“Bismillâhirrahmânirrahîm. Ebû Kuhâfe’nin oğlu Abdullah (Ebû Bekir)ın dünyadan göçerken, son deminin nihayetinde; âhirete giderken, ilk deminin başında kâfirin imana, günahkârın tevbeye geldiği, yalancının doğru söylediği dakikadaki ahid ve vasiyetidir.
Ömer b. el-Hattâb’ı kendime halef tayin ediyorum. Onun sözünü dinleyiniz, ona itaat ediniz. Ben, bu davranışımla Allah’a, Peygamber’e, dinime, kendime ve size iyilik istemiş bulunuyorum. Adaleti icra ederse ondan umduğum ve beklediğim de budur. Başka bir hareket tarzı takip ederse biliniz ki, insan ne işlerse onu kazanır ve karşılığını elbette bulur. Benim bütün hedefim hayırdır. Gaybı bilemem. Zulmedenler başına neler geleceğini tahmin ederler. Esselâmü aleyküm ve rahmetüllah ve berekâtüh”[1]
Hz. Ebû Bekir, bu ahidnameyi yazdırdıktan sonra başını pencereden çıkarıp -hastalığı itibariyle zor da olsa- dışarıda toplanan ashaba hitaben: “Size bir halife seçmiş bulunuyorum, razı mısınız?” diye sordu. Ahali: “Razıyız ey Resûlüllâh’ın halifesi!” dediler. Hz. Ali ise, “Ömer’den başkasına razı olmayız” diyordu. Hz. Ebû Bekir cevaben “İşte, seçtiğim odur” dedi. Odadakilerin yardımıyla, kendisi yatağına çekilirken ahidnameyi hizmetçisiyle dışarıya yolladı. Ahidnâme, halk arasında açıkça okundu, herkes, “İşittik, itaat ettik” dediler. Herkesten evvel Hz. Ali, konu etrafındaki görüş ve yorumunu şöyle ifade ediyordu: “Bu işin üstesinden gelebilecek, işte şu güçlü ve güvenilir zattır.” Bütün bunlar olurken öte yandan Hz. Ebû Bekir, yanına Ömer b. el-Hattab Hazretlerini çağırmak suretiyle kendisine özel vasiyet ve nasihatlerde bulundu.[2]
[1] İbn el-Esîr, II, 425 vd.; Yakubî, II, 136 vd.; İbn Abd-i Rabbih el-Endülüsî, Ikdu’l-Ferîd, IV, 267.
[2] İbn el-Esîr, II, 426; Taberî, IV, 54.