Hamdun’a, “Bir kimsenin halka öğüt vermesi ne zaman caiz olur?” diye soruldu. O da:
Sûfî zâhidlerden Ebû Salih Hamdun b. Ahmed b. Ammar Kassâr, Nişaburludur. Melâmet Nişabur’da onun vasıtasıyla yayılmıştır. Süleyman Bârûsî ve Ebû Türab Nahşebî’nin sohbetinde bulunmuş, 271/884) senesinde vefat etmiştir.
Hamdun’a,
“Bir kimsenin halka öğüt vermesi ne zaman caiz olur?” diye soruldu. O da:
“(İrşad görevini yapacak başka birisi bulunmayıp) Allah Teâlâ’nın farz kıldığı hususlardan bir farzı kendisinin yerine getirmesi gerektiği kanaatine vardığı veya bidatte mahvolacağından endişe ettiği bir kimseyi Allah Teâlâ’nın kendisi vasıtasıyla bu durumdan kurtaracağını ümit ettiği zaman” diye cevap vermiştir.
Hamdun:
“Bir kimse; nefsinin, Firavn’ın nefsinden daha hayırlı olduğunu zannederse, kibir veya gurur göstermiş olur” demiştir.
Hamdun:
“Şerli insanlar hakkında Padişah (Allah) firaset sahibidir, kanaatine vardığımdan beridir ki Padişahın korkusu kalbimden çıkmış değildir” demiştir.
Hamdun:
“Bir sarhoş gördüğün zaman kendine dön ki aleyhinde bulunup onun gibi günaha dalmayasın” demiştir.
Abdullah b. Münazil, Hamdun’a:
“Bana bir tavsiyede bulun” demiş, o da:
“Gücün yettiği müddetçe dünyevî bir şeye kızmamaya gayret et” demişti.
Hamdun:
“Selefin gidişatına bakanlar kendi kusurlarını ve Allah adamlarının mertebelerinden ne kadar geride bulunduklarını anlarlar” derdi.
Hamdun der ki:
“Kendine ait olduğu takdirde gizli kalmasını arzu ettiğin bir şeyi başkasına ait olunca ifşa etme!”
Kuşeyrî Risâlesi