Muridan
Bir Göğüste İki Kalp Yaratılmadı

Bir Göğüste İki Kalp Yaratılmadı

Ey evlat! Nefis ıslâh olmayınca kötülük yapar. Onun karşısında daima muhalif kal. Kurtuluş istersen bunu yap, Hakk'a uy. Nefse muhalif ol. Nefsi Hak Teâlâ'ya itaat etmesi için yola getir. Hakk'a isyan edecek olursa hemen karşısına dur. Nefsin kötü hâllerine kapılırsan, halka karışamazsın ve onların hâlini bilemezsin. Şayet yalnız halkı görür, öteye geçemezsen, Hâlık'ı bilemezsin. Nefis oldukça, Hakk'a karşı irfanlı olamazsın. Halka taptıkça ilâhî marifet sırrına ermen kabil değildir. Dünyaya daldık­ça, âhireti unutursun. Âhireti düşünüp kaldıkça, onu yaratandan ga­fil olursun.

 

Bu konuşma pazar günü Ribât’ta yapıldı.

Konuşma tarihi: Hicrî 11 Recep 545, Milâdî 1150.

 

Mülk ve mal sahibi bir arada kalamaz. Nasıl ki, dünya ile âhiret bir arada sevilemez. Aynı şekilde Yaratan ile yaratılmış bir tutulamaz.

Nefis daima kötülüğü emreder. Bu huy onun cibilliyetinde var­dır. Hilelerini Hak yoldan açar, o kendini o kadar iyi tanıtır ki, kalbe dahi zaman zaman hükmeden odur. Her hâlde onunla cihad et.

Bir âyet-i kerîmede şöyle buyrulur: “Hak Teâlâ, ona kötülüğünü ve iyiliğini ilham etti.” (eş-Şems, 91/8)

Bazı yoldan sapanlar: “İyiliği de kötülüğü de nefse Allah yaptırıyor.” derler.

Bu söz nefis tarafından gelir. Bu kelâmı hüccet olarak alma. Hak Teâlâ kuvvet ve kudretin sahibidir. İşler kimin elinden çıkar­sa, sorumlu odur.

Nefsini cihad potasında erit. O, ancak varlığı eridikten sonra kalbin arzularına boyun eğer. Maddî duyguları atar. Manevî âleme geçer. Sonra sır âlemine... İşte topluluğun manevî şarabı buradadır. Her şey nefsin ıslah olabilmesinde... O ıslah olursa şu fermanı kalp canibinden duyarsın: “Nefsinizi öldürmeyiniz; Allah size rahmeti ile tecelli eder.”
(en-Nisâ, 4/29)

Bu hitap, nefis kirden beri olunca gelir. Nefsin şerrinden kurtu­lan her zat, bu hitabı can kulağı ile dinler.

Hak Teâlâ'yı anmak, kalbin kuvvet yağıdır. Tâat ve ibadet yol­ları tutulursa kalbe kuvvet gelir, nefsi alt eder. İbadet ve tâat yolu­na giremeyen kimse, Hak yakınlığı dilemesin. Nefsin şerri ve her cins kötülüğü ile nasıl yakınlık olur? Ona yakın olabilmek için, her cins hatalardan beri olmak lazım gelir.

Nefsin boş ümitlerini kes. Onun, arzularına uymasını diliyorsan, bunu yapmaya çalış. Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in şu hadîs-i şeri­fini dinle, ona öğüt ver: “Sabaha erdiğinde akşam olacağını nefse hatırlatma. Akşa­ma kavuşunca da ona sabaha çıkmayı hatırlatma; çünkü ismin na­sıl çağrılır, bilemezsin.”

Nefsine herkesten fazla şefkat göstermen gerekirken onu yık­tın. Onun bu yıkılışına acaba kim acıyabilir? Kötü hâlden onu kim esirgeyebilir. Fazla hırsın ve uzun boylu ümitlerin nefsi yıktı, peri­şan etti.

