Peygamberimiz aleyhisselâm, Taif’i fethe izin verilmeyince: “İnşaallah, yarın döneceğiz!” buyurdu. Bu, Müslümanlara çok ağır geldi.
Peygamberimiz aleyhisselâm; Huneyn zaferinden sonra Taif’te üslenen Sakîfler üzerine yürüdü.
Müslümanlar, Taif kalesine hep birden hücuma kalkmak için Peygamberimiz aleyhisselâmdan izin istediler.
Peygamberimiz aleyhisselâm:
“Onu fethedeceğimizi sanmıyorum!
Onun fethi hakkında bize şimdilik izin verilmemiştir!” buyurdu.
Ashabdan Ebu Bürde’nin bildirdiğine göre; insanların veya kabilelerin Peygamberimiz aleyhisselâma karşı en kinlisi ve hınçlısı Sakîflerle Benî Hanifeler idi.
Ebu Mıhcan, Taif kalesinin üzerinde dikilerek, Müslümanlara:
“Ey Muhammed’in köleleri! Siz vallahi şimdiye kadar bizden başka iyi çarpışan kimselerle karşılaşmadınız ve en kötü bir yerde de tutulup kalmadınız!
Sizler, umduğunuz şeylere eremeden dönüp gideceksiniz!
Bizler çok katıyız ve katı kalpliyiz!
Bizim babalarımız da, katı ve katı kalbi i idiler!
Vallahi, bizim size teslim olacak, boyun eğecek kabilemiz yok!
Taif’i sağlam ve sarp bir kale yapmışızdır!” diyerek bağırdı.
Hz. Ömer:
“Ey İbn Habib! Sen bu deliğinden çıkıncaya kadar, geçimliklerini kesmeye devam edeceğiz!
Sen ancak er geç deliğinden çıkacak bir tilki gibisindir!” dedi.
Ebu Mıhcan:
“Ey İbn Hattab! Siz üzüm asmalarını keserseniz, su ve toprak ile onlar tekrar meydana gelmez mi?” dedi.
Hz. Ömer:
“Sen suyun ve toprağın yanına gitmeye güç yetiremeyeceksin ki!
Sen içeride ölünceye kadar, biz senin deliğinin kapısından ayrılmayacağız” dedi.
Hz. Ömer böyle söyleyince, Hz. Ebu Bekir:
“Ey Ömer! Böyle söyleme! Çünkü Rasûlullâh aleyhisselâma Taif i fethe daha izin verilmedi” dedi.
Hz. Ömer:
“Bunu sana Rasûlullâh aleyhisselâm mı söyledi?” diye sordu.
Hz. Ebu Bekir:
“Evet!” dedi.
Osman b. Maz’un’un zevcesi Havle binti Hakîm de:
“Yâ Rasûlallah! Allah sana Taif i feth ettirirse, Bâdiye binti Gaylan’ın veya Fâria binti Akîl’in ziynetlerini, takıntılarını bana ver!” dediği zaman, Peygamberimiz aleyhisselâm:
“Ey Hüveyle! Ya daha Sakîfi bana boyun eğdirmeye izin verilmedi ise, sana ne yapabilirim?” buyurmuştu.
Havle:
“Yâ Rasûlallah! Taiflilere hücuma hazırlanmaktan seni alıkoyan nedir?” diye sordu.
Peygamberimiz aleyhisselâm:
“Bize şu ana kadar onlara galebe çalmaya izin verilmedi.
Taif’i şimdilik fethedeceğimizi sanmıyorum!” buyurdu.
Havle bunu Hz. Ömer’e haber verdi.
Hz. Ömer, Peygamberimiz aleyhisselâmın huzuruna girdi ve:
“Yâ Rasûlallah! Havle’nin kendisine senin söylediğini açıklayarak bana söylediği şeyi ona sen mi söyledin?” diye sordu.
Peygamberimiz aleyhisselâm:
“Onun söylediği şeyi ona ben söylemiştim!” buyurdu.
Hz. Ömer:
“Demek, onlar üzerine galebe çalmaya izin verilmedi?” dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm:
“Evet! İzin verilmedi” buyurdu.
Hz. Ömer:
“Öyleyse, göç etmeye hazırlanmaları halka haber verilecek mi?” diye sordu:
Peygamberimiz aleyhisselâm:
“Evet!” buyurdu.
Bunun üzerine, Hz. Ömer, göç etmeye hazırlanmalarını Müslümanlara ilan etti.
Hz. Ömer:
“Ey Allah’ın Peygamberi! Sakîfler aleyhinde Allah’a dua etsen olmaz mı?” diye sordu.
Peygamberimiz aleyhisselâm:
“Allah, Sakîfler aleyhinde dua etmeye de izin vermedi!” buyurdu.
Hz. Ömer:
“Öyleyse, aleyhlerinde dua etmeye izin vermediği bir kavmi ne için öldürdük?” dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm:
“Siz hemen göç etmeye bakınız!
Siz hemen göç etmeye bakınız!” buyurdu.
Dönüş için ilan yapılınca, Müslümanlar konuşmaya ve birbirlerine gidip gelmeye başladılar ve:
“Taif’i fethetmeden nasıl dönüp gideriz!
Allah bize buranın fethini nasip edinceye kadar buradan ayrılmayız!
Vallahi, bunlar, şimdiye kadar karşılaştıklarımızdan daha önemsiz ve daha azdırlar!
