Hadis-i şerif malumdur. Saadet devrinde bir sahabî, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’e gelip sorar: “Kıyamet ne zaman kopacaktır?” diye. Bu soru, bir soru ile karşılık bulur: “Kıyamet günü için ne hazırladın?” (Buhârî, Edeb/96)..
(Ey Muhammed!) biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik. Enbiya-107..
"Bizim sözlerimiz Kitab ve Sünnet'tendir. Bu iki kaynaktan gücünü ve manasını almayan bir sözde değer yoktur." "Ârifin alâmeti nedir?" diye sorulduğunda; "Allahü Teâlâ'yı anmakta gevşeklik göstermemektir." buyurdu...
"Sizden öncekilerin yoluna adım adım, karış karış tabi olacaksınız. Hatta bir kertenkele deliğine girseler siz de gireceksiniz.' Derler: 'Ya Resulullah, Yahudi ve Hıristiyanlara mı uyacağız?' Hz. Peygamber (s.a.s) der: 'Ya kime?' (Tabii onlara uyacaksınız)."İbn Mace, Fiten: 17, nr. 3994..
Mürşid-i kamile intisabın gerekliliği konusuna işaret bir ayet-i kerime şöyledir: Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve sadıklarla beraber olun. (Tevbe, 9/119)..
Onlar öyle bir topluluk ki, aralarında bir akrabalık, alıp verecekleri mal, mülk olmaksızın, Allah için birbirlerini severler. Hem, vallahi şüphesiz onların yüzleri pırıl pırıl nurdur.....
Canım kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayınız. (Müslim, îman 93-94. Ayrıca bk.Tirmizî, Et'ime 45, Kıyamet 56; İb..
Abdülkâdir-i Geylânî hazretleri, Bağdad’daki derslerine ve va’zlarına ara verip, bir müddet yalnızlığı tercih ettikten sonra, tekrar ders, va’z ve fetvâ vermeye başladı. Pek meşhûr oldu. İnsanlar her taraftan onun sohbetine koşuştular. Âlimler, sâlihler toplanmıştı. ..
Din kardeşinin yüzüne söylemekten hoşlanmayacağın şeyi gıyabında konuşman gıybettir...
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) bir hadis-i şeriflerinde: “Bütün Âdemoğulları günahkârdır, günahkârların en hayırlıları ise tövbe edenlerdir.” (İbn Mâce, Zühd, 30) buyurmaktadır...
Şüphesiz ki, Mevlânâ Celâleddin-i Rumî veya diğer tasavvuf büyükleri denilince, İslâm’ı taviz vermeden yaşayan kimseler anlaşılır. Hakiki mutasavvıf bunlardır. Hem şu da kesin olarak bilinmelidir ki, bu tasavvufî hayat Peygamberimizin, sahabîlerin, tâbiînin ve ondan sonra gelenlerin İslâmî yaşayışla..
Manevî semamızın yıldızlarından Bişr-i Hafi, h.150 (m.767) yılında Merv’de doğdu. Merv’in ileri gelen ailelerinden birine mensuptu. Bağdat’ta yaşadı ve h.227 (m.841) yılında burada vefat eyledi...
Aslen Yemenli olan Hz. Üveys, Murad kabilesinin bir kolu olan Karen'e mensuptur. Hangi tarihte doğduğuna dair bir kayda rastlanılamamıştır. Muhadramun'dandır. Muhadram tabiri, hadisçilerin ıstılahına göre hem câhiliye zamanını, hem de Peygamberimizin peygamberlik zamanını idrâk edip de Efendimizi (a..
"Dilini, Allahü teâlânın ismini anmaktan başka işlerle uğraşmaktan ve başka şeyler konuşmaktan koru. Nefsini hesâba çek. İlme yapış ve edebi muhâfaza et. Hak ve hukûka riâyet et. İbâdetten ayrılma. Güzel ahlâklı, merhamet sâhibi ve yumuşak ol. Allahü teâlâyı unutturacak her şeyden uzak dur ve onlara..
Receb ed-Dârî şöyle anlatmıştır: Hicretin 616. yılında, Şam’da Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin oğlu Şeyh Mûsâ’dan dinledim. Şöyle anlatıyordu: Rahmetli babam birgün buyurdular ki: “Bir vakit Berye’ye (çöle) çıkıp orada bir müddet kaldım. İçecek su bulamadığım için çok fazla harâretlenmiştim. ..
İman sahibi, dünyalık adamlar arasında bir garip kişidir. Zâhid olan, âhirette bir zavallı gibidir; çünkü onun arzusu âhiretin güzelliği değildir, efendisidir. İrfan sahibi ise, Zât-ı İlâhîden gayri her şeyi bir yana atar. Bazı iman sahipleri dünyada bir zindan hayatı yaşar. Rızkı dar değildir...