Muridan
Ziyaeddin Abdurrahman Halis Talebani Hz.

Ziyaeddin Abdurrahman Halis Talebani Hz.

Ben öyle bir kuşum ki her akşam ve sabah, benim ıslığımla (ötüşümle) arş dile gelir...

Değerli mûridan,
Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in güzel ahlakının parlak bir temsilcisi olan Abdurrahman Hâlis (k.s) Talebani Hazretlerinin (ö.1275/1858), gönüllere aşk ateşini harlayan hayatından ve günümüze kadar uzanan muhabbet bağından kısaca bahsetmek istiyoruz bu yazımızda.
Hakk aşıkları, onun huzurlu sohbetlerinde aradıklarını bulmanın verdiği neşe ve süruru içinde otururlar, feyz ve nur saçılan kelamlarından istifade ederlerdi. Her sene Bağdat’a gider, Gavsu’l-Azam Hz. Pir Abdülkadir-i Geylani (k.s) Efendimiz’in türbesindeki devrana başkanlık eder, halaka-i zikri yönetirdi. Kendisi zamanın en büyük Kadiri şeyhi idi. Dünyanın her tarafında tekkeleri, halifeleri ve sayısız müridleri vardı. Türkiye, Türkistan, Çin, Afganistan, Herat, Hindistan, Hicaz, Mısır, Filistin, Yemen, İran Horasan, Avrupa kıtası… O hazretin manevi evlatları sayesinde nurlanmıştır.
Anadolu’daki en önemli halifelerinden biri Urfalı Seyyid Hacı Osman Dede Efendi’dir. Hâlisiye kolu; Türkiye’ye Dede Osman Avni Baba Urfevî (k.s) Hz.leri vesilesiyle gelmiştir. Diğer bir halifesi de Urfalı Şeyh Abdülkâdir Sıddîkî Efendidir ki Urfa Mebusu Şeyh Safvet Efendi’nin kayınpederidir. 1315/1897 tarihinde 91 yaşında vefat etmiştir.
Bunun yanı sıra Harputlu Hacı Muharrem Hilmi Efendi (v.1384/1964) , Besnili Halil Baba ile Malatyalı Mustafa Hayri Baba (v. İstanbul 1979) bu silsileye bağlıdır.
Arif-i Billah Mustafa Hayri Öğüt, Malatyalı olup, Yüzbaşı Mustafa Bey’in oğludur. 1311/1895 tarihinde Malatya’da doğmuş, İstanbul’da Rüşdiye mektebi ve Harbiye’de okumuştur. Birinci Dünya Harbi’nde Medine’de görev almış, akabinde Malatya’ya dönmüştür. Bilahare tasavvufa intisap edip, Kadirî-Hâlisî meşâyihinden, Ömer Hüdayî Baba’nın halifelerinden Hacı Muhammed Baba Kürkî’ye bağlanmış, ondan tarikat hilâfeti almıştır. Uzun yıllar şeyhlik yapmış olup şarkta ve garpta binlerce müridi olmuştur.  84 yaşında (17 Eylül 1979) İstanbul-Suâdiye’deki evinde Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur. On kadar halifesi vardır. Önemli halifelerinden biri halen hayatta olan Abdullah Demircioğlu´dur.
Haci Mustafa Hayri Babamızın sağlığındayken çokça medh u sena ettiği ve kendisine “Zülcenaheyn” sıfatını verdiği, “Müftü Efendi” diye hitap ettiği, zaman zaman emriyle ihvanlara sohbet ettirdiği ve bizzat kendisinin de dinlediği, hayatta iken kendisine icazet verdiği ve baş halife olarak bıraktığı Abdullah Demircioğlu Hocaefendi onun bu emanetini ve yolunu sürdürmektedir.
Abdullah Demircioğlu Hocaefendi, “Şeriatsız/İslam'sız bir tasavvufun olamayacağını” vurgular ve “Şeriat-Tarikat-Hakikat-Marifet” dörtlüsünden her zaman bahseder. Önce “şeriat gemisi”ne binmek gerekir. Sonra “tarikat denizi”nde yol alıp “hakikat ve marifet”e ulaşmayı bu yolun yolcusu olan müridlerine sohbet meclislerinde hatırlatmaktadır.
Pek çok mürşid-i kâmil görmüş, aynı zamanda kendisi de bir mutasavvıf olan şeyhülislâm Hayderizade İbrahim Fasih Efendi, haftalık tasavvuf mecmuasının 4’üncü sayısındaki yazısında, Şeyh Abdurrahman Hâlis Kerkükî (k.s) Hz.leri’ni şöyle övmektedir:
“Şeyh Abdurrahman Hâlis (k.s) Hz.leri, Cenab-ı Peygamber’in (s.a.v) alemleri aydınlığa gark eden nurlu mühründen hissesini tamamıyla almış, âriflerin en mükemmellerinden biridir. Bu cihetle sufilere mahsus yüceliklerle meşgul oldukları zaman himmetinin ve ruhaniyetinin alilikleri o kadar yükselirdi ki, lisan onun hakikatini beyandan aciz kalırdı. Fevkalade kamil bir mertebeye, ikram ve saygı gösterilen bir makama vasıl olmuştu. Yaranıyla sohbet ettikleri zamanlarda gayet hoş sözlü, tatlı dilli ve karşısındakine hürmetli idi. Tekkesinde her sabah ve akşam, müslüman yada gayr-i müslim bir kaç yüz muhtaç insan bulunurdu. Bazısına üzerindeki elbisesini dahi çıkarıp verirdi. Bir mecusi seyyah, o Hazretin bu insani davranışlarından etkilenip müslüman olmuştu. Müntesipleri arasında valiler, paşalar, âlim ve veliler, halktan ve idarecilerden yani her sınıftan insan vardı. Huzurunda vali ile köylü, zengin ile fakir eşit idi. Padişah Abdülmecid Han’ın haremi Sultane Hatun, mana aleminden aldığı işaretlerle Hz. Şeyh’e müride olmuştu. Gönderdiği hediyeleri Hz. Şeyh muhtaçlara dağıtırdı. Söz, insanlık kitabının hangi sayfasına intikal ettirilse Şeyh Abdurrahman Hâlis (k.s) Hz.leri’nin muttasıf olduğu ahlaki faziletlerin şerh ve tafsilinin mümkün olmadığı görülür. Kendisinin hakikat âleminin ne kadar büyük bir Merd-i Kamil’i olduğu anlaşılır.”
 