Mekkelilerin ve Hevâzinlerin topluluklarıyla karşılaştık.
Allah, o toplulukları dağıttı.
Bunlar ise, deliğine sinmiş tilkiden ibarettirler!
Eğer bunları kuşatmaya devam edecek olursak, şu kulübelerinde ölür giderler” dediler.
Aralarında konuşmalar, anlaşmazlıklar çoğaldı.
Hz. Ebu Bekir’e gidip onunla konuştular.
Hz. Ebu Bekir, onlara:
“Bu işi Allah ve Allah’ın Rasûlü daha iyi bilir.
Emir Rasûlullâh aleyhisselâma gökten gelir!” dedi.
Hz. Ömer’e gittiler.
Hz. Ömer bu işe karışmaktan kaçındı ve:
“Biz, Hudeybiye hadisesini gördük!
Hudeybiye’de içime Allah’tan başkasının bilmediği şüphe girdi.
O gün, Rasûlullâh aleyhisselâma hiç yapmadığım sözlerle başvurdum.
Az kalsın ev halkım ve malım mahvolup gidecekti!
Onun Allah tarafından yaptığı işte bizim için hayır vardı.
Halk için, Hudeybiye barışından daha hayırlı bir fetih olmamıştır!
Rasûlullâh aleyhisselâmın peygamber olarak gönderildiği günden Hudeybiye’de barış yazısının yazıldığı güne kadar Müslüman olanlardan daha çok kimseler, kılıç kullanılmadan Müslüman oldular.
Rasûlullâh aleyhisselâmın yaptığında hayır vardır.
Ben, o işten sonra, hiçbir zaman, hiçbir iş hakkında ona dönüp itiraz edemem.
Bu iş, Allah’ın işidir. O, Peygamberine, dilediğini vahyeder!” dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm, halkın dilini kesmek için, bazılarıyla konuştu.
Nevfel b. Muaviyetü’d-Di’lî’ye:
“Ey Nevfel! Sen ne dersin, ne görüştesin?” diye sordu.
Nevfel:
“Yâ Rasûlallah! Deliğinde bulunan tilkiyi bekler durursan, yakalarsın!
Onu kendi haline bırakırsan, sana zarar vermez!” dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm, Taif’i fethe izin verilmeyince:
“İnşaallah, yarın döneceğiz!” buyurdu.
Bu, Müslümanlara çok ağır geldi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz aleyhisselâm:
“Öyleyse, yarın sabah, çarpışmaya hazırlanınız!” buyurdu.
Sabahleyin, savaştılar ve yaralandılar!
Peygamberimiz aleyhisselâm:
“İnşaallah, yarın döneceğiz!” buyurdu.
Bu, Müslümanların hoşuna gitti. Hemen yol hazırlığına giriştiler.
Peygamberimiz aleyhisselâm, onlara bakıp gülümsedi.
Müslümanların, böyle, Peygamberimiz aleyhisselâmın dönüş emri hakkındaki yararlılığı görerek kendi görüşlerini değiştirmeleri de, Peygamberimiz aleyhisselâmın hoşuna gitti.
Sakîfler, Müslümanların Taif muhasarasını kaldırarak ayrılmaya başladıklarını görünce, Saîd b. Ubeyd es-Sakafî:
“Biliniz ki; Sakif kabilesi yerinde duruyor!” diyerek seslendi.
Uyeyne b. Hısn da:
“Evet! Öyledir! Vallahi, onlar şerefli ve kıymetli olarak yerlerinde duruyordur ve duracaklardır!” diye karşılık verdi, Saîd’in sözünü benimsedi.
Müslümanlardan birisi, ona:
“Allah seni kahretsin! Rasûlullâh aleyhisselâma karşı koyan müşrik bir kavmi mi övüyorsun!? Güya, sen Rasûlullâh aleyhisselâma yardıma gelmiştin?!” diyerek çıkıştı.
Uyeyne b. Hısn:
“Vallahi, ben sizin yanınızda Sakiflerle çarpışayım diye gelmedim.
Fakat, Muhammed’in Taif’i fethetmesini, kendim için Sakîflerden bir kız ele geçirip onunla evleneyim de, o bana belki bir erkek çocuk doğurur diye arzu ettim. Çünkü, Sakîfler çok zeki ve cin fikirli bir kavimdir!” dedi.
Hz. Ömer, Uyeyne b. Hısn’ın bu sözlerini Peygamberimiz aleyhisselâma haber verince, Peygamberimiz aleyhisselâm gülümsedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm, Taif’ten ayrılacakları sırada, Müslümanlara: “‘Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur. O, Birdir. Va’dini yerine getirmiş, kuluna yardım etmiş, biraraya toplanmış kabileleri tek başına bozguna uğratmıştır.
Bizler, inşaallah, tevbe edicileriz, Rabbimize ibadet ve hamd edicileriz1 deyiniz!” buyurdu.
Müslümanlar:
“Yâ Rasûlallah! Sakîfler aleyhinde Allah’a dua etsen!
Onların okçuları canımızı yaktı!” dediler.
Peygamberimiz aleyhisselâm:
“Allah’ım! Sakîflere doğru yolu göster. Onları bize getir!” diyerek dua etti.
M.Âsım KÖKSAL, İslâm Tarihi/Medine Dönemi