Muridan
Ehl-i Bid'at Tavrından Uzaklaşmak

Ehl-i Bid'at Tavrından Uzaklaşmak

Genellikle itikat kitaplarımızın başında farklı rivayetleri de bulunan bir hadis-i şerifin meşhur olan rivayetiyle Efendimiz (s.a.s):

“… Muhammed’in nefsi kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, şüphesiz benim ümmetim de 73 fırkaya ayrılacaktır. Bunlar, biri müstesna Cehennem’de olacaktır.” Ashab (r.a): “Ey Allah’ın Resulü! Onlar (kurtulan fırka) kimlerdir?” diye sorunca cevaben:  “Benim ve ashabımın yolu üzerinde bulunanlardır” [Tirmizî, Îmân, 18] buyurmuştur.

Peygamber Efendimiz (s.a.s) hadis-i şerifin evvelinde Yahudi ve Hristiyanlar’ın da tıpkı İslam ümmeti gibi çeşitli fırkalara ayrıldığından bahsetmiştir. İtikat ve kelam kitaplarımızda kurtulan fırka “fırka-i naciye”, “ehl-i sünnet vel cemaat” olarak, diğer fırkalar ise ehl-i bid’at fırkaları olarak mütalaa edilmiştir.

Hz. Peygamber’in (s.a.s) kurtulan fırka haricindeki 72 bozuk fırka ifadesindeki bu sayı, ulema tarafından çokluktan kinaye veya bir realite olarak ifade edilerek farklı yorumlar getirilmiş olsa da genel itibarı ile ehl-i sünnetten ayrılan grupların bazı ana dalları olduğuna genel bir kabul vardır denilebilecek bir mahiyettedir. Bu fırkalar Haricilik, Şia, Mutezile, Cebriye, Müşebbihe, Mücessime, Mürcie gibi fırkalardır.

Meselenin ciddiyetini ortaya koymaya herhalde bu hadis-i şerif yeterlidir. Yani İslam adı altında birçok fırkanın ortaya çıkacağını Allah Resulu (s.a.s) bir mucize olarak sağlığında bize haber vermiştir.

Bir şeyin tanımı yapılırken onun benzerlerinden farkı da ortaya konursa, bu tanım daha açıklayıcı olacaktır. İşte bu sebeple “nedir?” sorusu ile beraber “ne değildir?” sorusunun cevabı da önem taşır. Böylelikle bir şeyin ne olduğu ortaya konurken aynı zamanda o şey; benzerlerinden, sahtelerinden, çöldeki seraplar gibi yanlışa sevk edebileceklerinden de ayrılmış olur. İşte bu nedenle ehl-i sünnet tavrının güzelce ortaya konabilmesi için ehl-i bid’at tavrını tanımak, düştükleri tuzakları anlamak da önem arz edecektir.

Fitne dış kaynaklı olsun veya olmasın ehl-i bid’at fırkaları genel görünüm itibarı ile gayri Müslim tavrında değillerdir. Bu cihetle gayri müslümler ile ilişkilerimizden daha farklı, daha hassas, bir yönüyle daha önem verilmesi gereken bir konumda bulunmaktadırlar. Bunun devletlerarası ilişkiler, ehl-i sünnet ulemasının tavrı gibi değişik boyutları bulunan bir mesele olduğu gibi ehl-i sünnet vel cemaatin her ferdini ilgilendiren boyutları da olan bir meseledir. Ferdi boyutu, ehl-i sünnet itikadını akaid eserlerinden öğrenerek ehl-i bid’at itikadına karşı dikkatli ve mesafeli olmak olmalıdır.

Bu fırkalar tarih boyunca oluşmuş, kimisi bir dönem rağbet görebilmiştir. Sonrasında ehl-i sünnet âlimlerinin firasetli bakışlarıyla ve yaklaşımlarıyla kimisi zayıflamış, kimisi tarih sürecinde yok olup erimişleridir. Buna rağmen tutunmayı becerebilenler çıktığı gibi, yok olan veya zayıflayan bazı fırkaların da bir şekilde yeni kimlikleriyle günümüzde ortaya çıktıkları görülmektedir. Bazen de ehl-i bidat tavırları fırka olarak olmasa da bir fikir olarak nev-zuhur (yeni çıkmış, türedi) âlimler tarafından ortaya atılan iddialarda da görülebilmektedir. Hatta yeni türeyen bu bazı fikirler daha eski dönemlerde görülen ehl-i bid’at fırkalarının savunucularını bile hayrete düşürecek mahiyettedir.

