Muridan
Tasavvufi Hallerden Vecd

Tasavvufi Hallerden Vecd

Tasavvuf yolu, insanın derûnunda pek çok manevi haller meydana gelmesine sebeb olan bir yoldur. Bu manevi hallerden biri de vecddir. İlim amele, amelde kişiyi manevi zevk ve irfana taşır. Bir elma ağacı yere dikilir, bu amelle sulanır, neticesi olarak meyve verir. İşte insan o meyveyi yerken aldığı lezzet bu manevi hallere benzetilebilir. Vecd, kelime anlamıyla "bulmak" demek olup, kişinin yaptığı amelin neticesinde ruhunda manevi bir coşku bulmasıdır. Bir anlamdada hâlin galebesiyle kendinden geçme derecesine varmak şeklinde vuku bulan bir dalış ve heyecandır.

Vecdin başlangıcı “Tevâcud”, ortası mevâcid, sonu ise “vecd” ve “vucûd”dur. Tevacüd; “ağlayamıyorsanız ağlamaya çalışın” kelamıyla işaret edilen, manevi haleti celbetme yoludur.
Vecd, bu manevi hallerin neticesinde bir nevi erimek o hallerin kemâlini yaşamaktır. Vucûd ise yok olmak anlamında, bu hallerin derûnunda meydana getirdiği hali kontrol altına almak, yani geldiğini bile hissetmemektir. Vecd’in çoğulu “mevâcid”dir. Vecde gelene de “vâcid” denir, Vecdin basit şekli “tevâcüd”, en mükemmel şekli ise “vucûd”dur. Derviş; Allah’ı temâşa etmek arzusuyla tutuşarak kendinden geçer. Onu bu hali “vecd”dir. Vecdin sonunda aradığını bulması ise “vucûd” tabiriyle ifade edilmektedir. Bunlarla yakından ilgili bulunan “tevâcud” tabiri ise, insanın kendisini zorlayarak (zikir veya diğer hareketlerle) vecdi araması demektir. Tevâcud; içten olmayıp dış vasıtalarla sağlandığı için bir çeşit gösteri mahiyetindedir. Bu yüzden onunki, kibir ve gurur verdiği (çünkü başkaları görmektedir) söylenerek pek hoş görülmez.

 

Bu bağlamda kişi vecd halinde sayha atabilir, gayri ihtiyari bağırabilir. Bir nevi tazyikle boşalan suyun kovadaki sarsıntı etkisiyle kovanın titremesi ve ses çıkarması gibidir. Kalb; feyz-i İlâhi ile dolup taştığında bunun etkisi azaları etkisi altına alır ve kişi derin bir ruhani hal neticesinde sayha atabilir, “Allah” diye bağırabilir. Fakat bu hali yaşamayan kişilerin göstermelik olarak vecd izhar etmesi doğru değildir. Bunlar amaç değil, araç hallerdir.

 

 

 

Pir Seyyid Abdulkadir-i Geylâni (k.s) vaaz ederken bir kimse “Allah” diye bağırır. Geylâni Hz.leri (k.s) o kişiye dönerek buyurdu ki: “Bunu ne için söyledin. Neden bağırdın? Yarın kıyamet günü bu yaptığının hesabını vereceksin!” (Fethu’r-Rabbânî-Geylâni Hz.lerinin vaazları)

 

 

 

Yani Gavsu’l-Azam (k.s) Hz.leri o kişinin bunu manevi bir halle yapmadığına vakıf olmuş ve onu gösterişten men etmiştir. Zülcenâheyn Efendimiz bu durumu:

 

 

 

Aşk, vecd ve de istiğrak

 

 

İner hep sağnak sağnak

Hakk bir tecelli etse

Olur mu hiç bağırmamak…

 

Mısralarında ifade etmiştir. Tabii burada dikkat edilecek nokta, sayhanın ancak Hakkânî bir tecelli neticesi olmasının güzel olduğudur.

 

 

 

Sohbet ve zikrullah meclislerinde sayha atmanın şartını tasavvuf büyükleri şu şarta bağlamışlardır: Sayha atan kişi, o anda ne kendisinden ne çevresinden, yanındakinden habersiz hale gelmeli.”

 

 

 

H. Mustafa Hayri Öğüt (k.s) Hz.leri de “Aşka gelerek sayha atmak caiz, ama “bana cezbeli derviş desinler” diye sayha atmak doğru değildir” buyurmuşlardır. Zikrullah anında çok şiddetli sallanmak, kişideki unsurların sıkışmasına sebep olur ve gayri ihtiyari titremeler olursa da buna itibar edilmez. Zikir; tam bir huzur ve huşu ile hazin hazin, ağır ağır, kalbe sindire sindire, buğday başaklarının rüzgarda hafif hafif sallanışı, ağaç yapraklarının ahenkle salınışı gibi yapılır. Darbeli olarak şiddet göstermek, aşırı derecede öne arkaya sallanmak kişide manevi huzuru bozar. Âhenk de sağlanamaz. Usûlüne uygun yapılan zikrullahta, gelen manevi hale itibar edilir, bu hal içinde kalp coşar, ruh o amelin nurunda erir ve bir sayha vuku bulursa bu haktır, gerçektir. Bu; zikrin kalbe eriştiğine,sardığına işarettir.

 

 

 

 

Vecd, karşılaşma, yüz yüze gelme, buluşmadır. Kalbin karşılaştığı hüzün ve neşe gibi şeylerin hepsi birer vecddir. Vecd, Hakk’tan gelen mükâşefeler tecellilerdir. Vecd, daha çok, kendinden geçme ve istiğrak manasında kullanılmaktadır. Bu anlamdaki vecd bir sır olup, tarifi mümkün değildir; ancak yaşamakla öğrenilir.

Amaç hiçbir zaman vecd veya başka bir hal değildir. Haller gelir geçer, asıl olan istikamettir.

Ama bunlar manevi zevklerdir ki, yapılan işlerin lezzet alarak yapılmasıdır. Bir nevi insanın ağzının tadıdır. Amaç elmayı yemektir ama lezzet alarak yemekte ayrıca bir nimettir.

 

Nâr-ı uşşakı hoş gör

 

 

Atma taş ey zahidâ

Bir tecelli olsa kalbe

İhtiyar elden gider…

 

Parlatırsa zikr-i Hakk

 

 

Âşıkların dilhanesin

Âh çeker, sayha vurur

Nâm u vakar elden gider…

 

Cezbe-i Rahman gelirde

 

 

Gaşyederse aklını

Sanki bir mecnûn olur

Her ne var elden gider…

MURİDAN

Top