Hz Ömer (r.a.) devrinde Bizanslılarla yapılan muharebede birçok Müslümanla birlikte esir düşmüştü. Bizanslılar, ellerine geçirdikleri esirlere önce Hiristiyanlık telkini yapar, kabul ettiği takdirde serbest bırakırlar, aksi halde çeşitli işkencelerle öldürürlerdi.
Abdullah bin Huzafe’nin, Sahabenin ileri gelenlerinden biri olduğunu öğrenen Kral, ona ayrı bir ehemmiyet veriyor, Hıristiyanlığı kabul etmesi için devamlı telkinler yaptırıyordu. Fakat Abdullah bin Huzafe bu tekliflerin hiçbirisi ne kulak asmıyor, kelime-i şehadeti haykırmaya devam ediyordu. Kral henüz ümidini kesmemişti. Hz. Peygamberin yakın arkadaşlarından birisinin Hıristiyanlığı kabul etmesi, günden güne yayılarak, Bizans’ı tehdit eden Müslümanlı arasında bir panik meydana getirecek ve Hıristiyanlık alemi için büyük bir muvaffakiyet olacaktı. Onun için Kral, Hz. Abdullah’ın Hıristiyan olması halinde kavuşacağı dünyalıkları durmadan arttırıyor, yeni yeni tekliflerde bulunuyordu.
En sonunda şöyle bir teklifte bulundu:
“Hıristiyan olmayı kabul ettiğin takdirde, kızımı verir, seni saltanatıma ve nülküme ortak ederim.”
İslam imanını bütün varlığına sindirmiş olan Hz. Abdullah, izzetle haykıraak şu cevabı verdi:
“Değil bütün Bizans topraklarını, Arap ve Acem topraklarını da versen, bir an olsun, dinimden dönmem!”
Kral, “Öyle ise öldürüleceksiniz” dedi.
Hz. Abdullah ise, “Buna gücünüz yetebilir. Ama imanımı kalbimden çıkarıp atamazsınız diye cevap verdi.
Sonra Hz. Abdullah çarmıha gerildi ve okçular devamlı olarak, ellerine ve ayaklarına yakın yerlere ok yağdırdılar. Bu arada yine Hıristiyanlık telkinlerine devam ediliyordu. Aynı zanıanda, bir kazan su kaynatılmış ve Hıristiyan olmalı reddetmiş olan diğer Müslümanlardan birisi getirilmiş, kazana atılmak üzere bekletiliyordu. Derken o Müslüman kaynar suya atıldı. Etrafta bulunanlar ve Hz Abdullah yanan kemik cızırtılarını duydular. Sonra kazanın yanına Hz. Ahlullah getirildi.
Bu esnada Hz. Abdullah ağlamaya başladı: İmparator, Hz. Abdullah’ın korkusunlan ağladığını zannederek, tekrar Hıristiyan olmasını teklif etti. Hz Abdullah gine tekliflerini reddetti.
Kral, “O halde niçin ağlıyorsun ” diye sordu. Bu soruya Hz. Abdullah’ın cevabı şu oldu:
“Ben korkumdan ağlamış değilim. Biz Müslümanlar Allah yolunda ölümden korkmayız. Benim ağlamamın sebebi şudur ki, ‘Başımdaki saçlarım adedince canlarım bulunsa da, onlardan her biri böyle Allah yolunda ölüme gitse,’ diye düşündüm ve böyle bir düşünce beni ağlamaya sevk etti.”
İslam izzetinin müşahhas bir timsali olan Hz. Abdullah’ın bu sözleri karşısınla Kral yeni bir teklifte bulundu:
“Başımdan öpersen, seni serbest bırakacağım.”
Bizans saltanatına ortaklık teklifi karşısında bile imanından fedakarlık göstermeyen Abdullah, bir Hıristiyanın başından nasıl öperdi. Şöyle mukabil bir teklifte bulundu:
“Burada bulunan bütün Müslüman esirleri serbest bıraktığın takdirde dediğini yaparım.”
Hz Abdullah Kralın başını öpmeye giderken şöyle düşünüyordu:
“Bu adamın, Allah’ın düşmanlarından birisi olduğuna inanıyorum. Bunun başını ise, ancak Müslüman kardeşlerimi serbest bırakacağı için öpüyorum.”
Hz. Abdullah, impatorun başını öptü ve o da sözünde durarak 80 Müslüman esiri serbest bıraktı.
Abdullah bin Huzafe’nin imanından gelen izzet ve fedakarlığı 80 Müslünıanın kurtarılmasına ve daha nicelerinin imanının kurtulmasına vesile olmuştu.
Esirlerle birlikte Medine’ye dönen Hz. Abdullah, Hz. Ömer tarafından karşılandı. Hz. Ömer, Abdullah’ı tebrik etti ve orada bulunan Müslümanlara hitaben, “Abdullah, Kralın başından öperek 80 Müslüman kardeşimizin kurtuluşurıa vesile olmuştur. Onun için, Abdullah’ın başından öpmek her Müslümana bir vazıfedir. İşte ilk önce ben öpüyorum” dedi ve başından öptü.
Müslüman olduktan sonra Resulullahla birlikte bütün savaşlara katılan Abdullah bin Huzafe, bir ara Peygamberimiz tarafından 50 kişilik bir seriyyenin kumandanlığına da getirilmişti.
Hz. Peygamber’in mektubunu İran Kisrasına götüren de o idi. Perviz adındaki Iran Kisrası Hz. Peygamber’in mektubunu yırtmıştı. Bunu haber alan Resulullah da, “Ya Rab! O nasıl mektubumu parçaladı ise, sen de onu ve onun mülkünü parça parça et!” demiş ve ilave etmişti: “Bundan başka kisra gelmez.”
Bir müddet sonra, Perviz’in oğlu Şirviye, babasını hançerle paralamış ve Sa’d bin Ebi Vakkas da (r.a.) onun saltanatının altını üstüne getirmişti.
Sağlığında Hz. Peygamberin ihbarının çıktığını gören Abdullah bin Huzafe, Hz. Osman devrinde Mısır’da vefat etti. Allah ondan razı olsun.