Muridan
Tasavvufta Merak Ettikleriniz

Tasavvufta Merak Ettikleriniz

Allâh´a (c.c.) sonsuz hamd olsun, Rasûlü´ne (s.a.s.) ve âl ve Ashabına (r.a.) sayısız en tatlı şekilde salât ve selâm olsun...

‘Tasavvufta merak ettikleriniz’ konulu anketimizden yola çıkarak, bazı tasavvufi konu ve terimler hakkında kısaca bilgi sunuyoruz.

CEZBE:

Lügat mânâsı olarak çekilme anlamına gelen; tasavvufî ıstılahta ise kulun Hazret-i Allâh’a doğru çekilmesi anlamını taşıyan cezbe kula İlâhî bir ihsandır…

Kur’an’daki ‘Allah dilediğini kendine çeker.’ (Eş-Şûrâ, 13) âyeti ile bazı kaynaklarda hadis olarak nakledilen ‘Allah’ın kuluna olan cezbesi, ins ve cinnin amellerine denktir.’ (Keşfu’l-hafâ, I, 352, hadis: 1069) cezbeye delildir… Mânevî mertebeleri aşmak için lüzumlu olan cezbe; kalbe ve rûha erişen bir haldir ve sonucunda bedenide kuşatır… Dervişlerden gayr-i ihtiyâri meydana gelen titreme ve sayha atma durumları bu hâlin belirtisidir… Aşk, vecd ve cezbeye kapılan kulun Rabbine olan özleminden dolayı kendisine gelen bu haller güzel hallerdendir… Cezbe, halk arasında aklın baştan gitmesi anlamında kullanılırsa da yanlıştır. Cezbe başka cinnet başkadır. Meczûb ile mecnûn da ayrı ayrı şeylerdir. Kul cezbe ile zûlmetten Nûra, dalaletten hidâyete, dünyadan ahirete, halktan Hakk’a yönelir… Mutasavvıflara göre Hz. Peygamber’i (s.a.s.) öldürmeye giderken eniştesinin evinde duyduğu Kur’an sesiyle imana gelen Hz. Ömer’in (r.a) hâliyle, avlandığı bir sırada üç defa peşpeşe hâtiften duyduğu: ‘Sen bunun için yaratılmadın’ sesiyle sultanlığı bırakan İbrâhim b. Edhem’in (k.s.) tevbesi cezbeye örnek sayılmıştır.

HALAKA-İ ZİKİR:

Zikir ferden veya cemaat halinde olur… Her birinin kendine göre sevab ve fazileti vardır… Namazlarda da bu durum belirtilmiştir… Halaka-i Zikir konusunda şu Hadis-i Kudsi bize yeterlidir… Resulullâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz Rabbından naklen anlatıyor: ‘Allâh şöyle buyurdu: Bir kimse Beni kendi kendine anarsa, Ben de onu Zatımda anarım... Yine bir kimse beni bir cemaat içinde anarsa, Ben de onu o cemaatten daha hayırlı bir cemaat içinde anarım…’

Hazret-i Allâh’ın(c.c.) bazı özel meleklerinin yeryüzünde gezerek zikreden cemaatleri aradığı hakkındaki uzunca hadiste bu konuda sağlam bir delildir…

HİMMET:

Kelime manası olarak kalbi ve düşünceyi tek noktada toplamak olan himmet tasavvufi ıstılahta, kalbi İlâhi tecellilere âyine olmuş bir Mürşid-i Kâmilin, kalbini müridin kalbine yöneltip kendine gelen feyz, ilim ve vâridatı müridin kalbine doldurmasıdır… Himmet nefse değil, hikmete uygun olur… Mürşid-i Kâmiller kişilerin isteğine göre değil, İlâhi izne ve hikmete göre gerekirse himmet ederler… Şu sözde tasavvufta meşhûrdur… Hizmet edene himmet edilir… Mürid: ‘Himmet efendim!’ dedikçe, Mürşid: ‘önce hizmet evladım!’ der. Arifler demişlerdir ki: Mürşidin himmeti, müridin gayretine göre olur. Tarlasında güzel ekin isteyen bir kimseye düşen ilk iş, tarlayı temizlemek ve uygun tohumu oraya güzelce ekmek, pesinden de gerekli sulamayı yapmaktır. Bundan sonrası elini açıp hayırlısını istemek zamanıdır. Bunları yapmayan bir kimse, dünyadaki bütün velileri dolaşsa ve iyi mahsul için dua talep etse, tarlasında ekin değil, ancak diken biter.

