Muridan
Merhamet, Rahmeti Mûcibtir – İ. Gazâlî

Merhamet, Rahmeti Mûcibtir – İ. Gazâlî

Peygamberimiz (s.a.s) buyuruyor ki: “Cennete sadece merhametliler girecektir.” Orada bulunan sahabiler: “Yâ Rasûlallah! Biz, hepimiz merhametliyiz” derler. Peygamberimiz (s.a.s) onlara şöyle cevap verir: “Sırf nefsini esirgeyen kimse merhametli değildir; merhametli kimse hem kendini ve hem de başkalarını esirgeyendir.” İnsanın kendine karşı merhametli olması; kendini Allah’ın (c.c) azabından esirgemesi, yasaklarını işlemekten sakınmasıdır. Bu da günah işlemekten vazgeçerek, işlenmiş günahlardan tevbe ederek, ibadet ederek ve ibadet ederken sırf Allah (c.c) rızasını gözeterek olur.

 Başkasına karşı merhametli olmak da İslâm’ın tespit ettiği kul haklarına ve canlılara hürmet/riayet, başkalarına zarar vermemektir.

 Nitekim Peygamberimiz (s.a.s) buyuruyor ki:

 “Müslüman eli ile ve dili ile başkalarına zarar vermeyen, hayvanlara merhamet ederek onları güçleri dışında kalan iş ve yüklere koşmayandır.”

 Yine Efendimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor:

 “Adamın biri, bir gün yolda giderken susuzluktan yanacak gibi olur. Bir kuyu bulur, basamaklarından inerek suyun yanına ulaşır, kana kana içerek yukarı çıkar. Bu orada gözüne susuzluktan dili sarkmış bir köpek ilişir. İçinden (bu zavallı köpek, az önce benim olduğum gibi şiddetli bir susuzluk çekiyor) der. Yeniden kuyuya iner, ayakkabısına su doldurur ve köpeğe bu suyu verir, hayvanın susuzluğunu giderir. Adamın hareketi Allah’ın (c.c) hoşuna gider, karşılık olarak onun günahlarını affeder.”

 Dinleyen sahabiler, Peygamberimize (s.a.s):

 “Hayvanlardan dolayı da ecir kazanabilir miyiz?” diye sordular. Peygamberimiz (s.a.s):

 “Her ciğeri kurumamış (canlı) varlık sayesinde ecir kazanılır.”

 Enes bin Mâlik (r.a) buyurur:

 “Bir gece Hz. Ömer (r.a) dolaşırken bir köşede konaklamış yolcu kâfilesine rastlar, onlara hırsızlık yapılmasından korkar. Hemen Abdullah b. Avf’a (r.a) varır. Abdullah. Hz. Ömer’e:

 “Yâ Emire’l-Mü’minîn! Gecenin bu saatindeki ziyaretinin sebebi nedir?” diye sorar. Hz. Ömer:

 “Yolda gezinirken bir yolcu kafilesine rastladım, bir köşede konaklamışlar. İçimden, ‘Bunlar şimdi uykuya dalınca, hırsız baskınına uğrayabilirler’ dedim. Gel, ikimiz onlara bekçilik edelim” diye cevap verir.

 Böylece ikisi birlikte yola çıkarlar, kafileye yakın bir yerde yere çömelerek sabaha kadar yolculara bekçi olurlar. Tan yeri ağarınca Hz. Ömer (r.a):

 “Ey yolcular, haydin namaza” diye seslenir. Bunun üzerine yolcularda kıpırdamalar başlayınca. Hz. Ömer de (r.a) oradan ayrılır.”

 Bize düşen, sahabîlerin (Allah onlardan razı olsun) yolundan ayrılmamaktır. Allah (c.c) onları “birbirlerine karşı merhametli” diye övmüştür. Onlar hem müslümanlara, hem de bütün canlılara karşı, hatta müslüman olmayan azınlıklara karşı merhametli idiler.

