Muridan
Hz. Ömer'in Heyecanı

Hz. Ömer'in Heyecanı

Hz. Ömer der ki: “Müslüman olup da dövülmeyen, dövmeyen bir kimse görmedim. Ancak, benim payıma bunlardan hiçbir şeyin düşmediğini gördüm. Kendi kendime: ‘Müslümanlar musibete uğrarlarken, ben musibete uğramamak istemem!’ dedim. Müslüman olduğum gece, kendi kendime düşündüm ki: Mekke halkından, Resûlullah (a.s)a düşmanlıkta en azılısı kim ise, gidip Müslüman olduğumu ona haber vereyim!

 

‘Tamam! Ebu Cehil’e haber vereyim!’ dedim.

Sabaha çıktığım zaman, Ebu Cehil’in kapısını çaldım.

Ebu Cehil yanıma çıkıp:

‘Hoş geldin kızkardeşimin oğlu! Ne haber getirdin?’ dedi.

Kendisine:

‘Allah’a ve O’nun Resûlü olan Muhammed’e iman ve kendisinin bildirdiği şeyleri tasdik ettiğimi sana haber vereyim diye geldim' deyince, kapıyı yüzüme çarparcasına kapayıp:

‘Allah seni de, senin getirdiğin haberi de kötü etsin, iyilikten uzak kılsın! (Allah senin de belânı versin! Senin getirdiğin haberin de belâsını versin!) dedi.”

Hz. Ömer, Müslüman olduğunu haber vermek için dayısı Velid b. Mugîre'ye nasıl gittiğini ve nasıl karşılandığını da, şöyle anlatır:

“Evden çıkıp dayıma gittim. Kendisi Kureyşlilerin eşrafından idi. Kapısını çaldım. İçeriden:

Kim o?’ diye sordu.

‘İbn Hattab!’ dedim.

Yanıma çıktı. Kendisine:

‘Benim müşriklikten çıkıp yeni dine girdiğimi biliyor musun?1 dedim.

Dayım bana:

‘Sen gerçekten böyle yaptın mı?’ diye sordu. Ben:

‘Evet, yaptım!’ dedim. Dayım:

‘Sakın yapma!’ dedi. Ben:

‘Yapmış bulunuyorum bile![5][106]

Ey dayım! Ben Allah’a ve Allah’ın Resûlüne iman ettim. Allah’tan başka ilâh bulunmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Resûlü olduğuna şehadet ediyorum.

Sen bunu kavmine böylece haber ver!’ dedim.

Dayım Velid:

‘Kızkardeşimin oğlu! Sen eski işinin üzerinde sebat et! Seni halk kendi halinde bilsin! Er kişi kendi hali üzere sabahlar, kendi hali üzere akşamlar!’ dedi.

Kendisine:

‘Vallahi benim için iş açıkça belli olmuştur!

Sen benim Müslüman olduğumu kavmine haber ver!’ dedim.

Velid:

‘Senin bu işini haber veren ilk kişi ben olmayacağım!’ dedi ve evine girip kapıyı yüzüme karşı kapadı. Kendi kendime:

‘Bu birşey değil!’ dedim.

Kureyş müşriklerinden, başka bir adama gidip kapısını çaldım. İçeriden:

‘Kim o?’ diye sordu.

İbn Hattab!’ dedim.

Yanıma çıktı. Kendisine:

‘Benim müşriklikten çıkıp yeni dine girdiğimi biliyor musun?1 dedim.

‘Sen gerçekten böyle yaptın mı?’ diye sordu.

‘Evet! Yaptım!’ dedim. Bana:

‘Sakın, yapma!’ dedi. Ben:

‘Yapmış bulunuyorum bile!’ dedim.

O da, hemen içeri girip, kapıyı yüzüme karşı kapadı. Kendi kendime:

‘Müslümanlar dövülüyor, ben ise dövülmüyorum.

Müslümanları d övüyorlar, ben ise dövülmüyorum. Beni hiç kimse dövmüyor!’ dedim. Geri döndüm.

Bana, bir adam:

‘Sen Müslümanlığını bildirmek istemiyor musun?’ dedi. Ona:

‘Evet! Bildirmek istiyorum’ dedim.

‘Öyle ise, Kureyşliler Hicr’de oturdukları sırada, sır saklamayı bilmeyen filan adama git! İkinizin arasında gizli kalmasını hatırlat!

Kendisine:

‘Ben müşriklikten çıktım, başka bir dine girdim’ de, yeter. Çünkü, onun sır sakladığı pek azdır’ dedi.”

