Bir defasında değirmen çekmekten yorgun düştüğü için hizmetçi isteğinde bulunan kızı Fatma’ya Sevgili Peygamberimiz şöyle diyordu:
Suffa öğrencileri, kendilerini ilme adamış kişilerdi. İslâm’ı iyi anlayıp tebliğe-irşada hazırlanan bu kimselerin Hz. Peygamber’in hususî iltifatına mazhar oldukları bir gerçektir. Hz. Peygamber, bunların iâşeleriyle bizzat ilgileniyordu. Kendisine gelen hediyelerin çoğunu onlara gönderiyor, sahabenin davetlerine onları da yanına alıp götürüyor, kendi evine gelen yemeklerin çoğunu da onlara aktarıyordu. Bu anlamdaki yakınlığına şu olay delil sayılır:
Bir defasında değirmen çekmekten yorgun düştüğü için hizmetçi isteğinde bulunan kızı Fatma’ya Sevgili Peygamberimiz şöyle diyordu:
“Kızım! Sen ne söylüyorsun? Henüz Suffa ehlinin maişetini yoluna koyabilmiş değilim!”[1]
Bu arada suffa öğrencilerinin fırsat buldukça ok-yay ve benzeri eşya yapımında çalışarak ve gerektiğinde sırtlarında odun taşıyıp satarak elde ettikleri cüz’i ücretlerle de geçimlerini yürütmeye çalıştıkları anlaşılıyor. Oldukça dar gelirli olmalarına rağmen Suffa Ehli; ilmi şahsiyetlerini, vakarlarını korumakta çok titiz idiler. Nitekim Bakara Sûresi’nin 273. âyetinin onlar hakkında nâzil olduğu sanılmaktadır ki, meâlen şöyledir:
“Sadakalarınızı, kendilerini Allah yoluna adayıp yeryüzünde dolaşamayanlara, hayâlarından dolayı, kendilerini tanımayanların zengin saydıkları yoksullara verin. Onları yüzlerinden tanırsın, insanlardan -yüzsüzlük ederek- bir şey istemezler. Sarfettiğiniz iyi bir şeyi, Allah şüphesiz bilir.”[2]
Hz. Peygamber’den intikal eden, aşağıda zikredeceğimiz şu haber, onların maddî sıkıntıları hakkında yeterli bilgi vermektedir:
İbn Abbas (r.a.)’dan rivayete göre bir gün Resûlüllâh (s.a.v.), Suffa ashabının hallerini inceden inceye tetkik ettikten sonra fakirliklerini ve çekmekte oldukları zahmetleri gördü de gönüllerini hoş ederek şöyle buyurdu:
“Ey Suffa ashâbı! Size müjdeler olsun ki, her kim şu sizin bulunduğunuz durum ve sıfatta ve bulunduğu vaziyetten razı olarak bana mülaki olursa, o benim refiklerimdendir.”[3]
[1] Bk. Abdurrahman Azzam, Resûl-i Ekrem’in Örnek Ahlâkı, çev. Hayreddin Karaman, 46.
[2] Bakara, 2/273.
[3] Bk. Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, II, 942.