 Bildirildiğine göre, bir gün Hz. Ömer (r.a) kapı kapı dolanarak dilenen yaşlı bir gayri Müslim ile karşılaşınca der ki:

 “Sana karşı haksizlik ettik, gençliğinde senden cizye aldık, şimdi ise seni perişan bıraktık.” Arkasından da, adamın ölünceye kadarki geçiminin beytülmalden karşılanmasını emreder.

 Hz. Ali. (k.v) buyurur ki:

 “Bir sabah erken saatlerde Ömer’i (r.a) deve üzerinde bir vadide yol alırken gördüm. O’na:

 ‘Ey mü’minlerin emiri! Nereye gidiyorsun?’ diye sordum.

 ‘Zekât gelirlerinden bir deve kaybolmuş da onu arıyorum” diye cevap verdi. Kendisine:

 ‘Senden sonra gelecek olan Halifelerin canına okudun’ diye takıldım. Bana şöyle cevap verdi:

 ‘Ey Hasan’ın babası, beni kınama. Hz. Muhammed’i (s.a.s) peygamber olarak gönderene yemin ederim ki. Fırat nehri kenarında bir kuzu kaybolsa, kıyamet günü hesabı Ömer’den sorulur. Çünkü ne müslümanları perişan eden devlet başkanına ve ne de mü’minlerin yüreklerine korku salan fasık idareciye itaat yoktur.’

 Hz. Hasan’ın (r.a) bildirdiğine göre Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor:

 “Ümmetimin seçkinleri, çok oruç tuttukları ve çok namaz kıldıkları için değil, herkese karşı temiz kalpli, cömert ve merhametli davrandıkları için cennete girerler.”

 Yine Peygamberimiz (s.a.s) buyuruyor ki:

 “Merhametlileri, Rahman olan Allah (c.c) esirger. Yeryüzündekilere karşı merhametli davranınız ki, gökte olan da sizi esirgesin.”

 Yine Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor:

 “Başkalarına karşı merhametli davranmayanlar, esirgenmez. Başkalarının kusurlarını bağışlamayanların günahları affedilmez.”

 Mâlik b. Enes’ten (r.a) rivayet edildiğine göre, Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor:

 “Yâ Enes, şu dört şey müslümanların senin üzerindeki haklarındandır:

 1. İyilerini destekleyeceksin.

 2. Günahkârları için Allah’tan (c.c) af dileyeceksin.

 3. Hastalarını ziyaret edeceksin.

 4. Tevbekarlarına sevgi göstereceksin.”

 Bildirildiğine göre bir gün Hz. Mûsâ (a.s), Cenâb-ı Allah’a (c.c):

 “Yâ Rabbi! Beni ne yüzden kendine safi yaptın?” diye sorar. Yüce Allah (c.c) da:

 “Yaratıklarıma karşı merhametli davrandığın için” diye cevap verir.

 Anlatıldığına göre, sahabilerden Ebu’d-Derdâ (r.a) çocukların arkasından gider ve yakaladıkları serçeleri onlardan satın atarak “Haydi gidin” diyerek salıverirdi.

 Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor:

 “Birbirlerine merhametli davranmakta, birbirlerini sevmede ve aralarında yakin münasebetler yürütmekte mü’minler, bir yeri sancıdığı zaman geriye kalan kısmının ateşi çıkan ve uykusu kaçan canlı bir vücut gibidir.”

 Büyük bir kıtlık yılında İsrailoğullarından bir âbid, yolda yürürken bir kum yığınına rastlar, o anda içinden ‘Keşke, şu kum yığını un olsaydı da İsrailoğullarının karnını doyursaydım” diye geçirir. Bunun üzerine yüce Allah (c.c), İsrailoğullarının o günkü peygamberine bildirir ki:

 ‘Falana söyle: O kum yığını un olsaydı da halkın karnını doyursaydın elde edeceğin sevabı yüce Allah (c.c) senin amel defterine yazmıştır.’

 Nitekim Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor:

 “Mü’minin niyeti; emelinden daha hayırlıdır.”