"Ben öyle bir kuşum ki her akşam ve sabah
Benim ıslığımla (ötüşüme karşı) arş dile gelir."
diyen gönüller sultanı Hz. Şeyh´in "Ey Sevgili!" diye başlayan beyitlerine gönlümüzü açalım.
 
Ey Sevgili! 
Beden ülkemi aşkının hazinesi için harâb ettim
Onu, kalbimde canımın yerine koydum
Derûnumu senden gayrısının nakışlarından temizledim
Gönlümü, aşkının gamı için hoş eyledim
Talep çölünde, hüsnünün parlaklığının şuasından
Vücudumu baştanbaşa ,hareketli serap dalgası yaptım
Ey zâhid! 
Allahü Tealanın feyzine meyledersem beni mâzur gör
Ki ben dergahta bir kâmil mürşide intisâb ettim
Cihanın gül bahçesine senin hüsnün gibi bir gül gelmemiş
Onun için bu âlemde , güzelliğinin aşkını seçtim
Himmetim ,feleklerin çatısındaki damlalara kadar ulaşsa ne çıkar
Ki ömrümü , katı yüce bir padişahın yolunda sarf ettim
Ey Hâlis!
Medreseler içinde aşk arzusunu görmedim
Onun için ilmimi,dergahta Allahü Tealanın feyzine karşılık rehin bıraktım
 
Eş Şeyh Es Seyyid Abdurrahman Hâlis Talabânî

Top