KERÂMET:

En büyük keramet Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm'ın şeriatını yaşamak ve her biri bir karanlığı aydınlatan yüce sünnetine tâbi olmaktır. Müridlerin çoğunun yolda kalmasının sebebi kerametlerle meşgul olmaları ve o kapıda kalmalarıdır.

Keramet ikram edilen demektir…Mânevî makamlara yükselen kula, İlâhi bir nimet olarak verilir ama esas maksad değildir…”Evliyâ-i kerameti Hakkun” Evliyânın kerâmeti haktır, gerçektir… Ama isteyene vermezler, pazarda leblebi satılır gibide satılmaz, yani izhâr edilmez… Hacı Mustafa Hayri Öğüt (k.s.) Hz.leri bu konuda:

‘Bir doğruluk bin kerametten üstündür… Çünkü bin keramete bir sevab yazılmaz ama bir doğruluğa binlerce sevab yazılır” buyurmuşlardır…

Şu beytlerde bu konuda söylenmiştir:

Âşık-ı sâdık isen sana yeter rü’yet pes

Âşık-ı kazîb isen var keramet ara gez…

KEŞF:

Lügatte açmak, gizli bir şeyi bulmak, ortaya çıkarmak, kapalı şeyin yüzünden örtüyü kaldırmak mânâlarına gelen keşf kelimesi, evliyânın, his ve akılla anlaşılmayan şeyleri, kalplerine gelen ilhâm yoluyla bilmeleri demektir. Abdülganî Nablüsî (k.s.), evliyâya hâsıl olan keşiflerin ve herkesin gördüğü rüyâların, bir şeyin misâlinin, benzerinin hayâl aynasında görünmesi olduğunu, uykuda iken olursa, rüyâ dendiğini, uyanık iken olunca keşf olarak isimlendirildiğini ifâde etmiştir… Zikrullah ve râbıta ile cilâlanan kalbe mânâ âleminden birtakım tecellîler olması mânevi bir nimettir… Bu halk arasında kalb gözü diye bilinmektedir.

NEFİS MERTEBELERİ:

1- Nefs-i Emmâre:

‘Nefis olanca şiddetiyle kötülüğü emreder’ (Yusuf, 53) ayeti kerimesinin anlamınca emmâredir. Yani kötülüğü emreder… Sıfatları, kibir, hased, riyâ, ucb ve tüm kötü ahlaktır…

2- Nefs-i Levvâme:

Kendini kınayan nefsdir… ‘Pişmanlık duyan nefse (Nefs-i Levvâmeye) yemin ederim’, (El-Kıyame, 1-2)’ Bazen Hakk’a bazen halka yönelir…Kötülüğe meylederse pişman olur kendini kınar…

3- Nefsi Mülhime:

İlham alan nefs manasınadır… ‘Ona (Nefse) bozukluğunu ve korunmasını (isyanını ve itaatini) ilham edene yemin olsun’ (Şems, 8) Bu mertebede nefs, iyi ile kötüyü ilahi ilhamla ayırt etme özelliği almıştır…

4- Nefs-i Mutmaine:

Huzura kavuşmuş nefstir… ‘Kalbler ancak ve yalnız zikir ile mutmain olur…’ (R’ad, 28) Bu nefs sahibi şüphelerden, isyanlardan kurtulmuş, Rabbi ile huzur bulmuştur… İbadetleri aşk ile yapar… ‘Ey huzura kavuşmuş nefis! Sen Rabbinden razı, Rabbin de senden razı olarak Rabbine dön. (Seçkin) kullarım arasina katıl ve cennetime gir.’ (Fecr, 30) buyurulan nefstir…

5- Nefs-i Râdiye:

Rabbinden razı olan, O’nun takdirine boyun eğen nefstir… ‘Sen Rabbinden razı’ (Fecr Sûresi) bu durumu anlatır...

