Muridan
Mana Çocuğu

Mana Çocuğu

Tasavvuf ehli, kutsal mânâ hallerine, tıfl (çocuk) adını taktılar. Bu nedenle, o tıfl-ı mânâ (mânâ çocuğu), tıfl-ı mâni (mânâlar çocuğu) veya veled-i kalb (kalp çocuğu) olarak da bilinir.

     Ona tıfl denmesi, bazı sebeplerden ileri gelmiştir. Şöyle ki:
     
     1. O hal, kalpten doğar ve orada büyür, terbiye görür. Nasıl ki anne de yavruyu doğurur, besler, büyütür ve erginlik çağına erdirir.
     
     2. İlim tahsili, çok kere çocuklara özgüdür. Marifet ilmi ise, o kalp yavrusuna öğretilir.
     
     3. Çocuk, dıştaki günah kirlerinden temizdir. O, kalbin yavrusu ise, ortak koş ma (şirk), gaflet ve cisim hatalarından arıdır.
     
     4. Sözü edilen temiz şekil, çocuklarda daha çok görülür. Bu yüzden çoğu kez mânâ âlemlerine ait temiz hal, melekler şeklinde görülür.
     
     5. Yapılan her iyi amelin karşılığı, bir mânâ çocuğudur. Bu çocuk, o güzel davranışın hayırlı sonuçlarının, mânâ âlemindeki görüntüsü ve mükafatı, ödülüdür. Allah’ı, iyi ameller işleyerek cennete girenleri, yavrularla ödüllendireceğini bildirir:
     
     “Onların çevresinde, daima yavrular döner,” (Vakıa, 56:17).
     
     “Onlar için hazır bekleyen gılmanlar, hazinelerde saklı inciler gibidir,” (Tur, 52:24).
     
     6. Ona çocuk denmesinin diğer bir nedeni de, incelik (letafet) ve temizlik halidir.
     
     7. Ona verilen bu isim, mecaz yolu iledir. Çünkü o, bedenle ilgilidir, insan kılığına bürünmüştür. O, insanlığın gerçek yönüdür. Cisimle ilgisi olmadığından, varlığı, Hakk’ın zatına karşı perde teşkil etmez. Bunu, Peygamber Efendimiz’in bir hadis-i şerifi şöyle anlatır: “Allah ile öyle bir zamanım olur ki, o anda araya ne bir Hakk’a yakın melek, ne de bir peygamber girebilir.”
     
     Hadis-i şerifte geçen peygamber, Resulullah’ın insani tarafıdır.
     
     Diğer bir hadiste, Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyorlar:
     
     “Rabbimi, güzel bir delikanlı (şab-ı emred) şeklinde gördüm.”
     
     Bu, tıfl-ı mâni demektir. Yaratan’ın, o biçimde tecellisidir.
     
     İlim sahibine gereken, mânâ çocuğu denilen insanlığın gerçeğini anlamaktır. Cisim âleminden geçip ruhani âleme ermektir. Orası, sır âlemidir. Orada Allah’ın zatından başka bir şey yoktur. Orası, sonsuz bir sahradır. Tıfl-ı mâni, orada uçar. Acaip ve garip şeyler görür, fakat onlardan haber vermek mümkün olmaz. Orası, kendi varlıklarından fena bulan tevhid ehlinin makamıdır.
     
     İsa Peygamber der ki:
     
     “İnsanın Melekut âlemine geçmesi için, iki kere doğması gerekir. Ki, kuşlar da iki defa doğar.”
     
     Kuş ilk doğduğunda bir yumurtadan ibarettir. Bir kez daha doğup o kabuktan çıkamazsa, hiçbir zaman uçamaz.
     
     Bu sözden kastedilen, ruhani olan mânâ âleminin doğmasıdır. O, insanın gerçek yeteneğinden gelir. Bu da insanın sırrıdır. Onun varlığı ve ilgileri, şeriat ve hakikat ilminin birleşmesinden doğar. Çünkü yavru, iki suyun bir araya gelmesinden oluşur. “Biz insanı karışık sudan yarattık, onu tecrübe ederiz,” ayeti buna işarettir.
     
     
     Abdülkadir Geylani Hazretleri
     Sırrü’l Esrar’dan

Top