Ebu Bekir Dukki’ye: “Cehm Dukki, semâ esnasında coştu ve eline geçirdiği bir ağacı kökünden söktü” dediler. Ebu Bekir ile Cehm bir ziyafette bir araya geldiler, Ebu Bekir âmâ idi...
“Ey mü’minler emîri! Bak sırtıma!” dedi. Hz. Ömer onun sırtına bakınca : “Doğrusu ben insan sırtının bugünkü gibisini hiç görmemiştim!” dedi. Habbab:..
“Şakîk, zenginlerden birinin oğluydu. Genç yaşta ticaret için Türk ülkesine gitmişti. Bir puthaneye girdi. Burada putlara hizmetçilik yapan birini gördü. Hizmetçi saçını sakalını tıraş etmiş, üzerine erguvânî bir elbise giymişti...
Allah'ın korudukları hariç, "gurur" bu zamanın tasavvuf erbabına ne kadar galiptir!..
Ummî Bistamî babasının şöyle dediğini hikâye eder: “Kalenin duvarlarının dibinde Hakk Sübhânehû ve Teâlâ’yı zikretmek için Bayezid bir defa serhaddaki kaleye gitmiş, fakat zikir yapmadan sabaha kadar orada kalmıştı. Bunun sebebini sorunca dedi ki: Çocukluğumda ağzımdan çıkan hoş olmayan bir kelimeyi..
Edep ve hayâ, ilahi dinlerin ortak kabullerindendir. Bu konuda, en güzel kaideleri ortaya koyan, en mükemmel din, İslam dinidir. Çünkü İslam dini, giyim-kuşamdan, tutum ve davranışlarımıza kadar, her Müslümanın uyması gereken edep ve haya ile ilgili en güzel ölçüleri belirlemiş, hiçbir konuda aşır..
Bu hizmet ya beden veya mal ile olur. Beden ile hizmet odur ki, mürşide hizmet Rasûlüllaha (s.a.s) ve belki Allah Celle ve A'lâ'ya râcî olduğuna itikad edip, o hizmeti kendisine Cenâb-ı Hak'tan bir nimet bilmeli; ve bu tevfîka mazhar ve o hizmete muhtas kılındığına memnun ve müteşekkir olmalı!..
Sehl diyor ki: “Daha üç yaşımda iken kalkar ve sabaha kadar uyumayan dayım Muhammed b. Süvâr’ın nasıl namaz kıldığına bakardım. Dayım bana, git, uyu, çünkü kalbimi meşgul ediyorsun, derdi.”..
Peygamberimiz (a.s) Taif’ten Mekke’ye dönerken, Nahle’de(1)geceleyin kalıp namaz kıldığı sırada, Nasibîn(2) cinlerinden yedisi oradan geçiyorlardı. Durdular, Peygamberimizin (a.s) okuduğu Kur’ân’ı dinlediler.(3)..
Anadolu velîlerinden. On altıncı yüzyılın sonunda ve on yedinci yüzyılın başında yaşamıştır. Pamuklu bez ticaretiyle meşgul olduğu için “Eskici Mehmed Dede” diye bilinir...
Cem‘u’l-Cem‘; cem‘ hâlinin üstünde bir derecedir. Bu konuda sûfîler hâllerinin farklı ve derecelerinin muhtelif oluşuna göre değişik durumlar gösterir...
Peygamberimiz aleyhisselâm, Taif’i fethe izin verilmeyince: “İnşaallah, yarın döneceğiz!” buyurdu. Bu, Müslümanlara çok ağır geldi...
Musa (a.s) Peygamber, koyun yayarken dilinde tutukluk vardı. Acele konuşurdu; tutulur, kalırdı. Allah Teâlâ, onu Firavun'a gönderdiği zaman dilini açtı...
Ebû Süleyman diyor ki: “Soğuk bir gece mihrabda bulunuyordum, soğuk beni muzdarip kılmıştı, bir elimi ısıtmak için koynuma soktum, diğeri dua için uzatılmış halde açıkta kaldı...
Tarîkat kurucuları; tarîkatı kurmak için ortaya çıkmamışlar, tarîkat kurdukları iddiasında da bulunmamışlardır. Tarîkat şeyhinin çevresinde toplanıp bir cemaat oluşturan mürîdler, şeyhin sülûk tarzını, tasavvufî hayatı yaşama şeklini, fikirlerini ve kanaatlarını benimsemişler, çoğu zaman şeyhlerine ..
Bir kimse, iki cihad vazifesinde de Allah'ın emrine uyarsa, ona dünya ve âhirette bol mükâfat vardır. Harp anında şehitler acı duymazlar. Ancak bir kimse kolundan alınan kandan ne kadar sızı duyarsa şehit de kılıç darbesinden o kadar sızı duyar...