Muridan
Hz. Peygamberin (s.a.v.) Yüksek Ahlâkı

Hz. Peygamberin (s.a.v.) Yüksek Ahlâkı

İslam dini günden güne dünya üzerine yayılıyordu. Bunda şüphesiz ki bu dini Allah tarafından getiren peygamberin yaşayış tarzının da büyük bir payı vardı. Bir takım din düşmanlarının iddia ettikleri gibi İslam dini kılıç kuvvetiyle yayılmamış bilakis müntesiplerinin emirleri aynen tatbik edişleri ve güzel ahlakları sayesinde yayılmıştır.

 

Peygamber de: ‘Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim’(1) buyurmaktadır. Peygamberin ahlakını soran sahabelere Hz. Aişe validemiz siz Kur’an okumuyor musunuz? Onun ahlakı Kur’an-ı Kerim’in ta kendisidir, demişlerdir. Onu Kur’an zaten övmüş ve onun için şöyle buyurmuştur:  “Muhakkak ki sen en büyük ahlak üzeresin”(2) Peygamberimiz de:

‘Beni Rabbim terbiye etti ve beni ne güzel yetiştirdi.’(3) ve yine ayette sizin için Allah’ın Resulünde uyulması gereken güzel örnekler vardır.(4) diye onun ahlakı öğülmektedir.

İslam dininde beşeriyetin muhtaç olduğu saygı ve sevgi vardır. Müminlerin müminleri sevmeleri, birbirlerine acımaları, diğer canlılara merhamet etmeleri ne kadar güzeldir. Toplumlar şefkatle, merhametle ve birbirlerini sevmekle yaşarlar. Aile bağlarının kuvvetlenmesi sevginin eseridir. Merhameti ve sevgiyi toplumdan çıkaracak olursanız insan cemiyetlerini canavarlaşmış birbirinin kanını emer bir vaziyette görürsünüz. Yine Allah’ın ayetlerindendir ki; “Allah sizlere içinizden eşler yaratmıştır. Birbiriniz arasında muhabbet ve merhamet duygusu vermiştir.” (5) Sevgi ve saygı öyle kıymetli bir varlıktır ki ona asla paha biçilemez. İşte Hz. Muhammed insanlığa bu nimeti vermiştir. Yıllarlardır birbirinin kanını akıtmayı meziyet sanan kabilelerin kalplerini birbirine ısındırmıştır. Milyarların sarf edilmesiyle yapılamayacak olan iki kişinin arasını bulmayı İslam’ın getirdiği sevgi ve sonsuz merhamet ile ta’lif etmiştir. Bu din hayır ve adaleti getirmiştir.

           

            İyilik işleyene on, yetmiş, yedi yüz ve hatta daha fazla sevap alma özelliğini bu din getirmiştir. O Mekke’den Medine’ye göç ettiklerinde erad buyurdukları ilk hutbelerinde şöyle buyurmuşlardır: “Velev ki yarım hurma olsun kendini cehennem ateşinden koruyabilecekse, hemen bu hayrı işlesin. Bunu da bulamazsa güzel sözle kendini kurtarmağa baksın!“ (6)

            Onun yüksek ahlakı içerisinde hak bildiği davasında sebat etmesini görmekteyiz. Peygamberler sabırlı kimselerdir. Halkı Hakka davet ettikleri esnada sıkıntılara maruz kalırlar. Ama hiçbir zaman yılmazlardı. Hz. Peygamber, Kureyşin, amcası Ebu Talib’i korkutmak üzere sıkıştırdığı bir anda, birden bire son desteğini de kaybedeceği endişesiyle yerinden fırlayıp hem amcasına hem de orada oturanlara şu şekilde cevap vermiştir:

“Amca bu işi bırakmam için güneşi sağıma, ayı soluma koysalar vallahi muvaffak olmadan, ya da uğrunda ölmeden onu asla terk etmem.”

Şecaat ve cesarette ona hiç kimse denk olamamıştır. Uhud günü Müslümanların saflarında çatlamalar olduğu sıralardı, etrafında çok az arkadaşı kalmış olmasına rağmen, O bulunduğu yerden bir adım bile gerilememiş, düşmana mukabelede bulunmuştur. Hatta bu savaşta mübarek dişleri bile kırılmıştı. Nitekim Huneyn muharebesinde de ordu kısa bir süre bozguna uğramış ve dağılmıştı. O devesi üzerinde şöyle sesleniyordu: “Ben peygamberim yalan yok, ben Abdülmuttalib’in  oğluyum.” Ahdine sadakat gösterirdi.Düşmanlarla yapılan mucahedelere hakkıyla riayet ederdi. Onun sözünde durmadığı asla görülmemiştir. Mucahedeler devamlı düşmanları tarafından ihlal edilmiş, O bundan sonra gerekli cevapları kendilerine vermiştir.

            Dünya malına asla itibar etmemişti. Zühd ve kanaat sahibi idiler. Bir gün hasır üzerinde uyumuşlardı. Çıplak vücutlarında hasır iz yapmıştı. Bunu gören Hz. Ömer ne olurdu sana yumuşak bir döşek temin etseydik dediklerinde:

“Dünya ile o kadar ilgim yok. Onunla ben bir ağaçla altında bir miktar dinlendikten sonra orayı terk edip giden bir yolcu gibiyimdir” buyurdular. Kibirli değildi, mütevazi idi. Tevazuu severdi. Tevazuu edeni Allah yükseltir. Kibir göstereni alçaltır (7) buyururdu. Af eder ve suçu bağışlardı. Şahsı için kimseden öç almamıştır. Kendisine yapılan eziyetlerden sonra Mekke fethinde düşmanları Kâbe’nin etrafında toplanmış kendilerine verilecek cezayı bekliyorlardı. Onlara kısa bir hitabede bulundu ve şöyle buyurdu: “Bugün size ne muamele yapacağımı biliyor musunuz?” Onlar da sen kerim bir kişisin demişler bunun üzerine, gidiniz hepiniz serbestsiniz buyurmuşlardı. Tarihte bu kadar bağışlayan ikinci bir kişi gösterilemez.. Bu ancak peygamberlerin işidir. O şöyle buyururdu: “Sana gelmeyene gitmen, seni mahrum edene vermen, sana zulmedeni affetmendir.”

 

Merhametli idi. Ümmetine çok düşkündü. Yetimlere, dullara, kimsesizlere, düşkünlere acırdı. Zaman zaman bu tip kişileri ziyaret eder, hal ve hatırlarını sorar, gönüllerini alırdı. “Yerdekilere acıyınız ki göktekiler de size acısın” buyururdu. Yetime yardımcı olanla (işaret parmağı ile orta parmağını göstererek) bu ikisi gibi cennette yan yanayız derlerdi.

           

Hülasa eşsiz insan son peygamber ibadetinden ahlakına, latifesinden ciddi sözlerine varıncaya kadar örnek bir insandı. O’nu anlatmak bundan dolayı çok zordur. Kur’an onun için şöyle buyurmuştur. “Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik.”

  Abdullah Demircioğlu 

__________________________________

  1-Aclunî, Keşfü'l-Hafâ, I, 211.

  2-el-Kalem, 4.

  3-Aclunî, Keşfü'l-Hafâ, I, 70.

  4-el-Ahzâb, 21.

  5-er-Rûm, 21.

  6-Müslim, I, 704.

  7-Aclunî, Keşfü'l-Hafâ, II, 242.

Top