Muridan
Rehberin Kim?

Rehberin Kim?

Her kim ki, görüşü ile yetinir, nefsin sözünü dinler, şeytanın işlerine uyar, kötü şahsî arzularına kapılırsa, o İblis’in bendesi olur. İblis’e uyar, Hak yoldan sapar, İblis o şahsın önderidir.

Bu konuşma Hicrî tarihe göre 19 Zilhicce 545’te yapıldı. (Milâdî 1150.)

İsa Peygamber’i (a.s) şöyle anlatırlar: Güzel bir koku aldığı zaman, burnunu tıkar ve “Bu, dünya kokusudur” dermiş.

Bu size güzel bir örnektir. Ey zühd iddia edenler, hâlinize bir bakın. Sözünüz ve işiniz, İsa Peygamber’inkine uyuyor mu? Elbiseni­ze bakılırsa, dünyadan elini çekmiş derviş kılığı var; fakat içiniz dünyalık hasreti ve sevgisi ile dopdolu. Bu libasınızı çıkarıp içinizde olanı açığa vursaydınız benim için daha iyi olurdu. Ve siz, içi başka, dışı başka olmaktan uzak olurdunuz.

Dünyalık şeylere karşı kalp zenginliği duyana nasibi rahat va­rır. O kimse dışına desinler için hiç bir şey giymez. Kalbi gerek dün­yalık işlere, gerekse başkalarına karşı istiğna duyar.

Şu da bir vakıadır. Bizim Peygamberimiz (s.a.v), İsa (a.s) ve di­ğerlerinden daha fazla dünyaya karşı istiğna duyardı. Onun zühdü herkesten daha fazla idi. Herkese yazılmış olanı bilirdi. Ve “Dünyanızdan bana üç şey sevdirildi: Güzel koku, kadın ve gözümün nuru namaz” buyururdu.

Dünyalıktan tamamen kalbini almasına rağmen, bunlar kendi­sine sevdirilmişti. Bunlar ilâhî bilginin geçmişte verdiği hükümdü. Rabb’i tarafından verilen bir hisse idi. Almak ve faydalanmak zorun­da idi. Yaratan’ın emrine göre alır ve yerdi. O'nun emrine uymak, tâat sayılır. Buna benzer şekilde kısmetini alıp yiyen tâat içindedir. Dış cephesi ile dünyaya karışmış dahi olsa ibadet ehli arasındadır.

Ey cehalet adımları ile zahidlik yoluna gidenler, işitiniz ve doğrulayınız. Yalancılık etrafında bulunmayınız, bu sözleri iyi öğreni­niz. Kader bahsine cehalet ayağı ile varmayınız. Her kim ki, görüşü ile yetinir, nefsin sözünü dinler, şeytanın işlerine uyar, kötü şahsî arzularına kapılırsa, o İblis’in bendesi olur. İblis’e uyar, Hak yoldan sapar, İblis o şahsın önderidir.

Ey yalancı bilginler ve içi bozuklar, kalbiniz ne kadar kara. Ko­kunuz ne kadar kötü. Dil gürültüsüne ne kadar önem veriyorsunuz. Bulunduğunuz bütün hâllerden dönünüz. Tevbe ediniz ve Allah'a taanda (kötü söz atmak) bulunmayınız. Velî kullara dil uzatmayınız. Velî kulları Allah sever; onlar da Allah'ı severler. Onların yiyip iç­mesine karışmayınız. Onlar boş yere yemezler. Aldıklarını emirle alır­lar. Onlar katında Allah sevgisi şiddetle hüküm sürer. Onlar Hakk'a çok fazla iştiyak duyarlar. Onlar hem dışlarını, hem de içlerini dün­yalık şeylerden uzak tutarlar. Ancak almak zorunda oldukları şeyler vardır; onlar da kader ilminin geçmişte yazdığı şeylerdir.

Onlara en çok güçlük veren şey, dünyada kalmaları ve onda du­rup uzun ömür sürmeleridir. Dünyaya ait şeyleri almakta o kadar sıkıntı duyarlar ki. Olsa olsa o kadar olur. Hele dünyanın yalancı yetmelerine bakarken duydukları huzursuz hâl. Hiç tarif edilemez.

Kullara söz etmek için kötü duyguları atmak lazım. Kötü duygu ve nefsin istilâsında oldukça sözü bırak. Sözden ayrı ol. Bu bakım­dan kendini dilsiz bil. Allah dilediği zaman konuşursun. O, bir işi dilerse olması için sebepler yaratır. Konuşma zamanların gelince se­ni, ehlini meydana atar. Sizi yapacağınız iş için güçlü kılar. Yapan O'dur. Senin hükmün geçmez.

Nefsini, sözünü, bütün hâlini O'nun kaderine bırak. O'nun uğ­runa işler görmeye bak. Konuşmadan işlemeye koyul. Gösteriş yap­madan ihlâs sahibi ol. Şirk sahibi olmadan tevhid ehli ol. Anılmayı isteme. Şenlik arama, kimsesiz yerlere koş. Dışı bırak, içe dal. Hep iç dünyanla olmaya alış.

Ey niyeti bozuk, Hakk'a muhatap olmaktasın. Ve O'nu görür gi­bi konuşmaktasın. Her namazda: “Yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz.” (el-Fâtiha, 1/5)

Derken anlattığımız gibi yapmaktasın. “Yâ Rabbi, yanmadasın. Ey beni bilen ve bütün hâlime şahit olan, kulluğum Sana, yardım talebim Senden” demek istiyorsun.

Her zaman Hakk'a hitap ediniz. O'na hitabınız yalnız namaz vaktine inhisar etmesin. O'nun varlığını hazır bilin; kulluğunuzu o niyetle yapın. Peygamber (s.a.v) Efendimiz şöyle buyuruyorlar: “Allah'ı görür gibi ibadet et; sen O'nu görmesen bile O seni görür.”

 Ey evlat! Helâl yeyip içerek kalbini temizle. Rabb’ini bilirsin. Giy­diğini, yediğini ve kalbini temiz tut. Bu yoldan iç âlemi temiz olan­lar zümresine dâhil olabilirsin. Tasavvuf, safâdan gelir. Suf -kalın yün elbise- giymekten gelmez. Tam mânası ile sofi olan, kalbini Allah sevgisi ile doldurur. Başka sevgilere yer vermez. Bu hâl bir baş­ka hâldir. Kolay elde edilecek cinsten değildir. Elbise değiştirmekle ve renk sarartmakla olmaz. Omuz eğmek, bu hâli veremez. Geçmiş büyüklerin hikâyesini dil gürültüsü ile anlatmak bu hâle vardıramaz. Parmak aralarına tespih almak insanı o yola götüremez. O yola ile­ten şey, ancak sadık kalple Allah'ı aramak olur.

Bazı büyüklerin dilinden şöyle hikâye ederler: “Bazı gecelerimde mana âlemine geçerdim ve şöyle münacat ederdim: ‘İlâhî, bana yararı dokunacak şeyi esirgeme. Bana yapacağın iyilik sana zarar vermez.’ Bu cümleyi tekrar ettim ve uyudum. Rüyamda şunları duydum: ‘Keza sen de benim zatım için sevimli işleri yapmaktan geri kalma. Zatıma yaramaz işleri yapmaktan kendini beri al.”

Allah'ın size gönderdiği Peygamber’e iyi bağlanınız. Ona bağ­lılığınız doğru olsun. O'na bağlılık, getirdiklerine uymakla olur. Pey­gamber’in emirlerini ne kadar iyi yaparsanız uymanız o kadar iyi olur. Dünyada Peygamber’in sözlerini tutup yaptığı işleri yaparsanız öbür âleme göçtüğünüzde ona arkadaş olursunuz. Allah Teâlâ'nın şu yüce kelâmını duymadınız mı? “Peygamber’in size yapmanız için getirdiği şeyi alınız, yasak
ettiği şeylerden kendinizi çekiniz.”
(el-Haşr, 59/7)

Peygamber’in emirlerini tutunuz. Yasak ettiği şeylerden beri du­runuz. Bunu yaptığınız takdirde, Rabb’inize yakınlık kazanmış olur­sunuz. Dünyada kalbinizle yakın olursunuz, öbür âlemde ise, varlı­ğınız ve cesedinizle yakınlık duyarsınız.