Abdullah b. Ömer der ki:

“Babam, Müslüman olduğu zaman, Kureyşlilerin en çok söz taşıyanı, en çok söz yayanı kimdir? diye sordu. Kendisine:

‘Cemil b. Ma’meru’l-Cumahî’dir!’ denildi.

Bunun üzerine, babam onun yanına gitti.

Ben de babamın arkasından gittim. Babam ona:

‘Ey Cemil, biliyor musun? Ben Müslüman oldum, Muhammed’in dinine girdim der demez, vallahi Cemil ayağa kalkıverdi.

Acelesinden ridasını sürükleyerek, o önde, babam arkada, gittiler. Ben de babamı takip ettim.

Mescid-i Haram’m kapısına varıldı.

O sırada, Kureyş müşriklerinin ileri gelenleri Kabe’nin kapısı civarındaki toplantı yerinde bulunuyor­lardı.

Cemil, Kabe’nin kapısında ayakta dikilerek, avazının çıktığı kadar:

‘Ey Kureyş cemaati! Haberiniz olsun ki, Ömer b. Hattab dininden çıkmış, başka bir dine girmiştir!’ diyerek bağırdı.

Babam ise:

‘O yalan söylüyor! Ben Müslüman oldum ve Allah’tan başka ilah bulunmadığına ve Muhammed’in Allah’ın kulu ve resûlü olduğuna şehadet ettim!’ deyince, Kureyş müşrikleri babama saldırdılar.

Güneş başlarının üzerinde yükselinceye kadar, babamla Kureyşliler, çarpıştılar.

Sonunda, babam yorulup oturdu.

Müşrikler babamın başucuna dikildiler. Babam onlara:

‘Siz bana istediğinizi yapın! Allah’a yemin ederim ki, biz üçyüz kişi olsaydık, ya biz yenilir, burayı size bırakırdık; ya da siz yenilir, burayı bize bırakırdınız!’ diyordu.

Babam Ömer ile Kureyş müşrikleri bu durumda bulundukları sırada, üzerinde Yemen işi çizgili bir elbise ile nakışlı bir gömlek bulunan, Kureyşlilerden yaşlı bir adam gelip üzerlerine dikildi ve:

‘Nedir bu haliniz?’ diye sordu. Saldırganlar:

‘Ömer dininden çıkmış, başka bir dine girmiştir' dediler. Gelen adam onlara:

‘Bırakın onu kendi haline! Adam kendisi için bir iş (birdin) seçmişse, size ne oluyor? Ne istiyorsunuz siz ondan?!

Adiyy b. Ka’b oğullarının size adamlarını böylece teslim edeceklerini (öldürteceklerini) mi sanırsınız?!

Açılın, dağılırı adamın başından!

Ben onun koruyucusuyum!’ dedi. Vallahi, onlar babamın üzerinden, bir elbisenin soyuluşu gibi, sıyrıldılar, dağıldılar.

Medine’ye hicret ettikten sonra, babama:

‘Ey babacığım! Mekke’de, Müslüman olduğun gün, seninle çarpışan müşrikleri azarlayıp başından dağıtan adam kimdi?’ demiştim. Babam:

‘Ey oğulcuğum! O, Âs b. Vâilü’s-Sehmî idi’ dedi.”

Hz. Ömer, Peygamberimize (a.s):

“Yâ Rasûlallah! İçinde İslâmiyeti açıklamadığım bir küfür meclisi bırakmayacağım!” dedikten sonra Mescid-i Haram’a giderek, müşriklerin oradaki toplantı meclislerinde Müslüman olduğunu açıklamış; Allah’tan başka ilah bulunmadığına ve Muhammed (a.s)ın Resûlullah olduğuna şahadet getir­ince müşriklerin saldırısına uğramış; bu onları, onlar bunu dövmeye başlamış; müşriklerin sayısının çoğaldığı sırada, daha önce kendisini korumaya alan Âs b. Vâil yetişip müşriklerin ellerinden Hz. Ömer’i tekrar kurtarmıştır.

Hz. Ömer:

“Yüce Allah İslâm’ı güçlendirinceye kadar, İslâm uğrunda dövmekten, dövülmekten geri kalmadım!” demiştir.

Ashab-ı Kiramdan Abdullah b. Mes’ud da:

“Ömer’in Müslüman oluşu bir fetih idi. Hicreti bir yardım idi. Halifeliği de bir rahmet idi! Vallahi, Ömer Müslüman oluncaya kadar, Kabe’nin yanında açıktan namaz kılmadık.

O, Müslüman olunca, Kureyş müşrikleriyle dövüştü.

Kendisi, Kabe’nin yanında namaz kıldı, biz de namaz kıldık!” demiştir.

Allah ondan razı olsun!

 


 

Mustafa Âsım Köksal, II/64-75.

 

Top