Bu fırkaların isimleri, günümüzde ne gibi faaliyetler içinde bulundukları gibi araştırmalar önemli olsa da daha önemli olan husus bu fırkaların özlerinde nerede, nasıl bir mantık ve usül hatasına düştüklerini tespit edebilmektir. Böylelikle ehl-i sünnetin genel yapısı anlaşılmaya çalışılmalı, bu anlayış çerçevesinde ehl-i sünnete karşı yapılabilecek hile desiseleri anlaşılmalı, pratikte ehl-i sünnet içinde oluşabilecek anlaşmazlıkları da bu çerçevede değerlendirip bozuk fırkaların hatalarına düşmeyecek bir biçimde meselelerin hal yoluna bakılmalıdır. O halde konunun daha iyi anlaşılması için bazı önemli ehl-i bid’at tavırlarını, karakteristik özelliklerini ortaya koymak gerekir:

- Sadece Kur’an-ı Kerim ile yetinmek. Öyle ki bu fikri ortaya atanlar bir-iki Kur’an ayetini bildirdikten sonra bu ayetleri bildirmekle yetinmeyip saatlerce bu bir-iki ayet hakkında kendi fikir ve anlayışları doğrultusunda konuşurlar. Böylelikle kendi görüşleriyle çelişirler.

- Hadis-i şerifleri hiçe saymak veya sulandıracak mahiyette umumiyetle reddetmek. Aslında aldattıkları veya aldandıkları husus Hz. Peygamberi (s.a.s) dinde devre dışı bırakmak çabasıdır.

- Sahabe-i Kiram hazeratının yolundan ayrılmak. Onlara dil uzatarak bilinçli veya bilinçsiz bir yönden de dine zarar etmek tavrıdır.  Çünkü Onlar hadis-i şeriflerle övülmüş bir nesildir ve dinin ilk tebliğcileridir. (r.a. ecmain.)

- Ulemanın yolundan ayrılmaktır. Adeta Amerika’yı yeniden keşfeder bir heva ve havayla, daha önce farklı dini ilimlerde uzmanlaşmış ve bunları bize tebliğ etmiş olan âlimlerin çalışmalarını hiçe sayarak cahillikle ve nefislere uyularak dinin kaynaklarına yeni bir yorum getirme tavrıdır. İslam tek dindir. Kimse aslı bozulan dinler gibi İslam’ında bir reform hareketine ihtiyaç duyduğu gafletine düşmemelidir.

- Mezhepleri hiçe saymak tavrıdır. Yukarıda icmalen bahsedilen hususa örnek bir tafsil getirilecek olursa… Mezhepler bu bozuk itikatlı kimselerin dediklerinin aksine Kur’an ve sünnetten kişileri uzaklaştırma tavrı değil, bilakis ciddi bir bilgi birikimi, tahlil, inceleme ve irdeleme ile ilim erbabı olan veya olmayan kimselere sunulmuş çalışmalardır. Ve yine bilakis kişileri Kur’an ve sünnet yolundan sapmalara karşı bir kalkan, ilmi araştırma yapanlar için de sunulmuş uçsuz bucaksız ilim hazinesidir.

- Tekfir hastalığıdır. Bu hastalık aslında kendi kıt anlayışlarının bir alameti olarak ortaya çıkar. Böylelikle Müslümanların birlik ve beraberliği kasıtlı veya kasıtsız hedef alınmış olur. Bu tavır itikadi açıdan tehlikeli olduğu gibi, siyasi olarak yani İslamlaştırma ve tebliğ açısından da yanlış tutumdur.

- Israrla itikadi açıdan günahları küfre (dinden çıkmaya) dâhil etme çabasıdır.

- Allahın (c.c) sıfatlarında aşırıya gitmektir. Yani müteşabih sıfatları dile dolamayıp susmak veya itikat âlimlerinin açıkladığı şekilde kabul etmek gerekmektedir. Bunun aksi, Kur’anın da ifadesiyle hastalıklı bir kalbe sahip olmanın alametidir. (Âli İmran, 7)

- Tevilde aşırıya gidilerek Kur’andaki Enbiya (a.s) kıssalarını -hâşâ- efsane olarak görmek, ahiretteki karşılaşılacak hadiseleri aslından koparacak şekilde görüşler ortaya atmak veya manası yorum götürmeyecek kadar bariz olan zaruratı diniye meselelerini sulandırmak tavrıdır. Yani şekli değil özü bozmaya yönelik sinsi bir harekettir.

- Sloganvari cümleler üretme tavrıdır. Bu sözlerin hakikatten bir payı bulunur ki taraftar bulabilsin. Ama bu sözler dikkatle incelenirse bir kamuflaj aracı olarak kullanıldığı görülecektir.

- Müslümanların birlik ve beraberliğini bozucu, dillendirilmesi düşman sevindirecek kabilde olan meseleleri ısıtarak, ısrarla gündemde tutma çabasıdır.

- Dinin nakil olduğunu unutma tavrıdır. Akıl, keşif, ilham vs. ne olursa olsun bunun gibi şeyler nasların önüne geçmemelidir.

El-hasıl ehl-i sünnet vel cemaat yolu Kur’an, Sünnet, Sahabe-i Kiram, Selefi Salihin, bu yolda bulunan müçtehid imamların çizdiği sınırları dahilinde olan yoldur. Fakat bu ne bir slogan, ne de sözde bir bağlılıktır. Allah (c.c) bizleri ehl-i sünnet yolundan daim ayrılmayan mü’minlerden eylesin.

Top