Boş emellere dalıp kafanı yorma, hırsını azalt. Ölümü düşün. Daima Hak Teâlâ'yı kendine yakın bil. Geçmişteki büyüklerin him­metlerini dilemek suretiyle manevî hastalıklarını tedavi et. Onların temiz kelâmı, saf anlattıkları ile ruhunu tedavi eyle. Geceni gündü­zünü sıkıntıdan kurtar. Nefse daima şöyle de: “İyi yapsan da sana, kötü yapsan da sana...”

Kötü iş yaparsan, hiç kimse seninle iş tutmaz, yaptığı işe seni ortak etmez.

Her hâlde çalışmak, nefsi yenmek gerek. Dostların seni kötülük­ten alıkoyandır; düşmanın ise seni azdıran...

Sen daima kulların kapısında hazır oldun. Hakk’ın kapısından kendini uzak tutmaktasın. Nefsin hakkını mümkün olduğu kadar ödüyorsun. Kullara borcunu veriyorsun. Ama Hakk'a olan borçların aklına gelmiyor. O'nun nimetini alırken şükrü başkalarına yapar ol­dun. Bugün içinde gezindiğin nimeti sana kim verdi? Hak'tan baş­kaları mı verdi ki, onlara taparsın?

Elindeki nimetleri Hak'tan biliyorsan, hani şükür ve hani iba­det? Seni yaratanın O olduğuna iman ettinse, nerede O'na kulluk ve emirlerini tutmak? Hani yasaklardan kaçmak ve O'nun gönderdiği güçlüğü hoş karşılamak?

Doğruyu bulmak istiyorsan nefsinle cihad et. Allah Teâlâ şöy­le buyurdu: “Yolumuzda çalışanlara hidayet yollarımızı uçarız.” (el-Ankebût, 29/69)

Yine buyurdu: “İlâhî emirlerin yerine getirilmesine yardımcı olursanız, Al­lah da size yardımcı olur ve dizlerinize kuvvet verir.” (Muhammed, 47/7)

Nefsi kolay işlere koşma, ona itaat etme; iflah olursun. Nefsin yüzüne gülme. Sana bin kelime söz etse ancak birine cevap ver. An­cak bu yolda iyiye döner ve iyi kanaat hâsıl olur.

Nefis, maddî arzulara dair bir şey dilerse iptal et. Onun isteğini tehir eyle ve ona, “Sabırlı olursan öbür âlemin güzelliği senin içindir.” de.

Nefse, arzusunun yerine gelmemesi acı gelir. Bu acıya dayanır­sa iyilik bulur. Sabırla nefsi sabra yöneltmeye çabalarsan İlâhî tecellilere mazhar olursun. Çünkü bir âyet-i kerîmede şöyle buyrulur: “Allah sabredenlerle beraberdir.” (el-Bakara, 2/153)

Nefsin tüm işleri şerdir. Onun ne sözünü, ne de işini kabul et. Ancak, iyi tetkik ettikten sonra kabul edebilirsin. Nefsin sualine ce­vap vermen gerekse, muhalefetle cevap ver. Nefse muhalif olmak, onun yararınadır.

Nefis Celâl sıfatının tecellisine mazhardır; en çok onda bu tecel­li görülür. Ama Hak Teâlâ onu sevmez. O'nun sevdiği daha çok Ce­mâl sıfatının tecellisidir. Bu sebeple iki tecelli bir arada olmaz.

Bilinmelidir ki, dünya âhiretten evvel gelir. Dünya bittiği an öbür âlem başlamış sayılır. İkisi bir arada yürümez. Nefisle dost olan Hakk'ı kaybeder. Âhireti unutup dünyaya dalan, âhiret âleminden nasip alamaz. Peygamber (s.a.v) Efendimiz bir hadîs-i şeriflerinde şöyle buyururlar: “Bir kimse, dünyayı severse âhiretini yitirmiş olur, âhireti se­vecek olursa dünyayı yitirmiş olur.”

