Ramazan gecelerinde Teravih namazı kılınması Peygamberimizin (s.a.s) sünnetidir. Peygamberimiz (s.a.s) bunu: “Yüce Allah, Ramazan ayında orucu farz kıldı. Ben de, teravih namazını Müslümanlara sünnet kıldım!” buyurarak açıklamışlardır.(1)
Hz. Âişe der ki:
“Resûlullah (a.s) mescidde geceleyin teravih namazı kıldı. Müslümanlar da, kendisine uyarak teravih namazı kıldılar.
Ertesi günü sabah olunca, Müslümanlar bunu birbirlerine anlattılar.
İkinci gece, Müslümanlar mescidde önceki gecekinden ziyade toplandılar.
Resûlullah (a.s), mescide çıkıp onlara teravih namazı kıldırdı.
Sabah olunca, cemaat bunu da anlattılar.
Üçüncü gece, cemaat daha da çoğaldı.
Resûlullah (a.s) çıkıp onlara teravih namazı kıldırdı.
Dördüncü gece mescid cemaatı alamayacak bir hale gelince, mescid cemaatla dolup taşınca, Resûlullah (a.s) teravih namazını kıldırmak için cemaatın yanına çıkmadı.
Cemaattan bazıları namaz için toplandıklarını Resûlullah'a (a.s) hatırlatmak istedilerse de, Resûlullah (a.s), sabah namazına kadar onların yanlarına çıkmadı.
Sabah namazını kıldırdıktan sonra, cemaata yöneldi. Şehadet getirdi ve:
‘Biliniz ki; sizin, cemaatla teravih namazı kılmak hususunda yaptığınızı gördüm.
Beni sizin yanınıza çıkmaktan alıkoyan, ancak, bu namazın size farz kılınacağı, sizin de onun edasında acze düşeceğiniz, günaha gireceğiniz hakkındaki korkumdur' buyurdu.”(2)
Zeyd b. Sabit’in anlattığına göre de:
Cemaat, Peygamberimizin (s.a.s) teravihi kıldırmak için mescide çıkmadığını görünce, uyuyakaldığını sanarak, uyansın da yanlarına çıksın diye, bazıları öksürür gibi yapmaya başladılar.
Peygamberimiz (a.s) cemaatın yanına çıkınca:
“Ey insanlar! Teravih namazını Mescidde cemaatla kılmak hususunda gösterdiğiniz arzu ve iştiyakın sonu gelmeyeceğini gördüm de, bunun size farz kılınacağından, farz kılınınca da onu kılamayacağınızdan korktum.
Ey insanlar! Siz onu evlerinizde kılınız!
Çünkü, kişinin farz namazlardan başka namazları evlerinde kılmaları efdaldir” buyurdu.(3)
İmam Zührî de, Peygamberimizin (a.s) vefatına kadar teravih namazının böyle evlerde kılındığını ve Hz. Ebu Bekir’in halifeliği devrinde de, Hz. Ömer’in halifeliği devrinin başlarına kadarda, bu şekilde hareket edildiğini bildirdikten sonra; Urve b. Zübeyr’den Abdurrahman b. Abdulkari’nin şöyle dediğini rivayet eder:
“Bir Ramazan gecesi, Ömer b. Hattab (r.a.) ile Mescide gitmiştik.
Mescidde halk münferid ve dağınık bir halde teravih namazı kılıyordu.
Kimi kendi başına yalnızca namaz kılıyordu, kimi namaz kılıyor, bir kısım halk da onun namazına uyuyordu.
Ömer b. Hattab:
‘Bunları bir kari’ imam arkasında toplasam, daha iyi olur sanırım' dedi ve bunun üzerinde durdu.
Hakikaten, ertesi günü de, Übeyy b. Ka’b’ı teravih imamı tayin edip cemaati onun arkasında topladı.
Teravih namazı cemaatla kılınmaya başlandı.
Başka bir gece, yine, onunla birlikte Mescide gitmiştim.
Halk, imamları Ü beyy b. Ka’b’la birlikte teravih namazı kılıyorlardı.
Ömer b. Hattab:
‘Şu namazın cemaatla kılınması ne güzel bir âdet oldu.
Fakat, namazlarını gecenin sonunda kılmak üzere erteleyip şu anda uyumakta olanlar, şimdi namaz kılanlardan daha ziyade fazileti haizdirler’ dedi.”(4)
Übeyy b. Ka’b’ın teravih namazını halka 20 rekat olarak kıldırdığı,
Hz. Ömer’in, Hz. Ali’nin de, halka teravih namazını 20 rekat olarak kıldırmalarını görevlilere emrettikleri,
Abdullah b. Ömer’in de kendilerine İbn Ebi Müleyke’nin teravih namazını 20 rekat olarak kıldırdığını bildirdiği,
Hz. Ömer’in, Ramazan’da teravih imamlarını çağırıp sür’atli okuyanlara her rekatta 30,
Orta derecede sür’atli okuyanlara her rekatta 25,
Ağır okuyanlara da her rekatta 20 âyet okumalarını emrettiği de rivayet edilir.(5)
Hz. Ömer’in teravih namazını böyle cemaatla kıldırmayı ihdas ve Medine’de biri erkeklere, diğeri kadınlara teravih kıldırmak üzere kâri (Kur’ân okuyucu hafız) tayin edişi ve bu hususta İslâm beldelerine de yazılı emirler verişi, Hicretin 14. yılı Ramazan ayında idi.(6)