Öğren, iş yap, ihlâs sahibi ol. Varlığından çık. Halkı kalbinden sil. Sonra Allah de. Öteyi bırak, şaşkınlıklarında kalsınlar, İbrahim (a.s) Peygamber gibi şöyle söyle: “Onların hepsi bana düşman; dostum, ancak âlemlerin Rabb’idir.” (eş-Şuarâ, 26/77)
Bu konuşma Salı günü medresede yapıldı.
Şaban ayı hilâlinin ilk göründüğü gündü. Hicrî 545, Milâdî 1150.
Halk âleminden hicret eyle. Allah'a kul olmayanlara kalpten öfkelen. Halkı bir kuvvet sahibi sandığın süre, yanlarında oturma. Onların kuvvetini sahibine verdiğin an, onlarla olabilirsin; çünkü tevhid ehli oldun. Kalbinden şirk uzaklaştı; halka dön, onlara karış ve sende olan iyi şeyleri onlara dağıt. Halka ilim öğret ve onları Yaratan'ın kapısına ilet.
Havas -seçme kullar- ölüm bilmez; onlar cümle halkı kalpten siler, seçme ve isteme hâlini bırakır. Onların ölümü budur. Bu ölümü benliğinde toplayan için ebedî ve sonsuz bir hayat vardır; her zaman Yaratan'la olurlar. Bu ölüm mânevidir. Herkes kolayca yapamaz. Buna: “Ölmeden evvel ölmek” derler.
Zahirdeki ölüm, bir anlık duraklamadır, baygınlıktır ve uykudur; sonrası ebedî ayıklık. Anlattığımız ölüme ermek dilersen, marifet ve yakınlık tohumunu benliğine ek. Aziz ve Celil olan Hakk'ın eşiğine yat; işte o dem sana rahmet, ve minnet eli gelir; ebedî ve sonsuz hayatla diri kılar.
Nefsin kendine göre yiyeceği vardır. Sır âlemi kendine göre taam alır ve kalp, istidadına göre yer. Herkes varlığına göre kabiliyeti kadar gıda alır. Peygamber (s.a.v) Efendimiz bir hadîs-i şerifinde şöyle buyurur: “Ben Rabb’imin katında gecelerim. Beni yedirir ve içirir.”
Yani, sırrıma mânalar doldurur. Ruhumu ruhanî gıdalarla besler; velhasıl özüme has olan şeyleri yedirir.
Peygamber (s.a.v) Efendimiz, ilk defa kalbi ve kalıbı ile miraca çıktı: Sonra dış varlık yok edildi. Kalbiyle Yaratan'ın katında oldu; hâlbuki kendisi halk arasında dururdu. Hakikaten o büyük Peygamber’e vâris olanlar da aynı hâli taşır; kalplerini Yaratan'a verirler. Onlar ilim ve amelin arasını bulur, ihlâs sahibi olurlar. Ve bildiklerini halka öğretmekten çekinmezler; peygamberler de böyle yapardı.
Ey cemaat! Allah yolunda çalışanların artığını alınız, onların kaplarında kalan şaraplardan içiniz.
Ey ilim iddiasında bulunan, ilmine değer verilmez; çünkü amelin yok. Ameline de değer biçilmez; çünkü ihlâs yok. Çünkü yaptığın işler heykele benzer; ruhu olmayan ceset gibidir. İhlâsın işareti olur. Halkın övgüsüne dönme. Kötü demelerine üzülme. Onların elindekine bakma. Bunlar ihlâsa işarettir. Sana düşen, Yaratan'ın hakkını vermektir. Nimet için değil, sahibi için çalış. Mülk için değil, malik için al. Batılı bırak, hakkı tut. Halkın elindeki kabuktur; Hâlık'ın katında olan ise öz. Ne zaman ki, bu yolda doğruluğun tamam oldu, ihlâsı buldun ve Hakk'ın katında olanı anladın demektir. İşte o zaman bütün özlerin özü sana verilir. Özün özünü, sırrın sırrını, mânaların mânasını anlarsın. Bu kez Hakk'ın gayri cümle eşyadan soyunursun. Bu soyunma kalbe aittir, cesetle ilgisi olmaz. İnsan, yeterlik duygusunu kalpten alır, bu duyguyu ceset veremez. İnsan sırrını halktan kaçırabilir, dış varlığını asla. Kalp gözü mâna âlemlerine bakar, dış yapılara bakmaz. Asıl bakış, halka değil Hakk'a olmalı. Esas mesele, O'nunla olmandır, halkla değil.
Size göre bir gün dünya bitecek. Hakk'ı bulunca da âhireti istemeyeceksiniz. Sanki dünya yok, âhiret yok ve sanki O'ndan gayri her şey boş ve cümle varlık O'nun olmuş.
Allah sevgilileri sevgi nimetini tadarlar. Bu tadı alanlar seçme kullardır. İptilâya uğramayan hâlleri mi kaldı ki? Küffar kılıcı ile şehit düşenler, büyük nimetler alır. Acaba sevgi kılıcı ile şehit düşenler nasıl olur? Ve ne gibi ecir alırlar; tahmin edilemez.
Bak, görmez misin, birçok harap yerler vardır, o yerleri, o yer ehlinin hatası bozmuştur. Hatalar ülkeleri harap eder, ehlini yokluğa gömer. Böylece bir hata işlediğin an bünyen yıkılır. Çünkü orası da bir beldedir. Her ne zaman hata işlersen önce vücuduna bozukluk gelir, sonra dinî varlığına. Hatalar seni kör eder, kötürüm kılar, kulaklarını tıkar, kuvvetin gider, aklına gelmedik çeşitli hastalıklara tutulursun. Hata fakirlik getirir; evin dağılır, dostuna, düşmanına avuç açarsın.
