1642 Urfa doğumlu Yusuf doğuştan şairdir, ciddi bir eğitim alır. Urfa'da arzuhalcilik yaparken, vâlinin tavsiyesini dinler, İstanbul'a gelir. Vezir, Muhasip Mustafa Paşa üç dilde şiir yazabilen bu kaabiliyetli gence sahip çıkar.
Nâbî bir çok gâzâya katılır. Lehistan seferinde Kamaniçe'nin fethi üzerine yazdığı “Düşdi Kamençe kısmına nûr-ı Muhammedî” şiirini kale kapısına kazırlar. Musahib Mustafa Efendi kaptan-ı deryâ olunca Nâbî'yi de yanına alır, birlikte Akdeniz'i dolanırlar. Gurbet ellerdeki zor günleri, tatlı sohbetlerle atlatırlar. Nâbî, bu Paşanın vefâtı üzerine Halep'e yerleşir ve yuvasını kurar. Halep Valisi Baltacı Mehmed Paşa sadrâzam olunca, Nâbî'yi İstanbul'a getirir, önemli vazifeler verir. Nâbî altı pâdişâhın saltanatını görür, devrin sultanları şiirlerini çok beğenir, ikrâmlarda bulunurlar. Halbuki mütevazı bir gençtir, Arapça “yok” mânâsına gelen “nâ” ve “bî” eklerini birleştirerek “Nâbî” yi mahlas yapar, kendini “hiç” sayar.
4. Mehmed Han ondan surre alayına katılmasını isteyince çok sevinir. Sanki ona dünyaları bağışlar.
Kafile yorucu bir günün ardından mola vermiştir. Medine-i Münevvere'ye bir günlük yolları kalmıştır ancak. Nabi bir kenara çekilip elerini açar, eşiğine kadar gelmişken Efendimize kavuşamamaktan çok korkar.
O oturmaktan bile hayâ ederken, devletlülerden biri sereserpe yatar. Hem ayaklarını Medine'ye uzatarak.
Bir üzülür, bir üzülür... Ağzından “Sakın, terk-i edebden....” diye başlayan o muhteşem beyitler dökülür. Muhatabı hemen ayaklarını toplar. Ancak gafletinin şiirleştirilmesinden hoşlanmaz ve “bu mısraları unut” der kibarca. Kafile, ertesi gün şafak sökerken Münevver Beldeye girer. Nâbi'nin yüreği yerinden fırlayacak gibidir, nasıl sevinç, nasıl heyecan...
Mescid-i Nebi'ye yaklaştıklarında müezzinler minarelere çıkar ve...
Duyduğu şeye kendi de inanamaz. Müezzinler onun şiirini okumaktadırlar.
Nabi onlardan birini minarenin kapısında yakalar ve “Allah aşkına söyle” der, “bu kasideyi kim öğretti sana?”
- Bu gece rüyamda Kainatın Efendisini gördüm, “ümmetimden Nâbî adlı bir âşığım geliyor. Onu onun beyitleriyle karşılayın” buyurdular.
- Eminsin değil mi? Ümmetimden buyurdular?
- Evet. Mübarek sesleri kulağımda çınlıyor hâlâ.
Ümmetimden kelimesi ne büyük müjdedir... Bayılıverir oracıkta!
Sakın terk-i edebden kûy-ı mahbûb-ı Hudâ'dır bu
Nazargâh-ı İlâhî'dir Makâm-ı Mustafâ'dır bu
Felekde mâh-ı nev Bâbü's-Selâm'ın sîneçâkidir
Bunun kandîlî Cevzâ matla-ı nûr u ziyâdır bu
Habîb-i Kibriyâ'nın hâbgâhıdır fazîletde
Tefevvuk kerde-i Arş-ı Cenâb-ı Kibriyâ'dır bu
Bu hâkin pertevinden oldu deycûr-ı adem zâil
Amâdan içti mevcûdât çeşmin tûtiyâdır bu
Mürâât-i edeb şartıyla gir Nâbî bu dergâha
Metâf-ı kudsiyândır busegâh-ı enbiyâdır bu
Bizi sosyal medyada paylaşın: