1. Sûrî ve kevnî keramet: Hissi ve maddî bir keramettir: Tayy-i mekân, su üzerinde yürümek, ihtiyaç zamanında yenecek ve içecek bulmak... gibi.
2. Manevî ve hakiki keramet: Bunlar ilim, irfan, marifet ve ahlâkla ilgili kerametlerdir. Bir kimse kötü bir huyunu atıp yerine iyisini koydu mu, en büyük keramet budur. Onun için, “İstikâmet kerametten üstündür. Çünkü keramet nefsin, istikâmet Rabbın senden istediği şeydir." denilmiştir. Hakiki ve büyük sûfiler ilim, irfan ve ahlâk sahasında yapılan değişiklikleri, ilerlemeleri, gelişmeleri ve yükselmeleri gerçek ve paha biçilmez kerametler olarak görmüşler, sûrî ve kevnî kerametlere fazla önem vermemişler, hatta zaman zaman bu nevi kerametlerin bir mekr-i ilâhî olabileceği, onun için de mahzurlar doğuracağı konusunda etrafındakileri ve mensuplarını aralıksız uyarmışlardır. Bir şeyhin ve velînin gösterebileceği en büyük keramet, bir münkirin mümin olmasına, hidayeti bulmasına vesile olmaktır.
Sufilerin kanaati şudur: “Mucizeler peygamberlerin davalarının hak olduğunu gösteren delilleridir. Peygamberliğin delili olan bir şey ise Peygamberlerden başkasında bulunmaz. Nitekim muhkem bir akıl ve sağlam bir muhakeme, âlim bir adamın ilim sahibi oluşunun delili olduğu için âlim olmayanlarda bulunmaz.”
Ebu İshak, “Evliyanın duanın kabulü nevinden kerametleri vardır, fakat peygamberlerin mucizeleri cinsinden kerametleri yoktur.” derdi.