Tasavvuf düşüncesinde, yer yüzündeki güzellikler Allah´ın cemal sıfatının tecellisidir.
Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla
De ki: "O, Allah'tır, bir tektir. Allah Samed'dir. (Her şey O'na muhtaçtır, o, hiçbir şeye muhtaç değildir.) Ondan çocuk olmamıştır (Kimsenin babası değildir). Kendisi de doğmamıştır (kimsenin çocuğu değildir). Hiçbir şey O'na denk ve benzer değildir." İhlas Suresi
***
İhlas Suresinin Tefsiri
1. İhlâs sûresi, İslâm'ın esası olan tevhîd (Allah'ın birliği) ilkesini özlü bir şekilde ifade ettiği ve Allah Teâlâ'yı tanıttığı için Hz. Peygamber tarafından Kur'an'ın üçte birine denk olduğu ifade buyurulmuştur. Kelâmın akışı ve konunun Allah'ın nesebini (hangi soydan geldiğini) soranlara verilen cevapla ilgili olması dikkate alındığında birinci âyetteki "O" diye çevirdiğimiz "hüve" zamirinin Allah'a ait olduğu açıkça anlaşılır. Allah ismi, varlığı ezelî, ebedî, zarurî ve kendinden olan, her şeyi yaratan, her şeyin mâliki, mukadderatının hakimi, her şeyi bilen ve her şeye kadir olanYüce Mevlâ'nın isimlerinin en başta gelenidir. (bk. Bakara 2/255)
Müfessirler bu sûrede ağırlıklı olarak Allah'ın birliğini ifade eden "ahad" terimi ile var oluş bakımından kimseye muhtaç olmadığını anlatan "samed" terimi üzerinde durmuşlardır. "Tektir" diye çevirdiğimiz "ahad" kelimesi, "birlik" anlamına gelen vahd veya vahdet kökünden türetilmiş bir isimdir. (Ebû Hayyân, VIII, 528) Sıfat olarak Allah'a nispet edildiğinde O'nun birliğini, tekliğini ve eşsizliğini ifade eder; bu sûrede doğrudan doğruya, Beled sûresinde (90/ 5,7) dolaylı olarak Allah'a nispet edilmiştir; bu anlamıyla tenzihi veya selbî (Allah'ın ne olmadığını belirten) sıfatları da içerir. Nitekim devamındaki âyetler de bu mânadaki birliği vurgular. Bu sebeple "ahad" sıfatının bazı istisnalar dışında Allah'tan başkasına nispet edilemeyeceği düşünülmüştür.
Aynı kökten gelen "vâhid" ise "bölünmesi ve sayısının artması mümkün olmayan bir, tek, yegâne varlık" anlamında Allah'ın sıfatı olmakla birlikte Allah'tan başka varlıkların sayısal anlamda birliğini ifade etmek için de kullanılmaktadır. Türkçe'de de "bir" (vâhid) ile "tek" (ahad) arasında fark vardır. "Bir", genellikle "aynı türden birçok varlığın biri" anlamında da kullanılır."Tek" ise "türdeşi olmayan, zâtında ve sıfatlarında eşi benzeri olmayan tek varlık" mânasına gelir.
İşte Allah, bu anlamda birdir, tektir. Ahad ile vâhid sıfatları arasındaki diğer farklar ise şöyle açıklanmıştır: Ahad, Allah'ın zâtı bakımından, vâhid ise sıfatları bakımından bir olduğunu gösterir. Ahad ile vahidin her biri "ezeliyet ve ebediyet" mânalarını da ihtiva etmekle birlikte, bazı âlimler ahadı "ezeliyet", vahidi de "ebediyet" mânasına tahsis etmişlerdir. Allah'ın sıfatı olarak her ikisi de hadislerde geçmektedir
2. "Samed" kelimesi "herkesin kendisine ihtiyacını arzettiği, fakat kendisi kimseye muhtaç olmayan" anlamına gelir. (Râgıb el-İsfehârn, Müfredata'İ-Kur'ân, "smd" md)
Sûredeki bağlamına göre samed, "var oluş bakımından kimseye muhtaç olmayıp her şeyin varlık ve devamını kendisine borçlu olduğu vâcibu'l-vucûd" demektir. Buna göre samed kelimesi doğrudan doğruya ahad isminin açıklamasıdır; daha sonra gelen "doğurmamış ve doğmamıştır" mealindeki âyet de samed isminin açıklamasıdır. Taberî, "samed"i, "kendisinden başkası ibadet edilmeye layık olmayan tek mâbûd" olarak tanımlamıştır. (XXX, 222) Kur'ân-ı Kerîm'de sadece burada geçen "samed" ismi başta "esmâ-i hüsnâ" hadisi olmak üzere (bk. Tirmizî, "Da'avât", 83) bazı hadislerde de yer almıştır. (meselâ bk. Buhârî, "Tefsir", 112; Tirmizî, "Da'avât", 64)
3. Allah Teâlâ'nın noksan sıfatlardan münezzeh olduğunu ifade eden bu âyet, "samed" isminin açıklaması olup, Allah'a evlât nispet edenleri ve soy kavramına giren her şeyi; meselâ, "Mesîh Allah'ın oğludur" diyen Hıristiyanların (Tevbe 9/30) ve meleklerin Allah'ın kızları olduğunu söyleyen (En'âm 6/100) müşriklerin bu iddialarını reddeder. Zira çocuk, eşin olmasını gerektirir; eş de çocuk da ihtiyacı karşılamak için istenilen varlıklardır; Allah ise ihtiyaçtan münezzehtir, ezelî ve ebedîdir. Eşleri de çocukları da O yaratmıştır; yarattığı şeylere muhtaç olması ise imkânsızdır. (bk. En'âm 6/101)
Âyetin, "O, doğmamıştır" mealindeki ikinci cümlesi Allah Teâlâ'nın doğum veya sudur yoluyla bir ana veya babadan, bir asıldan meydana gelmediğini ifade eder. Çünkü doğan her şey sonradan olur; oysa Allah kadîm ve ezelîdir, yani varlığının başlangıcı, evveliyatı yoktur.
