Gece ibâdeti halkın avam tabakası için zordur. Ancak zâhir ve bâtında gece ibâdetini kolaylaştıran şartları yerine getirmeye muvaffak olan (havass) kimseler için ise kolaydır.
Bu ibadeti kolaylaştıran zâhirî şartlara gelince, onlar dört tanedir:
1. Fazla yememek, fazla içmemek ve dolayısıyla uykunun kendisine galip gelip gece ibâdete kalkmayı ağırlaştırmamaktır. Şeyhlerden bazıları her gece sofranın başında dikilip şöyle diyordu:
“Ey müridler! Fazla yemeyiniz ki, fazla içmeyesiniz ve dolayısıyla çok uyumuş olmayasınız. Bunu yaptığınız takdirde ölüm anında çok üzüntü duymuş olacaksınız! Mideyi yemeğin ağırlığından hafifletmek, bu konuda en büyük temeldir.
2. Azalarını yorucu ameller yapmak suretiyle nefsini bıktırmamaktır. Çünkü böyle yapıldığı takdirde asap bozukluğu meydana gelir! Bu hastalık ise, fazla yemek gibi uykuyu celp edici bir hastalıktır.
3. Gündüz kaylulet uykusunu terk etmemektir. Çünkü kaylulet uykusu gece ibadetine yardım eden bir Sünnet-i Seniyye’dir.
4. Gündüz günah işlememek. Çünkü günahlar kalbi katılaştırır. Kalp ile rahmet sebeplerinin arasına bir perde gerilir.
Bir kişi Hasan Basrî’ye (r.a) şöyle der: ‘Ey Ebu Said! Ben sapasağlam olarak uyuyorum ve gece ibadetine kalkmayı da seviyorum. Bunun için abdest suyumu hazırlıyorum. Fakat buna rağmen kalkamıyorum, sebebi ne ola ki?’ Hasan (r.a) ‘Senin günahların seni sımsıkı bağlamış da (ondan kalkamıyorsun!)’ der.
Hasan Basri (r.a), çarşıya girdiği zaman alışveriş yapanların fuzulî ve manasız konuşmalarını dinleyip şöyle derdi: ‘Zannedersem bu kimselerin gecesi kötü bir gecedir. Çünkü bunlar kaylulet uykusunu uyumuyorlar’.
Süfyân es-Sevrî şöyle der: ‘İşlediğim bir günahtan ötürü beş ay gece ibâdetinden mahrum oldum’. Kendisine: ‘O işlediğin günâh neydi?’ diye sorulduğu zaman: “Bir kişiyi ağlarken gördüm. İçimden: ‘Bu adam samimi değil, riyakârdır’ demiştim.”
Seleften biri şöyle anlatır: “Gürrez b. Vebre’nin huzuruna girdiğimde, onu ağlarken buldum. Kendisine şöyle sordum: Aile efradından birinin ölüm haberi mi geldi ki, bu şekilde ağlıyorsun?
- Ondan daha kötü!
- Seni şiddetle sarsan bir hastalık mı var?
- Daha da kötü!
- O halde neymiş o?
Benim kapım kilitli, perdelerim sarkık olduğu halde ben bu gece kalkıp virdimi okumadım. Bunun sebebi mutlaka yaptığım bir günahtan ileri gelmektedir. Oysa hayr, başka bir hayra insanı çağırmakta, şer ise, şerre çağırmaktadır.”
Hayr ve şerrin her ikisinin de azı çoğuna sürükler!
İşte bu hikmete binâen Ebu Süleyman Dârâni: ‘Bir kimsenin cemaatle kılınması gereken namazını bu şekilde kılmaması, mutlaka işlediği bir günahtan ileri gelmektedir!’ ve ‘Gece ihtilâm olmak cezadır, cenâbet olmak uzaklıktır’ derdi.
Âlimlerden biri şöyle demiştir: ‘Ey miskin insan! Oruç tuttuğun zaman düşün, kimin yanında ve neyle iftar edeceksin? Zira kul, bazen bir lokmayı yer, o lokma onun kalbini istikametten saptırır ve o kalp, ilk durumuna bir türlü artık dönemez olur. Çünkü bütün günahlar kalbin kasvetini artırır ve gece kalkmasına mâni olur. Bütün günahlardan daha fazla menfi tesir yapan şey, haram yemektir. Helâl lokma ise, kalbin temizlenmesine tesir edip kalbi hayra doğru sürükler. Onun yaptığı bu müspet tesir, belki de hiçbir ibâdetten elde edilemez. Kalpleri deneme ile murakabe eden ve ilanı nizamın şahitliğiyle bu durumları sabit olanlar helâl lokmayı bilirler’.
Bu sırra binâen seleften biri şöyle demiştir: ‘Nice lokmalar vardır ki, insanı gece ibâdetinden menederler! Nice düşünce ve bakışlar vardır ki, bir sûreyi okumaktan insanı meneder! Kul bir lokmayı yer veya bir harekette bulunur, ondan ötürü bir sene gece ibâdetinden mahrum olur! Nasıl ki, (gerçek şekilde) namaz kılmak, insanı her türlü fuhşiyat ve kötülük yapmaktan menediyorsa, fuhşiyat yapmak da öylece insanı namaz kılmaktan ve diğer hayırlı işleri yapmaktan meneder!’
Dinever şehrinde gardiyanlık yapanlardan biri şöyle diyor: “Ben otuz küsur sene gardiyanlık yaptım. Geceleyin suçüstü yakalananların hepsine: ‘Cemaatle yatsı namazını kıldın mı?’ diye sorardım. Onlar da ‘hayır’ cevabını verirlerdi.” İşte bu hâdise, cemaatin insanı fuhşiyat ve kötülükleri yapmaktan menedişine delâlet etmez de, neye delâlet eder?