Muridan
Peygamberimizin (s.a.s) İlk Cuma Hutbesi

Peygamberimizin (s.a.s) İlk Cuma Hutbesi

İbn İshak’ın, Ebû Seleme b. Abdurrahman’dan nakline göre; Peygamberimiz aleyhisselam, ilk Cuma namazını kıldırdığı gün, ayakta dikilerek ardı ardına îrâd ettiği hutbelerinde, Allah’a lâyık olduğu veçhile hamd ve sena¬da bulunduktan sonra, şöyle buyurdu:

  “Ey insanlar! Kendiniz için, önden âhiret azığı olacak şeyler gönderiniz. Elbette, bilirsiniz ki; her biriniz ölecek ve davarını çobansız bırakacaktır!

  Sonra Rabbi, ona tercümansız, perdedarsız olarak:

  ‘Sana Resûlüm gelip emirlerimi tebliğ etmedi mi?

  Ben sana mal verdim, ihsanda bulundum.

  Sen kendin için [âhiret azığı olarak] ne gönderdin? buyuracak.

  O da, sağına soluna bakacak, hiçbir şey göremeyecek!

  Sonra önüne bakacak. Önünde de cehennemden başka bir şey göremeyecek!

  Öyle ise yarım hurma ile de olsa cehennemden kendisini korumaya gücü yeten kimse, hemen o hayır işlesin!

  Onu bulamayan da, güzel bir sözle kendisini korumaya çalışsın.

  Çünkü bir iyiliğe on mislinden yedi yüz misline kadar sevap verilir!

  Selam ve Allah’ın rahmet ve bereketleri üzerinize olsun!”

 

  “Allah’a hamd olsun!

  Allah’a hamd eder ve O’ndan yardım dilerim.

  Nefislerimizin şerlerinden ve kötü amellerinden, Allah’a sığınırız.

  Allah’ın doğru yola ilettiğini hiç kimse saptıramaz!

  Saptırdığını da hiç kimse doğru yola iletemez!

  Şehadet ederim ki: Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur!

  O, birdir; O’nun şerîki yoktur!

  Sözlerin en güzeli, Yüce Allah’ın Kitabıdır.

  Allah kimin kalbini Kur’ân’la süsler ve onu küfürden sonra İslâmiyet’e girdirir, o da Kur’ân’ı insanların sözlerine tercih ederse, işte o kimse felah bulmuş, kurtulmuştur.

  Doğrusu, Kitabullah sözlerin en güzeli, en belâgatlisidir.

  Allah’ın sevdiğini seviniz!

  Allah’ı candan gönülden seviniz!

  Allah’ın kelamından, zikrinden usanmayınız!

  Allah’ın kelamından, kalbinize kasvet ve darlık gelmesin!

  Çünkü Allah’ın kelamı, her şeyin üstününü ayırıp seçer, amellerin hayırlısını, kulların seçkinlerini, kıssaların iyisini zikreder.

  Helal ve haram olan her şeyi beyan eyler.

  Artık Allah’a ibadet ediniz ve O’na hiçbir şeyi şerik koşmayınız.

  O’ndan gereği gibi sakınınız.

  Dilinizle söylediğiniz güzel sözlerinizle Allah’ı tasdik ve ikrar ediniz.

  Allah’ın ihsan ettiği rahmetle, aranızda sevişiniz.

  Muhakkak biliniz ki: Allah, ahdinin bozulmasına gazap eder.

  Selam olsun sizlere!”(1)

 

  Peygamberimiz aleyhisselamın, Beni Salim mescidinde Cuma günü irad buyurduğu hutbe olmak üzere, Saîd b. Abdurrahman el-Cumahî’den nakledilen hutbede de şöyle buyrulmuştur:

  “Hamd, Allah’a mahsustur.

  Ben, O’na hamd eder, O’ndan yardım, yarlıganmak ve hidayet dilerim.

  O’na iman ederim, inanmazlık etmem.

  İnanmazlık edenlere de düşmanlık ederim.

  Ben Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığına, O’nun bir olduğuna, şerîki ve nazîri olmadığına, Muhammed’in de O’nun kulu ve resûlü olduğuna şehadet ederim.

  Allah, onu peygamberlerin gelmesinin kesildiği, ilmin azaldığı, insanların sapkınlığa düştüğü, zamanın kesintiye uğradığı, Kıyametin kopma ve âlemin sona erme zamanının yaklaştığı bir sırada, tam bir hidayet, tam bir nur, tam bir öğüt olan Kur’ân’la göndermiştir.