4. Bu âyet hem ilk âyetin açıklaması hem de bütünüyle sûrenin bir özeti mahiyetinde olup Yüce Allah'ın zâtında, sıfatlarında ve fiillerinde hiçbir dengi ve benzeri bulunmadığını ifade eder. Kendisinden başka var olan her şeyi O yaratmıştır. Bu sebeple yarattıklarının O'na denk olması mümkün değildir. Nitekim bu durum muhtelif âyetlerde ifade buyurulmuştur. (meselâ bk. Nahl 16/17-22; Şûra 42/11)
İhlâs Sûresinin, Kur'an'ın üçte birine denk olduğuna dair yukarıda geçen hadisi yorumlayan âlimlerden bir kısmı, bu denkliği sûreyi okumanın sevabı, bir kısmı da konusu ve mânası yönünden değerlendirmişlerdir. İkinci görüşe göre sûre, Kur'an'ın üç temel konusundan ilki olan tevhidle alâkalı olup bu sûrenin anlamını iyice kavrayan ve itikadını bu sûrenin öğretisi yönünde oluşturan bir kimse Kur'an'ın tevhid ve akaid bölümünü de kavrayıp benimsemiş olur. Gazzâlî Cevâhiru'l-Kur'ân isimli eserinde (s. 4748) özetle şu hususlara işaret eder:
Kur'an'daki bilgiler ana hatlarıyla Allah hakkında bilgi (ma'rifetullah), âhiret bilgisi ve doğru yol bilgisi olmak üzere üçe ayrılır. İhlâs sûresi bunlardan ilkini, yani ma'rifetullah ve tevhid konusunu ihtiva etmektedir. Kur'an'daki diğer hükümler bu sûredeki tevhid temeline dayandığı için sûre Kur'an'ın üçte birine denk görülmüştür.
(bk. Diyanet, Tefsiri, Kur’an Yolu:V/689-692.)
***
Eğer, yerde gökte Allah'tan başka tanrılar olsaydı, o ikisi de mutlaka fesada uğrardı. Arşın Rabbi o Allah, onların nitelendirmelerinden yücedir, uzaktır. Enbiya Suresi 22
***
De ki: Gökleri ve yeri yoktan var eden, yedirdiği halde yedirilmeyen Allah'tan başkasını mı dost edineceğim! De ki: Bana müslüman olanların ilki olmam emredildi ve sakın müşriklerden olma! (denildi). Enam Suresi 14.
***
Allah Teâlâ, Resûlüllah (s.a.v)’e tabi olmayı, onu sevmeyi, kendine tabi olma ve sevme derecesine yükseltmiştir. “(Resûlüm!) De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın… Al-i İmrân, 2/31
***
Tasavvuf düşüncesinde, yer yüzündeki güzellikler Allah´ın cemal sıfatının tecellisidir.
***
İnsanlar arasında, Allah'ı bırakıp, O'na koştukları eşleri tanrı olarak benimseyenler ve onları, Allah'ı severcesine sevenler vardır. Müminlerin Allah'ı sevmesi ise hepsinden kuvvetlidir. Zalimler azabı gördükleri zaman, bütün kuvvetin Allah'a aid bulunacağını ve Allah'ın azabının şiddetli olduğunu keşke bilselerdi! Bakara Suresi 165
***
Peygamber Efendimiz:
"Birbirinize haset etmeyiniz. Alış verişte birbirinizi aldatmayınız. Birbirinize dargın durmayınız ve birbirinizden yüz çevirmeyiniz. Birbirinizin bitmek üzere olan pazarlığını bozmayınız. Allah'ın kulları kardeş olunuz. Müslüman, Müslüman'ın kardeşidir, ona zulmetmez, onu yardımsız bırakmaz, ona hor bakmaz." buyurmuş, sonra da üç defa göğsüne işaret ederek:
"Takvâ işte buradadır, Bir kimsenin kötü olabilmesi için Müslüman kardeşini hor görmesi yeter. Müslüman'ın Müslüman'a kanı, malı, ırzı haramdır" (Müslim,Birr,10) buyurmuş ve Müslüman'ı hor görmenin ne kadar kötü bir davranış olduğunu bildirmiştir.
***
Ebu Zerr (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘Nerede olursan ol! Allah’tan kork! Yaptığın kötülüğün arkasından bir iyilik yap ki bu onu yok etsin. İnsanlara karşı güzel ahlakın gereğine göre davran!’ buyurdu.” Tirmizi 2053
***
Ey insanlar! Doğrusu Biz sizleri bir erkekle bir dişiden yarattık. Sizi milletler ve kabileler haline koyduk ki birbirinizi kolayca tanıyasınız. Şüphesiz, Allah katında en değerliniz, O'na karşı gelmekten en çok sakınanızdır. Allah bilendir, haberdardır. Hucurat Suresi 13
Bizi sosyal medyada paylaşın: