"Hayırlı mal, Allah yolunda harcanan maldır." buyurmuş, daha Mekke'den Medine'ye gelir gelmez, Neccaroğulları'ndan bir arsa satın almış, vakfederek üzerine mescid yapılmasını sağlamıştır.
İlahi bir lütuf olarak, müslüman bir insanın manen ömrünün uzaması, ikinci bir ömür yaşaması mümkündür.
Vakıf, "Menfaati kullara ait olmak üzere, bir şeyi Allah'ın mülkü hükmünde kabul ederek, temlik ve temellükten ebediyyen alıkoymaktır." diye tarif edilir. Yani bir malın aslının korunması kaydıyla, gelirinin Allah yolunda sarfedilmesi demektir. Vakıf, temeli İslam Hukuku'na dayanan bir sosyal yardımlaşma kurumudur.
Bilindiği gibi, İslam medeniyeti Kur'an-ı Kerim'e ve hadisi şeriflere dayanır. İnsanî yaşayış bakımından en mükemmel örnek Hz. Peygamberimiz (s.a.v.)'dir. Bu açıdan, Rasulüllah'ın günlük yaşayışı, davranış ve tatbikatı büyük önem arzeder. Vakıf konusunda da, ilk örnek Hz.Peygamberdir. Çünkü O, "Hayırlı mal, Allah yolunda harcanan maldır." buyurmuş, daha Mekke'den Medine'ye gelir gelmez, Neccaroğulları'ndan bir arsa satın almış, vakfederek üzerine mescid yapılmasını sağlamıştır. Hicretin 3. yılında kendisine ait yedi parça hurma bahçesini vakfedip, gelirini, İslam'ı muhafaza için yapılacak faaliyetlerde duyulan ihtiyaçların giderilmesine tahsis etmişti. Fedek'teki hurmalığını erzak ve parası tükenen yolculara, Hayber'deki hurma bahçesini de üçe taksim ederek ikisini Ehl-i İslam'a bir kısmım Ehl-i Beyt'ine, bundan bir şey artarsa onu da fakir muhacirlere bırakmıştır.
"Siz sevdiğiniz mallardan -Allah yolunda- sarfetmedikçe gerçek iyiliğe erişemezsiniz. Her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir." mealindeki Al-i İmran suresinin 92. ayet-i kerimesinin ruhuna uygun olarak, Hz. Peygamberimizin açtığı bu güzel yolu, O'nun değerli ashabı da takip etmişlerdir.
İlahi bir lütuf olarak, müslüman bir insanın manen ömrünün uzaması, ikinci bir ömür yaşaması mümkündür. Vakfetmek suretiyle, Allah yolunda tahsis edilen, insanların faydalandığı bir mülk, bir eser, yaşadığı; Allah'ın kulları da ondan faydalandığı müddetçe, o müslüman yaşıyor demektir. Çünkü bunlar birer sadaka-i cariyedir. Ecir ve sevabı, akan bir su misali sahibine ulaşır. Peygamber Efendimiz: "Bir insan öldüğünde amel defteri kapanır. Ancak sadaka-i cariyesi veya ilmi bir eseri ya da kendisine dua eden hayırlı bir evladı olan kimsenin amel defteri kapanmaz." buyurmuşlardır. (Riyazu's Salihin Trc., III, 5) Hadis-i şerifte geçen sadaka-i cariye ile cami, çeşme, oku!, hastane v.s. yaptırmak, bunları toplumun menfaatine tahsis etmek şeklinde anlaşılmaktadır.
Atalarımız, Rasülüllah (s.a.v.) Efendimizin bu öğütlerini tutmuşlar, bizlere ölümsüz binlerce eser bırakmışlardır. Bize düşen ise: halka hizmet gayesiyle kurulmuş olan bu vakıflara, gereken ilgi ve alakayı göstermek, onları korumak, kollamak, maddi ve manevi yardımlarda bulunmaktır. Eskilere yenilerini ekleyebilirsek, bizler de öldükten sonra onlar gibi amel defterlerimizin kapatılmamasını sağlayabiliriz.
Allah'ın Rasülü (s.a.v.) buyururlar ki: "Olgun bir mü'min sonu cennet oluncaya kadar, hiçbir hayra doymaz, hiçbir hayırdan da geri kalmaz." (Riyazu's Salihin Trc., III, 6)