Elhamdulillahi Rabbi’l âlemin, Essalâtu vesselâmu âlâ Rasûlinâ Muhammedin ve âlihi ve sahbihî ecmaîn.
Subhâneke lâ ilme lenâ illâ mâ allemtenâ inneke entel alîmul hakîm. Subhâneke lâ fehmelenâ illâ mâ fehhemtelenâ inneke entel cevvad'ül kerîm. Rabbişrahlî sadrî ve yessirlî emrî ve üfevvidu emri ilallah innallahe basirun bil ibâd. Kalellâhu Teâlâ fî kitabihil kerîm.
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm.
Ahmet Gümüşhanevî Hazretleri’nin bir müridi varmış. Bir gün başka bir dergâha varmış o mürid. Bakalım ne yapmışlar orada diye. O dergâhta da -işte olur ya efendim- şeyh efendinin bir tanesi çubuğunu tüttürmüş, orada sigara içiyor yani çubuk tüttürüp içiyormuş. Ahmet Gümüşhanevi Hazretleri’nin müridi bunu içine sindirememiş yani dergâhın bir köşesinde böyle sigara içmesini. Çubuk içerlerdi önceden öyle uzun bir şey, bilmiyorum, görmüşsünüzdür. Ondan sonra şeyhe malûm olmuş bu iş yani o dergâhın postnişine. Şöyle kalbinden o şekilde geçiren Ahmet Gümüşhanevi Hazretleri’nin müridine bir nazar etmiş yani bir bakış fırlatmış! Neredeyse o bakıştan, o nazardan dolayı adam tepetaklak böyle yani gidecekmiş. Dergâhtan öyle o kaçış kaçmış. Doğru Ahmet Gümüşhanevi Hazretleri’nin yanına gidiyormuş. Karşıdan Ahmet Gümüşhanevi Hazretleri görünce müridini o da bir nazar etmiş ona. Ve ondan sonra şu sözü söylemiş:
"Sen elin çubuğuna ne karışıyorsun? İçer, içmez. Sana ne! Niye yani kendini tehlikeye atıyorsun?"
Onun için evliyanın nazarı da haktır. Bazıları efendim ona müptela olmuşlardır o ayrı mesele. Burada sigaraya ya da tütüne bir ruhsat çıkarttığım anlaşılmasın. Yani o haliyle demek ki öyle bir tehlike atlatmıştır. Hacı Mustafa Hayri Babamız öyle diyordu:
"Evliyanın nazarından sakınınız.”
Yani taşa nazar etse taşı çatlatır. Onun için evliya müridlerinin kalbine nazar ettiği zaman kalplerindeki kötü halleri iyi hale munkalip eder yani çevirir. O bakımdan rabıtayı da hiçbir zaman ihmal etmeyelim. Size verilen ölçüler içerisinde rabıta yapalım zikrimiz esnasında. Ve buna mümkün ise tabi zaman zaman, her zaman. Rabıtalı bulunmak iyi bir şeydir ama hiç değilse bulunamıyor isek sair zamanlarda rabıta-i şerifeyi ihmal etmeyelim. Zikrullahtan daha çok müride rabıta yol aldırır. Rabıtası sağlam olan daha fazla ilerler. Çünkü rabıta yapılan zât, meşayihlerimiz için, Hacı Mustafa Hayri Babamız için ben söyleyeyim. Onlar vasılı illallah olduklarından dolayı Allah'a çok yakın. Dolayısıyla sağlam yaptığımız rabıtalar bizi daha kısa yoldan Cenâb-ı Allah'a götürür. Müridin gayesi nedir? Allah'a varmaktır, Cenâb-ı Allah'ın rızasını elde etmek, vâsıl-ı illallah. Ne diyoruz? Şeriat, tarikat, hakikat, marifet. Değil mi? Nefsin mertebeleri var. O bakımdan size devamlı okuduğum söylediğim bir hadis-i şerif var. Bir bedevi Resûlullah aleyhisselatü vesselam efendimize geliyor. Arabi olarak geçiyor hadiste.
"Ya Resûlullah! Şeriattaki İslam'ın emirleri arttı, çoklaştı. Bana kısa yoldan cenneti elde edeceğim bir ameli haber ver.”
Ancak o kadar yapabilirim. Yani kısa yoldan hepsini yapmaya gücüm yetmiyor. Namazını kılıyor, orucunu tutuyor ama diğer emirlerde var hepsini yapmaya gücüm yetmiyor.
“Bana kısa yoldan Cenneti elde edeceğim bir ameli haber ver.”, buyurunca Peygamberimizde şöyle buyuruyorlar:
لاَ يَزَالُ لِسَانُكَ رَطْباً مِنْ ذِكْرِ اللّهِ
“Senin dilin Allah’ın zikriyle ıslak olsun.”(Tirmizi, Deavât, 4, T3375)
أَلَا أُنَبِّئُكُمْ بِخَيْرِ أَعْمَالِكُمْ وَأَزْكَاهَا عِنْدَ مَلِيكِكُمْ وَأَرْفَعِهَا فِي دَرَجَاتِكُمْ، وَخَيْرٌ لَكُمْ مِنْ إِنْفَاقِ الذَّهَبِ وَالْوَرِقِ، وَخَيْرٌ لَكُمْ مِنْ أَنْ تَلْقَوْا عَدُوَّكُمْ فَتَضْرِبُوا أَعْنَاقَهُمْ وَيَضْرِبُوا أَعْنَاقَكُمْ ، قَالُوا: بَلَى، قَالَ: ذِكْرُ اللَّهِ تَعَالَى
“Size amellerinizin en hayırlısını; Allah nezdinde en temiz olan, derecelerinizi en fazla yükselten ve sizin için altın ve gümüş infak etmekten ve (harp meydanlarında) düşmanlarınızla karşılaşıp onları öldürmenizden veya onlar tarafından öldürülmenizden daha hayırlı olan amelleri haber vereyim mi, diye sordu.
Sahâbîler:
–Evet, dediler.
Resûlullah:
–Allah Teâlâ’yı zikretmektir.’’ buyurdu.(Tirmizi, Deavât, 4, T3377)
Şehadet mertebesinden de daha yüksek bir mertebe olduğunu söylüyor. “(…) Onlar sizin boyunlarınızı vurur (…)” Bundan daha hayırlı bir ameli size söyleyeyim. Tabi kâfirin ölümü nedir?
اِلٰى جَهَنَّمَ زُمَراًۜ(Zümer Suresi, 71)
Oraya kadar cehennem yolu. Ama Müslüman savaşta ne olur? Şehit olur. Yani sizin boyunlarınızı vurmaktan, sizi şehit etmekten, daha hayırlı bir ameli söyleyeyim mi? Şehadet mertebesi. Şehit ve şühedadan peygamberlerin hemen yanındadır. Orada yer alacaklar. Çünkü şehadet böyle kudsi bir mertebedir. Şehit ikiye ayrılmaktadır, biliyorsunuz. Bir hükmî şehit var birde aslî şehit var. Aslî şehit işte savaşlarda Allah rızası için çıkarlar. İ´lâ-yi Kelimetullah için. Dinin yükselmesi için. Orada savaşır ve şehit olursa -o tabi İ´lâ-yi Kelimetullah olduğundan- aslî şehittir. Ve böyle şehitler elbiseleriyle gömülüyorlar. Onlara ayrı bir kefen yapılmaz. Yalnız kalkanı, silahı varsa onlar ayrılır, kenara konulur. Söylediğimiz gibi Cenâb-ı Mevlâ:
وَلَا تَقُولُوا لِمَنْ يُقْتَلُ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ اَمْوَاتٌۜ
“Allah yolunda öldürülenlere sizler ölüler demeyiniz.”(Bakara Suresi, 154)
Şehadet mertebesi hemen peygamberlerle yakın olacaktır. Sevgili Peygamberimiz de burada öyle buyuruyor. Yani,
أَعْنَاقَهُمْ وَيَضْرِبُوا أَعْنَاقَكُمْ
“Onlar sizin boyunlarınızı vurur, sizi şehit ederler. Sizler de onları öldürürsünüz.”(Tirmizi, Deavât, 4, T3377)
Bundan daha hayırlı bir ameli size haber vereyim mi? buyurmuş Sevgili Peygamberimiz.
ذِكْرُ اللَّهِ تَعَالَى
“Allah Teâlâ’yı zikretmektir.”(Tirmizi, Deavât, 4, T3377)