Muridan
Meşhur Sûfîler, Ebû Turab Nahşebî (k.s)

Meşhur Sûfîler, Ebû Turab Nahşebî (k.s)

Ebû Turâb künyesiyle ve Nahşebî nisbesiyle meşhur olmuştur. Doğum yeri ve târihi bilinmemektedir. 859 (H.245) senesinde Basra civârında vefât etti. Çölde vefat ettiği ve vücudu yırtıcı hayvanlar tarafından parçalandığı da söylenir.

 İbnü’l-Cellâ, “Altı yüz şeyhin sohbetinde bulunmuş, fakat dördü gibisini görmemiştim; bunlardan birincisi Ebû Turâb idi” demişti. Ebû Turâb, “Fakirin gıdası, bulduğu,elbisesi vücudunu örten, meskeni konakladığı yerdir” demiştir.

 Ebû Turâb, “Kul bir amelde samimi (ve sâdık) olursa daha onu işlemeden zevkini tadar, bu amelde bir de ihlâslı oldu mu onu işlerken de zevk ve lezzet bulur” demiştir.

 Ebû Turâb Nahşebî, “Müridlerinde hoşa gitmeyen bir hâl gördü mü, derhal cehd ve gayretini artırır, tevbesini yeniler ve: Bunlar hoş olmayan bu duruma benim uğursuzluğum sebebiyle, sürüklendiler. Çünkü, Aziz ve Celîl olan Allah, şüphe yok ki: ‘Bir kavim kendinde bulunan meziyetleri değiştirmedikçe Allah onları değiştirmez.’ (Ra’d, 13/14) buyurmuştur” demiştir.

 Ebû Turâb; müridlerine, “Sizden hanginiz yamalı hırka giyer ve Mescidde ve tekkede işsiz güçsüz oturursa dilencilik yapmış olur. Mushafı yüzünden okuyan veya halk işitsin, diye Kur’an okuyanlar da dilencilik yapmış olur” (dilencilik ise iyi bir şey değildir) derdi. Yine Ebû Turâb derdi ki: “Benimle Allah arasında bir ahid var, buna göre elimi harama uzatmayacağım, uzattığım zaman elim kısalacak ve harama ulaşmayacaktır.”

 Ebû Turâb, üç günden beri aç olan müridlerinden bir sûfînin karpuzun kabuğuna el uzattığını gördü ve; “Nasıl olur da elini karpuz kabuğuna uzatırsın? Artık senin tasavvuf yolunda bulunman uygun olmaz, git pazarda para kazan, oradan ayrılma” dedi.

 Ebû Turâb Nahşebî anlatıyor: “Bir defa hariç, nefsimin hiç bir arzusu olmamıştı. Sefer esnasında bir kere canım ekmek ve yumurta istemişti Orada bulunan bir köye saptım, adamın biri aniden üzerime atıldı ve yakama yapışarak; soyguncularla bu da vardı, dedi. Sonra beni yere yatırdılar ve yetmiş kırbaç vurdular. O sırada halime vâkıf olan bir sûfî feryat etmeye başladı: Ne yapıyorsunuz? Bu Ebû Turâb Nahşebî’dir, dedi. Bunun üzerine beni salıverdiler ve özür dilediler. İçlerinden bir zat beni evine götürdü ve (tesadüf bu ya) sofraya ekmek ve yumurta getirdi. Nefsime dedim ki: Yetmiş sopa yedikten sonra arzuna nail oldun.

Top