Ey zâhidler, yaptığınız iyi şeyler nelerdir? Zâhidlik yapmakta­sınız. Ama nasıl? Neyinizle yapıyorsunuz? O'nun yasak ettiği şey­leri yapmaktasınız.

İndî, dar görüşünüzle istiklâlinizi ilân etmektesiniz.

İrfan sahiplerine uyunuz. Onlarla arkadaş olunuz. Onların hâli başkadır; sizinkine benzemez. Bilirler, iş tutarlar. Halka dilencilik için değil, nasihat için koşarlar. Sizin kalbiniz onlara meyletsin diye de yapmazlar. Kalbinizi Hakk'a çevirmekten başka gayeleri yoktur. Onlar, kalp yüzlerini Hakk'a çevirmişlerdir. O'ndan gayri şeylere ar­ka çevirirler.

Ey evlat! Kalbinle Allah'a dön. Bulunduğun makama başkası yerleşmeden bunu yap. Sâlih kişilerin hâlini anlatmak seni kurtara­maz. Onların güzel hâllerini anlatıp mest olmak sana ne getirebilir? Hâlin şuna benzer: Su almak kastı ile elini göle açık sokup çeken adamın elinde su kalır mı?

Yazık sana. Temenni kimi kurtardı ki, seni de kurtarsın? Te­menni ahmaklar çukurudur; onlar çukurda boğuldular. Sen onlar gi­bi olma. Peygamber (s.a.v) Efendimiz buyurur ki: “Bilhassa kuru temenniden sakınınız; o ahmaklar batağıdır.”

Sen, ehli olmadığın işleri görmektesin, sonra da hayır sahipleri­nin derecesini dilemektesin.

Ümitlere kapılıp çekinme duygusunu azaltan, manevî yoldan sa­par, sebebini sezmeden manevî duyguları sönmeye başlar. Çekinme duygusu çoğalan ve ümitsizliğe düşen, pişman olur. Kurtuluş yolu, ümit ve korkunun eşit yürümesidir. Peygamber (s.a.v) Efendimiz: “İman sahibinin ümit ve korkusu teraziye konsa, eşit olmalıdır.” buyurmakla, bize gerekeni en güzel bir şekilde anlatmıştır.

Süfyan-ı Sevrî (Allah ona rahmet eylesin) rüyada görüldü. Gö­ren sordu: “Rabb’in sana ne gibi işler yaptı?” O cevap verdi: “Haberim yok. Bir ayağımı sırat köprüsüne koyduğum zaman, öbürünü cennette gördüm.”

Ona selâm olsun. Hayrını, şerrini iyi bilirdi. Bilgisi tamdı. Öğren­diklerinin hakkını verirdi. Bilgi edinirken amel etti, bilginin hakkını verdi. Amellerinde ihlâs sahibi oldu, onun da hakkını verdi. Daima Hak Teâlâ'yı istediği için rızasını buldu. Peygamber’e uymakla onun da hakkını verdi ve rızasını kazandı. Allah ona rahmet eylesin. Bu rahmet diğer sâlih kullara da olsun. Bizi de Mevlâ’mız onlarla birlikte rahmet deryasına gark eylesin.

Peygamber’e uyan herkes bir eline Kitab’ı, öbür eline Sünnet’i al­malı. Aksi halde batar; hak yoldan sapar. Yolu Allah'a varmaz. He­lak olur. Kendi şaştığı gibi, diğer kulları da şaşırtır. Kitap ve Sünnet, hak yola ileten delillerdir. Kur'an Allah'a, Sünnet Peygamber’in arkadaşlığına götürür; ona salât ve selâm olsun.

Allah’ım, nefsimizle aramızı uzak kıl. “Dünyada bize iyilik ver, Âhirette yine iyilik ver. Bizi ateş azabından koru.” (el-Bakara, 2/201) Âmin!

Top