Muridan
Pîr Abdurrahmân Hâlis Talebânî (k.s)‏

Pîr Abdurrahmân Hâlis Talebânî (k.s)‏

...Bu gecelerden birisinde pencereleri kapatıp kapıyı kilitlemiş oturuyordum. Birdenbire perdeler kalktı ve kilitli olduğu halde kapı açıldı. Ardından da iki şahıs içeri girdi. Ali Paşa hemen yerinden kalktı, el pençe divan durdu.

Hazreti Şeyh'in müridlerinden Ahmed Efendi Kaddesallahu Sırruh diyor ki:

"Gecenin birisinde sohbet esnasında Şeyh Abdurrahman Kaddesallahu Sırruh Hazretlerinin menakıbından bahsediliyor, herkes duyduğu veya gördüğü bir hârikayı anlatıyordu. O esnada nur yüzlü, siyah sakallı, orta boylu, memur elbisesi giymiş, kırmızı fesli, elinde tesbih ve lisanında zikir olduğu halde bir garip adam geldi. Selam verip oturdu.

'Müsaadeniz olursa bendeniz dahi Şeyh Hazretlerinin bizzat şahit ol­duğum bir menkıbesini nakletmek isterim.' dedi. Cemaattekiler hüsnü kabul gösterip memnuniyet ifadesinde bulundular. O da devam etti:

'Bendeniz Bağdat Valisi merhum Ali Paşa Hazretlerinin yaveri idim. Halk birbirine Şeyh Hazretlerinin Bağdat'a geleceğini haber veriyordu. Ha­beri işittiğim halde, bu zatla bir tanışıklığım olmadığı için pek kulak as­madım. Merhum Ali Paşa o zamanlar gayet hasta idi. Hatta geceleri sa­ğından soluna dönemez, bana işaret eder, ben de arzu ettiği tarafa kendisini çevirirdim. Bu süre içinde vaktimi zayi etmemek için ibadet, tilâvet-i Kur'an ve zikrullah ile meşgul olur, Paşa Hazretlerinden de gafil ol­mayıp hizmetine bakardım.

Şeyh Abdurrahman Kaddesallahu Sırruh Hazretlerinin Bağdat'a teşrif edeceğini işit­memin üzerinden bir iki gece geçmişti. Bu gecelerden birisinde pencereleri kapatıp kapıyı kilitlemiş oturuyordum. Birdenbire perdeler kalktı ve kilitli olduğu halde kapı açıldı. Ardından da iki şahıs içeri girdi. Ali Paşa hemen yerinden kalktı, el pençe divan durdu. Tanımadığım bu iki zatın önünde mütevaziâne başını aşağı eğip bekledi. Birdenbire böyle acayip bir halin or­taya çıkışından hayrette kaldım. Zira anahtar bende iken kapı nasıl açıldı, bizzat kapattığım perdeler nasıl kalktı, sağına ve soluna dönemeyen Paşa Hazretleri birden nasıl ayaküzeri durdu; anlayamadım, şaşırdım kaldım.

Gelenlerden önde olan kişi Paşaya bazı şeyler söyledi:

'Şu arkamda duran şahsı tanıdınız mı?'

'Hayır Efendim, tanımıyorum.'

'Bu zat, Şeyh Abdurrahman Halis Talebânî’dir. Bağdat'a teşrif ediyor. Yarın sabahleyin asker alayı ile karşılar, gayet hürmetle, edep ve erkanla hizmetinde bulunursunuz.'

Sonra kapı kapandı, perdeler indi.

'Paşam, bu hal ne idi. Bu şahıslar kimlerdir? diye sordum. Paşa:

'Evladım, gördünüz mü?' dedi. Ben de dedim ki:

'Evet Paşam, gördüm.'

'Vallahi oğlum, bahtiyarsınız. Demek ki bize olan hizmet ve emeğiniz zayi olmamış. Öndeki zat Abdûlkâdir Geylâni Kaddesallahu Sırruh Hazretleriydi. Yanındaki de Abdurrahman Hâlis Talabani Kaddesallahu Sırruh hazretleri idi. Bağdat'a teşrif edeceklerinden karşılamamı emrettiler.'

'Evet Paşam, işittim.'

'O halde hemen hazırlıklara başla. On tane kurban kesip icab eden ye­mekleri tertip eyleyin. Ahaliye de nida etsinler, yarın çarşı-pazarı kapatıp Hazreti Şeyh'i karşılamaya varsınlar.'

Ertesi gün Bağdat sayılı günlerinden birini yaşıyordu. Sanki büyük bir bayram şenliği vardı. Bütün ağızlar Hazreti Şeyhin yüceliğinden bahsediyordu.

Top