Muridan
Hicretten İbretlik Sahneler, Prof. Dr. Hüseyin ALGÜL

Hicretten İbretlik Sahneler, Prof. Dr. Hüseyin ALGÜL

Hz. Ömer; Ayyaş b. Rebîa ve Hişâm b. As ile birlikte hicret et­mek üzere harekete geçtiler, hazırlık yaptılar. Hz. Ömer, ilk Müslüman olduğu gün nasıl celâdet gösterip açıkça namaz kılmak üzere Peygamberimiz ve diğer Müslümanlarla Kâbe avlusuna gitmiş ve müşriklere açıkça meydan okumuşsa, şimdi de aynı şeyi yapmıştı.

Kılıcını kuşandı, yayını okunu aldı. Kâbe’ye gidip tavaf etti, sonra da “Çocuklarını yetim, karılarını dul, analarını gözü yaşlı bırakmak isteyenler karşıma çıksın” diyerek müşriklere meydan okumuş, karşısına bir tek kişi bile çıkamamıştı. Hz. Ömer ile Ayyaş b. Rebîa, şehir dışında sözleştikleri yerde bir araya gelmişlerdi. Ama ne yazık ki, dostları Hişâm b. As gelememişti. Çünkü bu zâtın, hicretine müşrikler engel olmuşlardı; yaka­layıp hapsetmişler, işkenceye koyulmuşlardı. Nihayet, Hz. Ömer’in kardeşi Zeyd ile amcası oğlu Said b. Zeyd’in de bulunduğu yirmi kişilik kafile, Medine’ye yönelmişti ve selâmetle Medine’ye ulaşmışlardı.

Fakat müşrikler boş durmuyorlardı. Müslümanların Me­dine’de bir kuvvet haline gelmesinden endişe ettiklerinden ya onların göçüne engellemek veya göç edenleri birtakım hile­lerle geri döndürmek istiyorlar, böylece İslâm cemiyetini bölmeyi ve kuvvetini azaltmayı amaçlıyorlardı. Bunun tipik bir ör­neğini, Ayyaş b. Rebîa’nın başına gelenlerde görüyoruz.

Ayyaş b. Rebîa, hicret ettikten hemen sonra amca çocukları ve anne bir kardeşleri olan Ebû Cehil b. Hişâm ile Hâris b. Hişâm’ın da Medine’ye gittiklerini görüyoruz. Gayeleri, Ayyaş’ı bahanelerle Mekke’ye geri getirmekti. Gelip ona dediler ki:

“Ey Ayyaş! İhtiyar annen, senden ayrılmanın üzüntüsü içinde­dir. Sen dönünceye kadar kızgın güneşte kendini yakmaktan vaz­geçmeyeceğine ve saçlarını taramayacağına yemin etti!”

Maksatları; onun insanî bir sevgi-saygı ile anneye bağlılığını tahrik etmekti.

Hz. Ömer, oynanan oyunu sezmişti. Dostunun, bu oyuna gel­mek üzere olduğunu hissedince onu uyarmak istedi: “Bak a dostum ve din kardeşim Ayyaş, sakın aldanmayasın! Kavmin, seni kandıra­rak geri götürmek istiyor, bu bir tuzaktır. Gerçekten annen, kızgın güneşte kendini yakmaya devam etse de saçına bir tarak vurmasa da gitme, oyuna gelme kardeşim!” diye yalvarıp yakardı. Muhâcirler de Ömer’in uyarısını tekrarladılar.

Fakat nafile! “Kaza gelince, göz görmez olur” fehvasınca, Ay­yaş uyarılara kulaklarını tıkadı da:

“Annemin yeminini yerine getirmeliyim, hem de Mekke’deki malımı alıp getirmeliyim!”diye düşündü.

Oysa başına geleceklerden habersizdi. Hz. Ömer ise müşrikleri, hele hele Ebû Cehil’i çok iyi tanırdı. Bu yüzden Ayyaş’a ısrar etti. “Gel kardeşim, gitmekten vazgeç! Şayet malını düşünüyorsan, benim getirdiğim malımın yarısı senin olsun!” dedi.

Fakat Ayyaş’ı fikrinden vazgeçirmek mümkün olamadı. Hz. Ömer, bunu fark edince ona hızlı yürüyen uysal bir deve vererek;

“Gitmekten vazgeçmiyorsun. Hiç değilse şu benim verdiğim de­veye bin de öyle git. Çok hızlı yürür, yolda başın sıkılacak ve bir ziyan görecek olursan hızla koşturur, kaçarsın!”dedi.

Ebû Cehil ile kardeşi Hâris, amcaoğulları Ayyaş’ı alıp Mekke’ye döndüler. Uzun bir süre, niyetlerini gizleyerek yolculuk ettiler. Medine’den uzaklaştıkları ve Mekke’ye yaklaştıkları sırada bir yolunu bulup onu gafil avladılar, hücum ederek yakalayıp elini kolunu bağladılar; döverek, söverek, bin bir hakaret savurarak Mekke’ye girdiler. Halk, onların etrafında toplanmıştı. Ebû Cehil:

“Ey Mekkeliler! Dininizden dönen böyle rezil, beyinsiz ve ah­maklara siz de bizim yaptığımızı yapın!”diyerek ahaliye akıl veri­yordu. Hatta Ayyaş’ı yatırıp çıplak vücuduna yüz değnek vurdular, daha başka işkence de ettiler.

Sonra da grubuyla hicrete müsaade olunmayan Hişâm’ın hapso­lunduğu yere hapsettiler.

Suheyb b. Sinan, Alacaklarını ve Mallarını Terk Ediyor

Suheyb b. Sinan ile Talha b. Ubeydullah Hazretleri beraberce göç ettiler. Ne var ki, Suheyb’in Mekke’de çok malı ve Mekkelilerden birçok alacağı vardı. Mekkeliler, borçlarını vermedikleri gibi mallarını götürmeye de müsaade etmeyeceklerini söylediler. Tek al­ternatif kalıyordu, o da alacakları tahsil etmekten vazgeçmek, mal­larını terk etmek…

Suheyb (r.a), bunu denedi. Müşriklere:

“Alacaklarımdan vazgeçsem, mallarımı terk etsem bana engel olmaktan uzaklaşır, yolumu açar mısınız?” dedi.

Onlar da:

“Evet! Dediklerini yaparsan, sana engel olmayız!”dediler.

Bunun üzerine Suheyb Hazretleri sevinç içinde:

“Öyle ise bütün mallarım sizin olsun!”deyiverdi.

Niçin, sevinç içindeydi Suheyb Hazretleri?

Çünkü din kardeşlerinden Medine’ye gidenler, İslâmî hayatı serbestçe yaşamaya koyulmuşlar, İslâm hayat anlayışına uygun dü­şünmeye, İslâmî emir ve yasakları korkusuzca ifâya koyulmuşlardı. Diğer muhâcirler gibi Suheyb’in de gayesi buydu.

Nitekim Suheyb’in başına gelenleri, Hz. Peygamber işittiğinde:

“Suheyb kazandı, Suheyb kazandı!” buyurdular. (İbn Hişâm, II, 121)

 

http://www.zuhurdergisi.comsitesinden alıntıdır.

Top