Yazık sana, ey münafık adam! Hakk'ı kandırma. O Aziz'dir, Celil'dir. Bir iş tutarsın, dıştan Hak için olduğunu gösterirsin; hâlbuki değil. Halka gösteriş yapmaktasın ve bozuk hâlini saklayarak onların kapısında bükülmekte ve Rabb’ini unutmaktasın. Yakında dünyadan çıkacaksın, elin boş olacak. Ey iç hastalığına tutulan, şifa ara; bu şifa ancak sâlih kulların yanında olur. Allah'ın iyi kulları senin derdine çare bulur. Onları ara, şifa ilâcını al ve kullan. Onu kullandığın an, sana devamlı afiyet gelecek ve ebedî sağlık bulacaksın. Mânan düzelecek, kalbin sıhhat bulacak, sırrın mânalar taşıyacak, her halvetin Rabb’inle olacak. Bu hâllerde kalp gözlerin açılır; Hak Teâlâ'nın rahmet deryasına o gözle bakarsın; doğrusu erenlerden olursun. O'nun kapısına anlayışla girenler zatından başkasına bakamazlar. Bir kalp ki, onda kötü icatlar yaşar, onun gözü Hakk'a nasıl bakar?
Ey cemaat! Uymayı biliniz, icat çıkarmayınız. Muhalefet iyi sayılmaz; iyisi uysal olmaktır. İtaat ediniz, isyan bayrağı çekmeyiniz. Şirk ehli olmak iyi değildir. İhlâsa sarılınız. Hak Teâlâ'yı birleyiniz ve O'nun kapısından bir an bile ayrılmayınız. Her derdinizi O'na açınız. İhtiyacınızı O'ndan isteyiniz, her yardımı O'ndan dileyiniz. Başkasına, kalpten yardım dileyerek koşmayınız. Her hâlinizde O'na tevekkül ediniz. Başkasına dayanmayınız.
Ve ey seçme kullar! Size gelince; varlığınızı O'na teslim edin. O'nun her tedbirine razı olun. Bir şey istemeyin, O'nu anmakla meşgul olun. Hak Teâlâ geçmiş peygamberlere indirdiği bazı kitaplarda şöyle buyurur: “Bir kimse Beni anmakla uğraşır ve bir şey istemeye zaman ayıramazsa; ona verdiğim, durmadan ihtiyaç beyan edenlerden daha artık olur.”
Bu yüce kelâmı işitmedin mi, ne kadar güzel. Ey O'nu anmakla uğraşan ve kalbini O'nun uğruna engin kılan, vergisine razı değil misin ki, o seninle oluyor. Bu hâli şu kudsî hadîs bize anlatır: “Ben, Beni ananlayım.” Yine buyurur: “Ben, kalbi Benim uğrumda mahzun olanlarla olurum.”
Ey evlat! O'nu anman kalbini O'na yaklaştırır. Ve yakınlık evine girersin, misafiri olursun. Her misafire ikram edilir, bilhassa padişahın misafirine. Ne zamana kadar bu şahı bırakacak, bayağı mülk ve dünya sahipleri ile olacaksın? Yakında onlar ile aran açılacak, mülk ve sahipleri gidecek. Yakında âhireti görürsün ve o zaman sanki dünya hiç yokmuş gibi, âhiret ise sonsuz olur.
Benden kaçmayınız; elimde dünyalık yok. Fakat yanımda çok zenginler var. Onlar hem sizden hem de şarkta, garpta bulunanlardan zengin. Ancak sizi istemem sizin için oluyor; iplerinizi bükmekteyim.
İcatçı olma, Allah'ın dininde olmayan şeyleri yapmaya çalışma. Elinde iki adil şahit olsun; biri Kitap, öbürü de Sünnet. Bunlar seni Rabb’ine ulaştırır. Ama sen bunu anlamadan icat çıkarmaktasın. Elinde iki şahidin var: Biri zayıf aklın, öbürü de şahsî arzun. Şüphesiz bunlar seni ateşe iter; Firavun, Haman ve onların tebaasına katar.
Kaderi hüccet olarak ele alma; bunu kimseye kabul ettiremezsin. Sana en çok gereken ilim mektebine girmek, öğrenmek; sonra amel etmektir. Daha sonra da ihlâs. Bir şey ki, sana lâzım olduğu hâlde gelmiyor, onu ara. Bütün gücünü ilme ve amele harca. İlmini ve amelini dünyaya harcama. Bu gücün, her zaman devam etmez, tükenir. Kuvvetini faydalanacağın şeylere harca.
Bu arada biri kalktı, vecde kapılmıştı. Mevzu dışı sordu:
“Şu gelinin bahtı için ona gerekeni söyle!” Şu cevabı aldı:
“Sevgi şahtan başlar, sonra zifaf.”
Ey evlat! Kendini Hakk'ın rızasına ver. Gayretli ol; O'nun rızasına kavuşursun, senden razı olur. O senden razı olunca sever. Geçim kederini kalbinden at. Allah rızkını gönderir. Bir şey seninse yormadan gelir. Bütün maksatları kalbinden çıkar. Bir gayen kalsın, o da Aziz ve Celil olan Hak. Bunu yaparsan O, her derdine yeter. İstediğin, en çok yarayan şey olmalı. Himmetin dünyaya olursa onunla kalırsın, âhirete olursa âhiretle kalırsın; halkı istersen zaten onlarla berabersin, şayet arzun Hak Teâlâ olursa dünya ve âhirette O'nunla beraber olursun.