Abdullah şöyle dedi: “Rasûlullâh (s.a.s) bir hasırın üzerine yatıp uyumuş, hasır böğründe iz yapmıştı. ..
Ben dördüncü kat gökte bulunan bir meleğim. Sen ilk dua ettiğin zaman göğün kapılarının gıcırdayıp ses verdiğini işittim...
Rasûlullâh (s.a.s), şaka ve lâtife yapmayı sever, kendisi ile şakalaşılmasından da hoşlanırdı...
Rasûlullâh (s.a.s), özellikle küçük çocuklarla şakalaşırdı. Gerçekten, bunlarla ilgili çok sayıda anı nakledilir. ..
Bir keresinde Ebû Hureyre (r.a): “Ey Allah Rasûlü! Sizin huzurunuzdayken dünya bize hiç geliyor, aklımızın ucundan bile geçmiyor...
Allah Rasûlü (s.a.s.), bazen ev halkı iyice uykuya varınca sessizce yatağından kalkar, Allah’a dua ve niyazla meşgul olmaya başlardı...
O'ndaki Allah sevgisi, ruhunu doldurmuş, daha peygamberliğine tekaddüm eden aylarda inziva hayatında iken halk O'nun için: "Muhammed Rabb'ına âşık oldu" demeye başlamıştı...
Âlemler nûra gark oldu Muhammed doğduğu gece Mü’min, münâfık fark oldu Muhammed doğduğu gece Allah’a hamd olsun… Sonsuz ve sınırsız… Allah’ın en sevgili kulu Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s) Efendimize ve pâk, temiz âl ü ashabına (r.anhüm) sayısız salât ve selam olsun...
Halk arasında; köpeğin uluması, baykuşun ötmesi gibi birtakım hâdiseler uğursuzluk alâmeti olarak addedilmiştir...
Nazar değmesine, Kurân-ı Kerim’de: “O inkar edenler, zikri (Kurân’ı) işittikleri zaman, neredeyse seni gözleriyle devireceklerdi...” (Kalem, 51) âyetinde işaret edilmektedir...
Allah Teâlâ, müminlere hitapla: “Ey iman edenler! Seslerinizi, Nebi’nin sesi üzerine çıkartmayınız...”..
Nakledildiğine göre sahabeden birisi, Hz. Peygamber’e gelerek: “Bizi de gözet, sözlerini anlayabilmemiz için teenni ile konuş” anlamında: “Râ‘inâ ya Rasûlullâh” dedi. ..
Gönül hûn oldu şevkinden boyandım yâ Rasulallah Nasıl bilmem bu nirâna dayandım yâ Rasulallah Ezel bezminde bir dinmez figândım yâ Rasulallah Cemâlinle ferahnâk et ki, yandım yâ Rasulallah Yanan kalbe devasın Sen, bulunmaz bir şifâsın Sen Bulunmaz bir sehâsın Sen, dilersen rûnümâsın Sen Hab..
Medine’de yanlarında kalacak akrabaları veya evleri olmayan kimsesiz, fakir muhacirler burada barındıkları için, buranın sakinlerine “Ashâb-ı Suffa” ya da “Ehl-i Suffa” denilmiştir...
Her kim, terk-i dünyaya gösterdikleri sabır, fakre ünsiyet, istemeyi terk gibi hususlarda onların yolunu takip ederse, her asırda Ehl-i Suffa’ya uymuş, onlar gibi tevekkül etmiş olur...