Bir ihvanımız, Mürşidimize: “Efendim, Allah korusun! Bu yoldan koparız diye çok korkuyoruz” demişti. Efendi Hz.leri de: “Şunu unutmayın, çoban yaralı kuzusunu bırakmaz” buyurdular.
Gönüller Sultanı Abdullah Trabzonî Hz.leri buyurdu ki:
“Pir Abdülkadir Geylani Hz.lerinin mübarek ayakları bütün evliyanın omuzları üzerindedir.”
Ve yine buyurdu ki:
“Tatmayan bilmez.”
“Silsile-i Meşâyıh-ı Kirâm Efendilerimiz, sizi gözbebekleri gibi koruyorlar.”
Hakk aşıklarının rehberi, Mürşidimiz buyurdu ki:
“Allah’ı zikretmeden, Allah dostu olunmaz. Dergâh eşiği aşındırılmadan Allah dostu olunmaz.”
Selamün Aleyküm, 1999’da Mürşidimizin huzuruna varmakla şereflenmiştik. Zât-ı Âlilerine:
“Efendim, Cenâb-ı Hakk’ın isimlerini zikrederken nasıl bir düşüncede olmalıyız?” diye sordum. Hz. Şeyhimiz buyurdu ki:
“Çektiğin esmada yok olacaksın. Biz buna tasavvufta ‘Fenâ’ diyoruz.”
Bir sohbetinde Mürşidimiz şöyle buyurdu:
“Size bir formül veriyorum. Kısa yoldan Cennete kavuşmak, eşittir Zikrullâh.”
Bir ihvanımız, Mürşidimize:
“Efendim, Allah korusun! Bu yoldan koparız diye çok korkuyoruz” demişti. Efendi Hz.leri de:
“Şunu unutmayın, çoban yaralı kuzusunu bırakmaz” buyurdular.
1999 senesinde Kayseri’ye Mürşidimizi ziyarete gitmiştim. Sohbet sırasında buyurdu ki:
“Sen, Cenâb-ı Allah-ı zikrettiğin zaman, dilinde bir tat, kalbinde bir huzur buluyorsan en bahtiyar insansın.”
“Tasavvuf, kâl (söz) ilmi değil, hâl (davranış) ilmidir. Fakat ben yine de size izah etmeye çalışayım” buyurdular. “Bu şeker Mürşid, bu çay da Mürittir” buyurarak, şekeri çaya döküp karıştırdılar.
Efendi Hz.leri bir sohbetinde Arapça bir şiir okudu:
“Sevdiğini söylüyorsun, hem de isyan ediyorsun. Bu, şaşılacak iş. Eğer ki sevginde sadık isen, gerçekten seven sevdiğine itaat eder.”
Mürşidimiz buyurdu ki:
“Âşık olana Bağdat uzak değildir. Âşık olmayana burnunun ucu bile uzaktır.”
Efendi Hz.leri buyurdu ki:
“Mürşidim Hacı Mustafa Hayri Baba Hz.lerinin huzuruna gelen bir kimsenin kalbinden keramet talebi geçiyor. Onun bu hali Hayri Baba Hz.lerine keşfen bildiriliyor. Buyuruyor ki:
‘Evladım! Namazlarını kılman, Yevmî zikrini yapman sana keramet olarak yetmez mi?’ ”
“Şeriat olmadan tarikat olmaz. Şeriat, tarikat, hakikat ve marifet. Şeriat gemisine bineceksin, tarikat denizinde yol alacaksın, denizin derinliklerinden hakikat ve marifet cevherlerini çıkaracaksın.”
Gönül sahiplerinin Özü Eş-Şeyh Abdullah Demircioğlu Hz.leri buyurdu ki:
“Allah’tan başka dostumuz yok bizim.”
Şeyhimiz buyurdu ki:
“Tasavvuf yolları, evliyâ yetiştiren mekteplerdir. Gel sen de bu okula kaydını yaptır, mürid ol, derviş ol.”
Zülcenâheyn Abdullah Efendi Hz.leri buyurdu ki:
“Zahiri arkadaşlıklarda bile ilk terk eden ben olmadım. Manada da asla bırakmayız.”
Mana semâsının güneşi Abdullah Efendi Hz.leri buyurdu ki:
“Müridler, mürşidlerinin aynası gibidir. Onu gösterirler.”
Mürşidimize bir gün:
“Efendim, ‘fenâfi’l-ihvân nedir?’ diye soruldu. Buyurdu ki: “İhvanını kendine tercih etmektir.”
Hakk yolunda rehberimiz, Zülcenâheyn Abdullah Efendimize bir ziyarette şöyle bir durum arz edildi:
“Efendim, günlük yaşamda maneviyatı korumak, devam ettirmek çok zor oluyor. Bu nasıl olacak?” Şeyhimiz buyurdu ki:
“Bakın, ben şimdi şu şekeri ağzımda tutsam, aynı anda hem sizinle konuşurum, hem de şekerin tadını alırım. İşte böyle olur.”
Efendi Hz.leri bir gün buyurdu ki:
“Rabıta bir müride zikirden fazla yol aldırır. Zikrin faydası yüzde otuzsa, rabıtanın faydası yüzde yetmiştir. Rabıta, Mürşidin bedenine değil, Ondaki manevî yapıyadır. Rabıta, muazzam bir derinliktir.” Ve sonra Mürşidimiz şu ayet mealini okudu: “İyilik ve takvada yardımlaşın.”