 Hikâye ederler ki: Hz. İsâ (a.s) bir gün yolda İblis ile karşılaşır, bir elinde bal, diğerinde kül vardır. Hz. İsâ (a.s) ona:

 “Ey Allah’ın düşmanı, bu bal ile külü ne yapacaksın?” diye sorar. İblis şöyle cevap verir:

 “Balı dedikoducuların ağzına çalıyorum ki, hiç dilleri takılmadan dedikodunun doruğuna ulaşsınlar. Külü ise başkaları onlara hor gözle baksın diye yetimlerin yüzlerine serpiyorum.”

 Nitekim Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor:

 “Yetim, tokatlandığı zaman ağlayınca onun sesinden Rahmân’ın Arşı sarsılır ve yüce Allah (c.c) meleklerine şöyle buyurur: ‘Ey meleklerim! Ana-babasını toprak altında gizlediğim şu yavruyu kim ağlatıyor?”

 Yine Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor:

 “Kim bir yetimi yedirir, içirir, barındırırsa yüce Allah (c.c) onu kesinlikle cennete koyar.”

 Bir gün Hz. Ali (k.v) ağlamış. “Niye ağlıyorsun?” diye soranlara şöyle cevap verir: “Yedi gündür evime misafir gelmiyor, yüce Allah (c.c) beni gözden düşürdü diye korkuyorum.”

 Peygamberimiz (s.a.s) buyuruyor ki:

 “Yalnızca Allah (c.c) rızasını dileyerek, kim bir açın karnını doyurursa cennete girmesi kuvvetle umulur. Buna karşılık, kim bir aça yemek vermekten kaçınırsa, yüce Allah (c.c) da Kıyamet günü, onu faziletlerinden mahrum tutar ve cehennem azabına çarptırır.”

 Peygamberimiz (s.a.s) buyuruyor ki:

 “Cömert kişi; Allah’a (c.c), cennete ve insanlara yakın, cehenneme ise uzaktır. Buna karşılık cimri ise Allah’a (c.c), cennete ve insanlara uzak, cehenneme ise yakındır.”

 Yine Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor:

 “Câhil, fakat cömert bir mümin Allah (c.c) katında ibadete devamlı fakat cimri bir mü’minden daha sevimlidir.”

 Yine Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyurur:

 “Kıyamet günü şu dört kimse hesaplaşmasız olarak cennete girer:

 1. İlmi ile amel eden âlim.

 2. Hacca varıp döndükten sonra ölünceye kadar onun bununla didişmeyen ve günah işlemekten titizlikle kaçınan kimse.

 3. İslâmiyet’in nüfuzunu artırmak için savaş alanında can veren şehid.

 4. Helâl yollardan kazandığı maldan, gösterişe kapılmaksızın Allah (c.c) yolunda bağışta bulunan cömert kimse.

 Bu dört kimse kıyamet günü ‘Sen mi daha önce gireceksin, yoksa ben mi?’ diye cennet kapısında tartışacaklardır.”

 İbni Abbas’tan (r.a) rivayet edildiğine göre, Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor:

 “Yüce Allah’ın (c.c) öyle kulları vardır ki, halka fayda versinler diye, Allah (c.c) onların eline varlık verir. Bu kimseler halkı nimetlendirmekten kaçındıkları takdirde, Allah (c.c) ellerindeki varlığı alarak, başkalarına verir.”

 Yine Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor:

 “Cömertlik, dalları yeryüzüne sarkmış bir cennet ağacıdır, bu dallardan birine tutunan kimse, onun rehberliğinde cennete varır.”

 Sahâbîlerden Câbir (r.a) den rivayet edildiğine göre, Peygamberimize (s.a.s) “En faziletli amel hangisidir?” diye sorarlar. Peygamberimiz (s.a.s):

 “Sabır ve cömertlik” diye cevap verir.

 Mikdam b. Süreyh (rahimehullah) babasından, o da dedesinden rivayetle:

 “Ben Rasûlullâh’a (s.a.s): ‘Yâ Rasûlallah! Bana Cennet’e girmeme vesile olacak bir amel söyle’ dedim. O (s.a.s) şöyle cevap verdi:

 ‘Yemek yedirmek, selâm vermek ve tatlı dilli olmak affa uğramayı icap ettirir.’ ”

  

 İmam GAZALÎ, Mükâşefetü’l-Kulûb (Kalplerin Keşfi)

Top