Peygamber Efendimizin zevcesi Hafsa (r.anhâ) diyor ki: “Allah Rasûlü (s.a.s), dört şeyi terk etmezdi: Aşure günü orucu, Zilhicce’nin ilk on günü orucu, her ay üç gün orucu ve sabahın iki rekât sünneti.” Ebu’d-Derda (r.a) Zilhicce ayının önemini şöyle anlatıyor: “Zilhiccenin ilk 9 günü oruç tutmal..
Pîr Abdülkâdir Geylânî (k.s) yüksek ve üstün meziyetlerine rağmen son derece yumuşak başlı, alçak gönüllü, ağırbaşlı idi. Bir çocuk veya kız çocuğu bile konuşsa ayağa kalkarak dinler, işini görürdü. Fakirlerin, yoksulların yanına oturur, onların elbiselerini temizlerdi. Ama bunun aksine anlı şanlı a..
“Bilginlerin kötüsü, beyleri ziyaret eden bilgindir; beylerin hayırlısı da bilginleri ziyaret eden bey. Ne güzel beydir yoksulun kapısındaki bey; ne kötü yoksuldur beyin kapısındaki yoksul.” Halk, bu sözün dış anlamını almıştır. Onlarca bilgin kişinin, bilginlerin kötülerinden olmaması için beyleri..
el-Bezzâr, Hz. Ali (Radıyallahû anh)'dan rivayetine göre ;şöyle demiştir: «Cenaze kabre varıp millet oturunca sen oturma, kabrin ucunda ayakta bekle, Kabre bırakılınca şöyle de: Allah'ın adıyla ve Resûlullah'ın milleti (dini) üzre (defn ediyoruz). Allah'ım, kulun sana vardı! Kendisine varılanlar..
Ahilik teşkilatının kurucusu Ahi Evran, Azerbaycan'ın Hoy kasabasında doğmuştur (1171). Hoy, Türkiye'nin doğu sınırından 60 km uzaklıkta ve "Sultan Tuğrul" zamanından beri Türkler'in meskûn olduğu bir bölgedir. Ahi Evran'ın asıl adı "Nasırüddin Mahmud el-Hoyi" olarak kayıtlara geçmiştir. Ahi Evran..
Osmanlı Devletinin kuruluşunda hizmeti geçen büyük İslâm âlimi. Osman Gâzi'nin kayınpederi ve hocası. Karaman civârında 1206 (H.603) yıllarında doğduğu tahmin edilmektedir. 1326 (H.726) yılında Bilecik'te vefât etti. İlk tahsîlini memleketinde yaptıktan sonra Şam taraflarına gitti. Hadîs-i şerîf, t..
Erilmez yâre bî-yâr olmayınca Cihânın halkı ağyar olmayınca Hakikat âlemine yol varılmaz Bu mülkten külli bîzâr olmayınca..
Bir gün Abdülkadir Geylani hazretleri dergâhında müritleriyle birlikte zikrullah yaparken, yolda gecen bir papaz zikir sesinden etkilenerek dergâhın kapısından başını uzatır. ..
Mustafa, bir gün, dostlarından birinin cenazesiyle ve dostlarla mezarlığa gitti. Onun mezarına toprak doldurdu, tohumunu yeraltında diriltti. Bu ağaçlar, toprak altındaki insanlara benzerler. Ellerini topraktan çıkarıp; halka doğru yüz türlü işaretlerde bulunurlar, duyana söz söylerler. Yeşil dill..
"Yeryüzünü size boyun eğdiren O'dur; öyleyse yerin sırtlarında dolaşın, Allah'ın verdiği rızıktan yiyin; sonunda dönüş O'nadır." (el-Mülk: 67/15). "İnsan için ancak çalıştığının (karşılığı) vardır." (en-Necm: 53/39). ..
Evladım! Dünya ve ahret saadeti ancak Allah’ı zikirdedir. Allah’ın zikrini yapanlar dünya ve ahret selamet ve saadetine ererler. Şeriatla tarikatla amel edenler muvaffak olurlar. Yolumuz, şeyhimiz, mürşitlerimiz, pirlerimiz büyük zatlardır. Kuvvetli bir yoldur. Büyük bir caddedir. Çalışan ma..
Ümmü Haram binti Milhan (r.anhâ), halk arasında "Hala Sultan" adıyla meşhur, şecaat sâhibi kahraman bir İslâm kadınıdır. O, bi'setten önce Medine'de doğdu. Hazrec kabilesinin Benî Neccar koluna mensuptur. Babası; Milhan bin Hâlid, annesi Müleyke binti Mâlik'tir. Asıl adı bilinememektedir. Ümmü Ha..
Arab Camii diye anılan bu eser; İstanbul’un Fethi için M.S. 717 yılında gelmiş olan müslüman arap kumandanlarından ve sahabe evlatlarından teşekkül eden bir ordu başında Mesleme bin Abdülmelik adındaki komutan; Bizans semalarına ilk Ezan-ı Muhammedi sesinin yükseldiği bir Camii yaptırmış ve adına da..
Tarihçiler; Seyyid Abdülkadir Geylani'nin medresede verdiği dersleri esnasında kırk katibin orada hazır bulunduğunu, bu katiplerin onun verdiği dersleri kaydettiğini ve daha sonra bu yazılanların kitap haline getirildiğini kaydederler. ..
İşitme ve dinleme anlamına gelen semâ‘; tasavvufta, güzel sesle okunan Kur’ân’ı ve dinî konularla ilgili şiirleri dinleme anlamına gelir. İlk sûfîlerden itibaren güzel sesle Kur’ân ve teması din olan şiirlerin okunmasına, bu tarzda okunan Kur’ân-ı Kerim’i ve bu nitelikteki şiirleri dinlemeye büyük ö..
Mucize gibi keramet de harikulade halleri ifade eden bir terim olarak Kur’an’da ve hadislerde geçmez. İlk zamanlarda genellikle “ayet” terimiyle ifade edilen(1) bu tür olaylar için 8. yüzyıldan itibaren keramet kelimesi kullanılmaya başlanmıştır...