6- Nefs-i Mardiye:

Rabbinin razı olduğu nefstir… İhlâsı, teslimiyeti ile Rabbini razı etmiştir… ‘Rabbin de senden razı olarak’ (Fecr Sûresi)

7- Nefs-i Kâmile:

Olgunlaşmış, tam kemali bulmuş, alıp verdiği nefes Rabbi için olan Zattır… Büyük Evliyâların nefsidir… ‘Onun gören gözü olurum, işiten kulağı olurum, söyleyen dili olurum, tutan eli olurum, yürüyen ayağı olurum... O kulum benimle görür, o kulum benimle işitir.’ kudsi hadisinde belirtilen nefs sahibi kuldur…

SİLSİLE:

Lügatta zincir anlamına gelen silsile, tasavvufta Kâmil bir Mürşidin, Rasulullâh (s.a.s.) ‘a kadar uzanan Mürşidler zincirini ifade eder… Bu zincir olmazsa O kişinin Mürşidliğine itibar edilmez… Bu bir anlamda mânevi soyağacıdır… Mutlaka kendini terbiye eden bir Mürşidi, Onunda Mürşidi,…. olması gereklidir… Tâ Rasulullâh(s.a.s.) ‘a kadar bu zincirin kopmadan ulaşması lazımdır…

İCÂZET:

Diploma anlamına gelen Osmanlıca bir kelimedir…Tasavvufta bir Mürşid-i Kâmile intisab edip, O`nun irşadıyla yetişen müridlere, irşâda memur ve mezun olduğuna dair verilen diplomadır…Bu; O müridin olgunlaştığına ve kendisini yetiştiren Mürşidin halîfesi olduğuna dair bağlı bulunduğu Mürşid-i Kâmilin yazdığı bir şehadetnâmedir… İcâzetler kayıt altına alınır ve kimlerin O Mürşidin halifesi olduğu buradan tesbit edilir… İcâzeti olmadan irşâda kalkışanlar kabul görmez… Zâhirde durum nasılsa mâneviyattada aynen hatta daha titiz olarak bu usûl devam ettirilir…

ZİKRULLAH:

Zikir lugatte anmak hatırlamak, yâd etmek anlamına gelir… İslâm’da zikir, Hazret-i Allah’ı anmaktır…O’nun güzel isimlerini tekrarlamak suretiyle kalbi gafletten kurtarmak, her an Rabbiyle beraber olma şuuruna erdirmektir… ‘Ey iman edenler Allah’ı çok çok zikredin’ (Ahzâb suresi, 41) ‘Vele zikrullahi ekber - Allah’ın zikri en büyüktür; En büyük şey, Allah’ın zikridir.’ (Ankebut, 45) Âyetleri ve ‘Ene celisün men zekerani ve ene meahu’ Ben beni zikreden kulumla beraberim’ Kudsi hadisindeki müjdeye nâil olmaktır… Zikre dâir pek çok Âyet ve Hadis vardır… ‘Efdalüzzikr Lâ ilâhe illallah’ Zikrin en faziletlisi Lâ ilâhe illallah kelimesidir. Hadis-i Şerifide zikrin gerçek mâhiyetini bize bildirmiştir… Şu Hadis-i Şerifle bu deryâ gibi konuyu bir testi hacminde bile olmayan açıklamamızın misk kokulu mührü yapalım…. Efendimiz (s.a.s.) buyuruyor ki: ‘Sebekal müferridûn’ Müferridler hayrı hasenâtı toplayıp ileri geçtiler… Sahâbe (r.a.) sordu: ‘Mel müferridûne yâ Rasûlallah’ Müferrid kimlerdir Yâ Rasûlallâh” Allah’ın Sevgili Rasûlü (s.a.s.) buyurdular ki: ‘Allâh’ı çok çok zikreden erkekler ve Allâh’ı çok çok zikreden kadınlardır…

Selam eder, anketimize gösterdiğiniz yoğun ilgiden dolayı teşekkürü bir borç biliriz…

MÜRİDAN SİTE YÖNETİMİ

Top