlar dahi eyittiler
Derman ona yine Çalab
 
Sensin bu benim Sultanım
Bu canlar içinde canım
Çoktur benim günahlarım
Sen meded eylegil Çalab
 
Durmayıp söylerem sözüm
Günahlarıma göynür özüm
Günahlı Yûnus’un sözün
Sen kabul eylegil Çalab

Top