Sabra alış. Sabra tam alışan, hâline razı olur. Fâni varlığını sa­bırla iyileştirir. Fena -yokluk- hâlin tam olunca, kötü şey bula­mazsın. Her şey iyi olur. Hoş gördüğün şeyleri översin, bu hâlin şü­kür olur. Uzak kaybolur, yakınlık gelir. Şirk kaybolur, tevhid âlemi açılır. Halk arasında zararlı şey bulamazsın. Her şeyi Hak'tan bil­diğin için halkın faydasını da bilemezsin. Birbirine zıt olan iki şeyi seçmen kabil olmaz. Bu âlemde her şey aynıdır ve eşittir. Bütün ka­pılar bir olur. Gözüne tek yön görünür; o da, Hak Teâlâ... Bu âlemi halkın çoğu bilemez. Bunu bilmek az kişinin nasibidir. Milyonlarda ancak bir tane... Zaman biter, nefesler tükenir, bu âlemi tam mânası ile bilen, sezen ancak bir kişi, bir tane çıkar.

Ey evlat! Çalış; şurada, Hakk'ın önünde ölmeye bak. Varlığını ona bırakmaya koyul. Şu anda, ruhun bedeninden çıkmadan önce manevî ölümü bul. Fâni, kötü hâllerini yok eyle. Tam bir marifet eh­li ol. Kötülüğünü sabırla öldür; nefsine muhalefet eyle, onu öldür. “Bu nasıl olur?” deme.

Sonu çok iyidir. Sabrın da zamanı geçer. Sabır âlemi nihayete erer. Fakat şunu iyi bil ki sabrın sonu çok iyidir ve mükâfatı baki­dir.

Bir zamanlar ben de çok güçlükle karşılaştım, fakat sabrettim. Gördüm ki, sabrın sonu çok iyi... İrademi öldürdüm; Hak beni dirilt­ti. Kendimden geçtim; sonra bana Hak ayıklığı geldi, varlığa erdim. Onunla helak oldum ve onunla diriliğe geçtim. Kendi arzularımı tatmin etmeyi bıraktım. Arzu ettiğim şeyi yapmayı terk ettim. İşte bu­günkü hâlim ondan hâsıl oldu... Kader eli beni çeker oldu. Hak iyi­liği bana yardım etti. Fiil tecellisi beni harekete geçirdi. Gayret-i ilâhiye beni bütün kötülükten korudu. İlâhî irade beni öz varlığına itaat ettirdi. Ecel dili beni Hakk'a takdim etti. Aziz ve Celil olan Allah, beni yücelere çıkardı.

Yazık sana, benden kaçmaktasın. Senin otağını ben esirgiyorum. Yerin katımdadır, saklıyorum, aksi hâlde helak olursun.

Ey cahil zavallıcık, hacca benden başla. Bana gel, sonra Kâbe’ye git. Haccın kapısı benim. Bana gel, haccın yolunu, erkânını sana an­latayım, öyle git. Haccetmek nasıl olur, sana öğreteyim. Sana sözler öğreteyim; onunla Kâbe’nin Sahibi'ne hitap eyle.

Hâlinizi iyi düşünün, şimdi belli şey yok; yarın toz kalkar, ki­min atlı ve kimin yaya olduğu görülür.

Ey siyaset adamları, yerinizde oturunuz. Aklınız varsa bana ko­şunuz. Allah tarafından bana kuvvet verilmiştir.

İlâhî emir tekellüfünden beri olan yoktur. İlâhî âleme geçmiş olanlar bile, bu kalıpta durdukça mükelleftir. Size verilen emir, on­lara da verilmiştir. Sizin yasak edildiğiniz şey, onlara da yasaktır. Onlar bütün emri eksiksiz yerine getirirler. Bu sebeple onlar, size nasihat etmek için vazife almışlardır. Onlar, kendilerine emanet edi­len şeyi yerine getirmeye çalışırlar.

Burası hikmet âlemidir. Her yapılan iş bir hikmete mebnidir. Çalışınız. Kudret âlemine çalışmakla geçilir.

Dünya hikmetlerle doludur; âhiret ise kudret âlemidir. Hikmet için birtakım âlet ve sebepler gerekir. Kudret için âlete ihtiyaç yok­tur. Kudret, ancak Hakk'ın fiil tecellisi ile olur. Allah her şeye ka­dirdir. Sebepsiz hikmetler yaratabilir. Ancak kudret âlemi ile hik­met âleminin ayrılması için bunları yapar.

