Tarikat kelimesi, Arapça bir kelimedir. Bunun çoğulu, “Turûk” veya “Tarâık” olarak kullanılmıştır. Yol, metot, usul, tarz, şekil, san, hayat hikâyesi, bir milletin şereflisi manasına geldiği gibi ayrıca vurmak manasına gelen fiilden türetilmiş bir kelimedir. Bu anlamda tasavvufta kullanılır olmuştur..
Allâh´a (c.c.) sonsuz hamd olsun, Rasûlü´ne (s.a.s.) ve âl ve Ashabına (r.a.) sayısız en tatlı şekilde salât ve selâm olsun.....
Pir Gavsu'l-Azâm (k.s) Hazretleri buyuruyor ki: `Tıb ilmi, beden sağlığına ait bilgileri öğrettiği gibi, Tasavvuf ilmi de kalbin, ruhun kötü huylardan kurtulmasını öğretir.´ ..
Arabi lisanında “fuad” , fariside “dil” olarak ifade edilen ”gönül” insanın özüdür. Gönül tasavvufta kalbin mertebelerinden bir mertebe olup ayet ve hadislerde gönülden bahsedilmiştir. Nitekim sure-i Necm: 11. âyet-i kerîmede “kalb gördüğünü yalanlamadı ”buyurulmuştur. “Ben, yere göğe sığma..
Sanat, ahenk ile kafiyenin; güzel söz ile gözyaşının terkibinden oluşur. İnsanoğlu her şeyde bir sanat güzelliği, bir mükemmellik arar. Fakat tasavvufta sanat dervişin deyneğidir. Biz de Mevlânâ'nın dervişliğini bu değnekten anlıyoruz. ..
Azîz Ziyaretçilerimiz, bu yazımızda mensûbu bulunduğumuz Kâdiri Tarikati Hâlisiye kolu hakkında bilgi verilecektir. Öncelikle, tarikat ve kol terimlerinin kısaca izâhını yapalım: Tarikat kelimesi Arapça bir kelimedir. Bunun çoğulu “Turuk” veyâ “Taraık” olarak kullanılmıştır. Yol, metod, usul, tarz,..
Tasavvufta zikir ve sohbet meclisleri müridin yetişmesinde, maneviyatta yükselmesine sebep olan en önemli meclislerdendir. Mürid, mutlaka bu meclislere iki eli kanda dahi olsa iştirak etmelidir...
Tasavvufta bu hâlete eren kişi her an Efendimiz (s.a.s) ile beraber olma hâlini yaşar. Attığı her adım O’ndan bir iz taşır. Aldığı nefesi O’nunla alır, verdiği nefesi O’nunla verir...
Tasavvufta; bir velinin, yaşadığı zamanın dışına çıkarak daha önce meydana gelmiş hadiselerin yaşandığı döneme gitmesidir...
Genellikle tasavvufta insan aklının önemsenmediği, hatta çoğu zaman küçümsendiği ve aşağılandığı kabul edilir ve bu ön kabulden hareket edilerek tasavvuf ve sûfilik ağır bir şekilde eleştirilir, İslâm toplumlarının geri kalmışlığı buna bağlanır. Bu düşünce elbette ki tartışmaya ve eleştiriye açıktır..