  Allah’a ve Resûlüne boyun eğen, muhakkak doğru yolu bulmuştur.

  Allah’a ve Resûlüne karşı gelen de, azgınlık ve taşkınlığa, sapkınlıktan sapkınlığa düşmüştür.

  Size Allah’tan korunmayı tavsiye ederim.

  Zaten bir Müslümanın, bir Müslümana en hayırlı tavsiyesi de, onu ahirete isteklendirmesi, ona Allah’tan korunmayı emretmesidir.

  Allah’ın sizi sakındırdığı şeylerden sakınınız!

  Bundan daha üstün ve hayırlı bir öğüt, bundan daha üstün ve hayırlı bir hatırlatma yoktur.

  Rabbinden korkarak, ürpererek ibadet eden kimse için, Allah’tan korunmak, istediğiniz ahiret mut­luluğu için en güvenilir bir yardımdır.

  Kim gizli ve açık her işinde Allah’ın hoşnutluğunu gözeterek Allah’la arasını düzeltirse, dünyada onun adı hayırla anılır.

  Öldükten sonra da, bu, kendisinden önce göndermiş olduğu hayra muhtaç bulunduğu bir zamanda kendisine azık olur.

  Bunun dışındaki işlerden uzak uzak kaçmayı, onlarla kendi arasında uzun mesafeler olmasını ister.

  Allah, azabından sizi korkutur.

  Allah, kulları hakkında çok esirgeyici ve merhametlidir.

  Sözünü doğrulayan, vaadini yerine getiren Allah’a andolsun ki; bundan cayma yoktur!

  Çünkü Yüce Allah: ‘Benim katımda söz değiştirilmez. Ben, kullara zulümkâr da değilim’ [Kâf, 29] buyuruyor.

  Şimdiki ve gelecekteki işlerinizde gizli ve açık yaptıklarınızdan dolayı Allah’tan korununuz!

  Kim Allah’tan korunursa, Allah onun günahlarını örter, ecrini de büyütür.

  Allah’tan korunan büyük bir kurtuluşa ermiştir.

  Allah’tan korunmak, insanı Allah’ın azap ve gazabından korur.

  Allah’tan korunmak, yüzleri ağartır, Rabbi hoşnut eder, dereceyi yükseltir.

  Nasibinizi alınız!

  Allah katında ifratlı olan hareketlerde bulunmayınız.

  Allah doğruları da, yalancıları da bilsinler diye size Kitabını ve yolunu açıkça öğretmiştir.

  Allah’ın size ihsan ettiği gibi, siz de ihsanda bulununuz.

  Allah’ın düşmanlarına düşman olunuz.

  O’nun yolunda, gereği gibi cihad ediniz!

  Sizi, O seçip, Müslümanlar diye adlandırdı ki; helak olan açık delillerle helak olsun, sağ kalan da açık delillerle sağ kalsın.

  Allah’tan başkasında kuvvet ve kudret yoktur.

  Allah’ı anmayı çoğaltınız.

  Bu günden sonrası için çalışınız.

  Kim Allah’la arasını düzeltirse, Allah da onun insanlarla arasını düzeltir.

  Çünkü Allah, insanlar üzerinde hükmünü yürütür.

  İnsanlar ise Allah üzerinde hükümlerini yürütemezler.

  Allah, insanlar üzerinde tasarruf eder.

  İnsanlar ise Allah üzerinde tasarruf edemezler.

  Allah en büyüktür. Büyük olan Allahtan başkasında kuvvet ve kudret yoktur.”(2)

 

  Peygamberimiz aleyhisselam, Cuma namazını kıldıktan sonra, devesine bindi.(3) Devenin yularını da devenin başına doladı.(4)

  Yine, Peygamberimiz aleyhisselam önde, Hz. Ebû Bekir arkasında, Neccar oğullarının eşrafı da çevresinde olduğu halde, Medine’nin içine doğru hareket ettiler.(5)



  (1) İbn İshak-İbn Hişam, Sîre, II, 146 vd; Beyhakî, II, 524 vd; Ebû’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, III, 214.
  (2) Taberî, Târih, II, 255 vd; Kurtubî, Tefsir, XVIII, 98 vd; Ebû’l-Fidâ, III, 213; Diyarbekrî, Târîhu’l-Hamîs, I, 339 vd.
  (3) Taberî, II, 256; Mes’udî, Murûcu’z-Zeheb, II, 285.
  (4) Taberî, II, 256.
  (5) İbn Sa’d, Tabakâtü’l-Kübrâ, I, 235.

Top