Âhiret âleminde her şey sebepsiz hareket eder. Burada konuş­mak için dile, dişe ve havaya ihtiyaç vardır. Orada duygular dilsiz ve dişsiz konuşur. Çünkü tekvin sıfatı tecelli eder. İlâhî kudret ken­disini gösterir. Orada duygularınız, hatalarınızı anlatırken sebeple­rin dili tutulur. O gün bütün sırlar faş olacak, perdeler açılacak ve yıkık viraneler meydana çıkacak. Bu isteseniz de, istemeseniz de olur. Kaçmak ve kurtulmak olmaz.

O gün cezalar kesilir. Cehenneme, kalplerini günahlarla üşütenler girer.

Bugün kitabınızı fikir dilinizle okuyunuz. Kötülüğü görürseniz tevbe ediniz. İyilik bulursanız şükre koyulunuz. İsyan kitabınızı ya­kınız, satırlarına tevbe eli ile vurunuz.

Ey evlat! Elimde tevbe ettin. Benimle sohbet ettin. Bu arada sa­na birçok öğütler verdim; fakat faydalanmadın. Bunda benim ne suçum var?

Sohbetin ve tevbenin sana ne zararı olur? Daima işin dış cephe­sini kolladın; iç âlemine bir türlü geçemedin. Benim tam sohbetimi dileyen, sözlerimi iyi dinler ve gereği ile amel eder.

Benim gibi devredeceksin. Aksi hâlde benimle yaptığın sohbetin faydası bulunmaz. Dediğimi yapmayanın zararı, kârından çok olur.

Ben herkesin göz diktiği sofrayım, lâkin kimseye benden yemek nasip olmaz. Kapım herkese açıktır; ama kimse giremez... Siz de oraya giremezsiniz, ne yapayım size! Size o kadar söz ettim ki, hiç birini dinlemediniz. Sizi kötü hâlden almak için davet ederim; bun­dan bana yorulmak kalır. Esas kârımı Hak verir. Bu öğüdü sizden çekindiğim için yapmıyorum, bir şeyler de beklemiyorum. Benim için harabe yerler ile mamur şehirler eşittir, ölü ile diriyi ayırt et­mem. Zenginle fakiri ayırt etmek istemem. Mülkle o mülke sahip olan kişinin benimle hiç bir ilişiği yoktur. Bu işler bir başka elden döner. Sizin elinizde mühim bir şey olduğunu sanmayınız. Bu hâli anlamak için dünyayı kalbimden çıkardım.

Tevhid ilmi, dünya sevgisi taşımayanlaradır. Kalbinde dünya sevgisi kaldıkça, tevhid âlemine geçmen kabil olmaz. Peygamber (s.a.v) Efendimiz bir hadîs-i şerifinde buyurdu ki: “Dünya sevgisi, bütün hataların başıdır.”

Bunu hiç duymadın mı?

İç âlemini ve ahlâkını düzeltme yolunda devam ettiğin süre, dünya sevgisi senin için baş hata sayılır. Tekâmül ettiğin zaman sana lâzım olan sevdirilir. Hak yakınlığını bulunca kısmetini arzu eder, alırsın, öbürlerine bakmazsın.

Ezelde sana yazılmış olanı alıp harcaman için kısmetini sever, alırsın. Aldığın kısmetle kanaat eder, başkalarına göz dikmezsim Bu arada kalbin, daima Hak'la kaim olur. Dünyada hâlin daima döner. Cennet ehli cennette ferah gezdiği gibi kalbin sahibine bağlı olarak dünyayı da gezer. Fena şeyler ona zarar vermez. Hak'tan seni ayıran olmaz. Bir şey dilersen O'nun için dilersin; arzularını O'nun arzusu­na uyarak yaparsın, O'nun kudreti ile devreni tamamlar, ilâhî nura uymayan her şeyi kesersin.

