Muridan
Rüşvet!

Rüşvet!

Yahudiler: “Sen müslümanlara fazla alıyorsun!” diye şüphe ederek kalplerindeki fesadı açığa vurdukça o: “Pekâlâ! Öyle ise müslümanlara ayırdığım size kalsın...

 Peygamber Efendimiz, Hayber’lilerden mahsulün yarısını alıp Medine’ye intikal ettirmek, diğer yarısını da Yahudilere bırakmak üzere ashâbtan Abdullah b. Revaha Hazretlerini görevlendirmişti. İslâm adaletinin olgun bir uygulayıcısı durumunda olan Abdullah b. Revaha Hazretleri, mahsulü gerçekten eşit olarak ikiye ayırıyor, bir kısmını müslümanlara alırken, diğerini Yahudilere bırakıyordu. Yahudiler: “Sen müslümanlara fazla alıyorsun!” diye şüphe ederek kalplerindeki fesadı açığa vurdukça o: “Pekâlâ! Öyle ise müslümanlara ayırdığım size kalsın, size ayırdığım da, müslümanlara ait olsun!” demek olgunluğunu gösterirdi. Çünkü haki­katte ayrılan mahsul, miktar olarak birbirine eşitti. Yahudiler de “ “Yer-gök bu adaletle ayakta durur” demekten kendilerini alamıyorlardı.[1]

Yahudiler, yumuşak huylulukla vakar ve ciddiyeti, ağırbaşlılıkla adaleti yanyana gördükleri halde; Abdullah (r.a.)’ın sağlam iradesine, dürüstlüğüne, yüce ahlâkına tanık oldukları halde bir kere­sinde mahsul zamanı, ona nefse hoş gelecek süs ve zinet eşyasını rüşvet gayesiyle sunarak karşılığında Yahudilere mahsulden, daha çok bırakmasını teklif etmek cür’etini gösterdiler. Yahudiler, kendi aralarında madde önünde eğilmeyen baş tanımıyorlardı, biraz daha fazlasını verirlerse bir müslümanın da eğilebileceğini sanıyorlardı. Fakat Abdullah b. Revaha Hazretlerinin şu cevabı ile karşılaştılar:

“Bana rüşvet teklif ediyorsunuz. Rüşvet, bizim dinimizde haramdır. Biz, onu ağzımıza koymayız, yemeyiz!”[2]

İşte geçmişte ve günümüzde devletleri, milletleri, içtimâî birlikleri çöküntüye götüren insanlığın başbelâsı karşısında Allah Resûlü’­nün terbiye ocağında yetişmiş bir sahâbinin cevabı: Zira: “Hüküm hususunda; rüşvet verenin de, alanın da lanete uğradığını...” bize Hz. Ebû Hüreyre, Resûl-i Ekrem (s.a.v.)’den naklediyor.[3] Saha­benin imanı, ibadetle, güzel ahlâkla, cihadla; hükümde ve alışverişte adaletle, dürüstlükle besleniyordu. Peygamber (s.a.v.) bir şeyi yasaklamışsa ashâb-ı kiram: “Niçin? Neden?” diye sormazdı... On­dan şiddetle kaçınırdı... Bir şeyi emretti mi “Hangi sebepten?” demezdi... Hemen emredileni yerine getirirdi... Adalet emredilmiş, rüşvet yasaklanmıştı... Abdullah b. Revaha Hazretleri, işte bu emri yerine getirmiş, bu yasaktan kaçmıştı.



[1]      İbn Hişâm, III, 369; M. Hamidullah, Hz. Peygamberin Savaşları, 152.

[2]      M. Âsım Köksal, VII, 217.

[3]      Tâc Tercemesi, III, 110. (Hudûd, h. no: 173).

Top