‘Hiçbir peygamber yoktur ki, ruhu, Cennetteki durağını görmedikçe alınmaz! Sonra, durağına gitmesi arzusuna bırakılır!’
Rebiülevvel ayının on ikinci veya on üçüncü Pazartesi günü, kaba kuşluk vakti, -güneş zevale (batıya kaymaya) doğru yaklaşıyorken- Peygamberimiz aleyhisselam son dakikalarını yaşıyordu.
Peygamberimiz Aleyhisselamın başı Hz. Âişe’nin göğsüne yaslı bulunuyor ve Hz. Âişe:
“Ey insanların Rabbi! Hastalığı gider, kaldır!
Gerçek tabib Sensin! Gerçek şifa verici Sensin!” diyerek şifa diliyor. Peygamberimiz aleyhisselam ise:
“Hayır! Ben Allahtan Refik-i A’lâ zümresine katılmayı; Cebrail, Mikâil ve İsrafil ile birlikte olmayı dilerim!
Ey Allah’ım! Beni yarlığa! Beni Refik-i A’lâ zümresine kavuştur!
Ey Allah’ım! Beni yarlığa! Bana rahmetini ihsan et! Beni Refik-i A’lâ zümresine kavuştur!” diyerek duaya devam ediyordu.
Hz. Âişe der ki:
“Resûlullah aleyhisselamdan, sıhhatte iken, birçok defalar
‘Hiçbir peygamber yoktur ki, ruhu, Cennetteki durağını görmedikçe alınmaz!
Sonra, durağına gitmesi arzusuna bırakılır!’ buyurmuştu.
Kendisi, hastalanıp ruhu alınmak zamanı gelince, başı benim dizimde bulunduğu halde, üzerine bir baygınlık geldi. Ayılınca, gözü açılıp evin tavanına doğru dikildi ve:
‘Allah’ım! Refik-i A’lâ zümresine kat!’dedi.
Ben o zaman:
‘Resûlullah bizi tercih etmiyor!’ dedim.
Anladım ki; Resûlullah’ın bu temennisi, vaktiyle sıhhatli zamanında bize söyleyip durduğu bir haberin kendisinde gerçekleşmesidir!”
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 8/274-275.