...Cennetlik olmuştu. Bu zât, ashâb arasında bulmaca gibi sorulurdu: “Bilin bakalım! Hiç namaz kılmadan Cennet’e giren adam kimdir?” Cevap: “Şehid çobandır!”
Hayber’de siyahî bir çoban vardı. Yahudilerden birinin yanında ücretle çalışan bir işçi idi. Onun koyunlarını güdüyordu.
Yine bir gün koyunları gütmeye giderken Hz. Peygamber’le karşılaştı. Esasen o, bu savaşın içyüzünü Yahudilerden sormuş. Hz. Peygamber hakkında, içinde tanıma merakı uyanmıştı: “Ey Allah’ın Resûlü! Bana İslâm’ı anlatır mısınız?” dedi.
Hz. Muhammed (s.a.v.), İslâm’ın tanıtılmasında ve tebliğinde adam farkı gözetmezdi. İslâm’ı anlatırken O’nun yanında, herkes eşitti, bir kralla bir çobana aynı şekilde davranırdı. Hele hele hiç kimseyi hakir görmezdi. Bu sebeple kılıç sesleri ve ok inlemeleri arasında yoksul çobana değer verdi, ona İslâm’ı anlattı.
Çobanın yüreğini sıcak bir sevgi kaplayıvermişti. Derin bir mutluluk hissediyordu. Ve çoban şehadet getirdi, müslüman oldu.
Çoban: “Ya Resûlellâh, ben şu koyunların sahibi olan kişinin yanında çalışan bir işçiyim. Koyunlar bana emanet. Şimdi bunlara ne yapayım?” diye sordu.
Hz. Peygamber: “İslâm dini, emanete hıyanet etmemeyi emretmektedir. Sürünün başına dön, yüzlerine hafifçe vur ve kaleye doğru yolla! Cenâb-ı Hak seni isteğine kavuşturacaktır” dedi.
Çoban, yerden aldığı çakıl taşlarını koyunlara attı ve seslenerek, kışkışlayarak kaleye koşturdu. Oradan da ürkütünce koyunlar sanki yanında çoban yediyormuş gibi bütünüyle kaleye girdiler.
Burada söz arasında önemli bir noktaya dikkat çekmek uygun olacaktır: Bilhassa bu savaşta İslâm ordusunun çok açlık çektiği biliniyor. Buna rağmen Hz. Peygamber, çobanın elindeki koyunların kaleye sürülmesini, sahibine teslim edilmesini emrediyordu. Câhiliye çağı insanlığının her vahşeti meşru saydığı bir ortamda, Hz. Peygamber’in ortaya koyduğu esaslar, ne kadar insanîdir, ne kadar sıcak ve canlıdır, sevecendir ve tazeliğini elan korumaktadır. Çıkar ve menfaat için, nice değerleri feda etmekten çekinmeyecek bir noktaya gelmekte olan insanoğlunun, bundan alacağı çok dersler olsa gerektir!
Tekrar olaya dönüyoruz: Çoban, hemen müslüman mücahidlerin arasına katılıp Hayber Yahudilerine karşı savaşa koyuldu. Bir süre savaştıktan sonra Yahudilerin attığı bir taşla şehid düştü.
Savaşın sonunda şehid çobanı getirip sırtüstü yatırdılar, üzerine bir örtü örttüler. Resûlullâh (s.a.v.) şehide, önce baktı sonra yüzünü çevirdi. Niçin böyle yaptığı sorulduğunda ise şöyle cevap verdi:
“Şimdi yanında hurilerden iki zevcesi olup, yüzünden topraklarını siliyorlar.”
Bu yoksul çobanın başına birkaç saat içinde Cennet kuşu konmuştu. Çünkü müslüman olduktan sonra üzerinden bir namaz vakti bile geçmeden yani alnını namaz için secdeye koyamadan şehid düşmüş, Cennetlik olmuştu. Bu zât, ashâb arasında bulmaca gibi sorulurdu:
“Bilin bakalım! Hiç namaz kılmadan Cennet’e giren adam kimdir?” Cevap:
“Şehid çobandır!”
Şehit çobanın adının “Yesar” olduğu söylenir.(1)
(1) İbn Hişâm, III, 358; M. Âsım Köksal, VII, 173-175; M. Hamidullah, Hz. Peygamber’in Savaşları, 152.
H. Algül, İslâm Târihi