Buhâri ve Müslim'in, Hz. Câbir'den (r.a) rivayet ettiklerine göre, Câbir şöyle demiştir: «Resûlullah'ın (s.a.s) vefatından üç gün önce işittim ki diyor: «Hiç biriniz Allah'a hüsn-ü zan etmeden ölmesin.» İbn-i Ebî Dünya, 'Hüsn-ü Zan' konusunda aynısını rivayet etmiş ve şunu da ilâve etmiştir: «...Çünkü Allah'a sûi zanlarıyla bir millet helak olmuştur. Allah (c.c.) da onlar için şöyle demiştir: «İşte Rabbinize yaptığınız bu zannınızdır ki sizi helak etti. Neticede hüsrana girenlerden oldunuz.» (Fussilet, 23)
İmam Ahmed, Tirmizi ve İbn-i Mace, Hz. Enes'den (r.a) rivayet ettiklerine göre;
Resûlullah (s.a.s) sekeratta olan bir fencin yanına girdi. Sordu:
— Kendini nasıl görüyorsun?
— Allah'a ümidim var ve günahlarımdan korkuyorum.
Bunun üzerine Resûlüllah (s.a.s) şöyle buyurdu:
— Böyle bir makamda, kulun kalbinde ümid ve korku birleşince Allah, ümid ettiğini verir ve korktuğundan onu emin kılar. O bu şekilden başka ölmez.
Hakîm-i Tirmizi, «Nevadir el-Usul"da Hasan'dan rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
Bana Resûlüllah'tan (s.a.s) şöyle bir hadis ulaştı:
"Rabbiniz:
'Ben kulumun kalbinde iki korku ve iki emniyeti toplamam. Kim (dünyada benden korkarsa, âhirette onu emniyette bırakırım. Kim dünyada benden (azabımdan) eminse, âhirette onu korkuda bırakırım.' buyurdu."
İbn-i Mübarek, İbn-i Abbas'dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
"Adamda ölüm belirtilerini gördüğün zaman, onu müjdeleyin. Ta ki Allah'a hüsnü zan ederken Rabbine kavuşsun. Adam sağlam ise onu korkutun..."
İbn-i Asâkir, Hz. Enes'ten (r.a) rivayet ettiğine göre, Resûlüllah (s.a.s):
«Allah'a hüsn-ü zan etmeden hiçbiriniz ölmesin. Çünkü Allah'a hüsnü zann cennetin fiyatıdır.»
İbn-i Ebi Dünya, İbrahim en-Nahas'tan rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
«Eskiler, ölüm anında kul, Rabbine hüsn-ü zan etsin diye, güzel amellerini ona telkin etmeyi müstehab sayıyordular.»
İbn-i Ebi Şeybe, Musannef de İbn-i Mes'ud'dan rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
«Ondan başka ilâh olmayan Allah'a yemin ederim ki Allah'a hüsnü zan eden herkes, hüsnü zannıyla muamele görür."
İmam Ahmed, Hz. Vâile'den (r.a) rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
Resûlullah'tan (s.a.s) şunu işittim: «Allah, diyor. 'Ben abdimin zannı yanındayım (ona öyle muamele ederim), istediği gibi beni zannetsin.»
İmam-ı Ahmed, Ebû Hüreyre'den (r.a) rivayet ettiğine göre;
Resûlullah (s.a.s) şöyle dedi:
Allah buyurdu ki: "Kulumun zannı gibiyim. İstediği gibi beni zannetsin. İyi zannetse kendisi içindir. Kötü zannetse yine kendisi içindir."
Muâz bin Cebel'den (r.a.) rivayet edildiğine göre; Resûlullah (s.a.s):
- İsterseniz kıyamet gününde ilk evvel Allah'ın mü'minlere ve mü'minlerin Allah'a dediklerini size haber vereyim, buyurdu.
Biz:
— Evet yâ Resûlallah istiyoruz, dedik. Resûlullah buyurdu:
— Allah, mü'minlere, «Bana kavuşmayı ister miydiniz?» buyuruyor. Onlar da:
«Evet, ey Rabbimiz» diyorlar. Sonra Allah soruyor:
«Neden?»
Onlar:
«Senin af ve mağfiretini umuyorduk.» diyorlar. Bunun üzerine Allah:
«Öyle ise mağfiretim size vacip oldu.» buyuruyor.
İbn-i Mübarek, Ukbe bin Müslim'den (r.a) rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
«Kulda Allah'a kavuşma isteğinden daha sevimli hiç bir haslet yoktur.»
İbn-i Ebi Dünya ve Beyhaki, Ebu Ümame'nin arkadaşı Ebu Galip'ten rivayet ettiklerine göre şöyle demiştir:
«Şam'da idim. İnsanların en iyilerinden Kays'lı bir adamın yanına gittim. Ona muhalif bir kardeşi oğlu vardı. O, ona emreder, sakındırır, döver, fakat yine de ona itaat etmezdi. Bu genç hastalandı. Amcasına haber gönderdi. Amcası gelmeyeceğini belirtti. Bunun üzerine ben amcasını yanına götürüp içeri soktum. Başladı ona sövmeye. Ve:
«Ey Allah'ın düşmanı sen değil miydin böyle böyle yapan.» dedi. Genç de şöyle demeye başladı:
— Ey amca, eğer âhirette, Allah işimi anama bıraksa bana ne yapar?
Amcası:
— Vallahi seni Cennete sokar, dedi.
Genç:
— Vallahi Allah bana anamdan daha fazla şefkatlidir, dedi ve ruhu kabzedildi. Amcası onu defnetti. Taşları düzeltirken bir taş düştü... Bunun üzerine kalkıp bekledi.
Dedim:
— Ne yapıyorsun?
Dedi ki:
— Kabri nur ile doldu ve göz alamayacak kadar genişledi...
İbn-i Ebi Dünya, ve Beyhaki, Humeyd'den rivayet ettiklerine göre, şöyle demiştir:
«Kötü bilinen bir kızkardeşimin oğlu vardı. Hastalandı, anasına gönderdim. Sonra anasını ziyarete gittim. Baktım baş ucunda ağlıyor. Oğul:
«Yâ dayı neden anam ağlıyor?» dedi. Ben:
«Seni böyle gördüğü için.» dedim. O:
«Bana acımıyor mu?» dedi. Ben:
«Evet acıyor.» dedim. O:
"İşte, Allah ondan daha fazla bana rahmet eder.» Sonra vefat ettiğinde onu başkasıyla beraber kabre indirdim. Taşları düzeltmeye başladım. Kabrinin içine aktım, göz alamayacak kadar genişti."
Arkadaşıma: «Gördüğümü gördün mü?» dedim. O, «Evet, sana müjde!» dedi.
Humeyd, şöyle demiş: Zannediyorum ki onun bu durumu, sekeratta söylediği bir iki kelimeden dolayıdır.
Kaynak: İmam Celaleddin es-Suyûtî, Kabir Âlemi, s.54-58.