Dünya senden uzak durur. Bir şey yiyecek olursan O'nun için yersin, benliğin karışmaz.

İçi bozuk olan münafık, yaptığı işle kendini beğenir. Gündüzleri desinler için oruç tutar, geceleri işitsinler diye namaz kılar. Onun hem içi, hem de dışı karanlıktır. Bu kadar ibadet eder, ama kalbi Hak Teâlâ'ya bir adım yaklaşmaz. Güzel giyer, iyi yer, ama hava...

Onun perişan hâlini büyük velîler ve sâlih kullar bilir. Hakk'a bağlı olan zâtlar, onları iyi anlar.

Bugün münafıkları seçme kullar bilir; yarın herkes görecek. Seç­me kullar onları görünce üzülürler ve yüzlerine bakmak istemezler. Bu dargınlık hâllerini içlerinde saklı tutarlar. Çünkü Allah Teâlâ böyle emir vermiştir.

Kalbin bozuk, nifak hâlindesin. Bu hâlinde büyük insanlara zah­met verme. Henüz içini temizlemedin.

Sana söz hakkı verilmez. Belindeki zünnarı kesmedikten sonra, ikan sahiplerinin yanına gelmen kabil olmaz. Belindeki zünnarı kes. Derûnunu temizle. Tevbeni kalbinden yap. İçinde boğulmakta oldu­ğun tabiat âleminden ayrıl. Boş şeyleri bir yana at. Esas varlığa koş. Şahsî yararını düşünme, yalnız sana gelecek zararı hesaplama.

Söz hakkın olamaz. Meğerki nefsini ve hevânı, uygunsuz, tabii arzularını bırakasın. Bu gibi şeyleri kapıda bırak. Kalbini dehlize at. Sır âlemini hile ile çalıştırma. Esasa koş, teferruatla uğraşma. Teme­li iyi yaptıktan sonra binaya başla.

Esas nedir bilir misiniz? Dinî meselelere ait incelikleri öğren­mektir. Kalbine yarayan şeyleri iyi öğren; dilden çıkacak şeyler se­ni kurtaramaz.

Kalp âlemine dair, ince meseleleri iyi öğrenirsen, Hakk'a yakın olursun. Dilden olan, kalbe yararı olmayan şeyleri öğrenirsen yalnız, maddi ve fâni varlıklara yanaşabilirsin.

Kalbe dair bilgiler, seni fâni köşkünden alır, Hakk'ın yüce tâatına götürür.

Yazık sana; ömrünü ilim tahsili için harcadın. Ama hiç amel et­medin. Şahsî heveslerine kapıldığın için cahilsin. İşin daima Allah düşmanlarına hizmet etmek oldu. Onları Hakk'a ortak koşarsın. Hâlbuki Hak Teâlâ senden ve ortak koştuğun kimselerden çok zengindir.

Senin şirk etmen hoş görülmez. Çünkü kul olduğunu anlıyorsun. Yakan efendinin elindedir. Kurtuluş istiyorsan kalbini Hakk'a bağ­la. O'na tevekkül et, O'na hizmet et. O'nu her şeyde ithama kalkış­ma. O itham edilemez. O her şeyi senden çok iyi bilir. Sana yarayanları gönderir. Senin bilmediğin çok şeyleri O bilir. O'nun kudreti önünde sana susmak düşer.

Sesini kes, gözlerini yum, başını eğ, lâl ol; izin gelinceye kadar bekle. Konuşma zamanı gelince seni konuştururlar. O'nunla konu­şursun, ama o zaman varlığını yitirmiş olursun. Ve o zaman konuş­maların bütün dertlere deva olur. Ruhî hastalıklara tutulanlara, ko­nuşmanla şifa bulunur. Her konuşman akıllara nur saçar.

Allah'ım, kalbimizi nurlandır. Kalbimiz için Zâtına varma yo­lunu göster. İçimizi temizle. Sana yakınlık ver.

“Dünyada bize iyilik ver. Âhirette de iyilik ver. Ateş azabından bizleri koru.”(el-Bakara, 2/201)Âmin!

Top