Bir gün Mürşidimize:
“Efendim, hizmet nasıl olur?” diye soruldu. Buyurdu ki: “Yevmî zikrini iyi yapmakla….”
Arif-i Billâh Hz. Abdullah Efendi Hz.leri buyurdu ki:
“Ben bu yolda kendi başıma yürürüm dersen buyur yürü bakalım. Ne kadar gidebilirsin! Tasavvuf uçsuz bucaksız bir deryadır. Gemin olacak, kaptanın olacak, pusulan olacak, telsizin olacak. Denizin ortasında kaldığında ‘alo’ deyip yardım istediğinde yardımına koşarlar. Bu nasıl olacak? Yevmî zikrini iyi yaparsan seni duyarlar. Alırlar seni yolda bırakmazlar.”
“Büyük Şeyhlerden biri Buyuruyor ki: ‘Hangi şeyhin müridine feyz vermek istemişsem veriyorum. Fakat Pir Abdülkadir Geylanî (k.s) Hz.lerinin müridlerine feyz veremedim. Gördüm ki onlar feyiz deryasında yüzüyorlar. Hiç deryayı bırakıp, bardakla su dağıtana gelirler mi?”
Efendi Hz.leri buyurdu ki:
“Ricalin, er kişilerin himmeti, dağları yerinden oynatır.”
Pir Abdülkadir Geylani (k.s) Hz.leri buyuruyor ki:
“Bizden öncekilerin güneşleri battı ve gitti. Bizim güneşimiz batmayacak.” Batmayan Güneştir O…
- Efendim, bir Mürşid-i Kamil, müridinin kalbine ilim verebilir mi?
- Evet.
- Efendim, bu ilim fıkıh ilmi gibi kitaptan okunan bir ilim olabilir mi?
- Evet, Allah’ın inayetiyle zahiri ve batinî bütün ilimleri verebilir. Fakat mürid buna müsait olacak.
Mürşidimiz buyurdu ki:
“Bir tasavvuf büyüğünün huzuruna bir kimse gelir ve der ki:
‘Tasavvufu, bana hemen öğretir misiniz?’ O tasavvuf büyüğü de cevap olarak:
“Peki, Sen şimdi bir aksır (hapşır) bakalım” der. Adam.” Şimdi aksıramam, aksırığım gelmeden olmaz” deyince, o büyük Zat:
“İşte evladım, tasavvufta böyledir. Zamanı gelmeden olmaz” buyurur.
İlm-i Ledün Menbaı Mürşidimiz buyurdu ki:
“Allah diyenin başımızın üstünde yeri vardır.”
Sohbette Efendi Hz leri şu Hadis-i Şerifi okudu:
“Sebega’l-müferridûn” Sahabiler buyurdu: “Mâ ma’nâ yâ Rasûlallâh / manası nedir?” Rasûlullâh (s.a.s) buyurdu:
“Müferrit olanlar Allah’ı çok çok zikreden erkekler ve kadınlar.” Yani Hadisin genel manası müferrit olanlar Allah’ı çok zikredenler erkek veya kadınlar günlük yapılan ibadetlerin hayr u hasenatın hepsini süpürüp götürüyor ve peşinden, Mürşidim-Sultanım buyurdu:
“Eğer yol almak istiyorsanız, rabıtanızı çok kuvvetli yapın. Zira müride en çok yol aldıracak rabıtadır.”
Efendi Hz.leri buyurdu ki:
“Sağ gözün, sol gözden emin olmadığı bir zamandayız.”
Mürşidimiz buyurdu ki:
“Bir mürid tarikimizi bırakıp başka bir tarike gitmek istese ona: ‘Sen Pir Abdülkadir Geylani (k.s) Hz.lerinin tarikinde ne bulamadın ki bize geldin” demezler mi!”
“Fenâfillâh; kalbde Allah (c.c) sevgisinden başka sevgi kalmaması, demektir.”
Mürşidimiz buyurdu ki:
“Tarikatımıza bağlı olmamız lazımdır.”
“Bir ipte iki bez olsa. Biri her gün yıkanıp tekrar yerine konsa, diğeri hiç yıkanmasa hangisi temiz olur. Tabii ki her gün yıkanan bez temiz olur değil mi? İşte her gün tevbe ve istiğfar eden kalb de böyle temiz olur. Tevbe etmeyen kalb ise kirli kalır.”
1994 senesinde Mürşidimizi ziyaret için Kayseri’ye gitmiştik. Muazzam bir zikrullah yaptık. Zikrden sonra şöyle buyurdu:
“Kayseri’nin dağı-taşı bizimle zikretti.”
Sonra sohbet sırasında maddiyat ve maneviyat ilişkisi hakkında bir soru soruldu. Bunun üzerine buyurdu ki:
“Zafer önce mana âleminde kazanılır.”
Bir gün Mürşidimizle kırda geziyorduk. Hafif bir rüzgâr esiyordu. Efendi Baba bize şöyle sordu:
“Duyuyor musunuz rüzgârın nasıl ‘Hûû’ deyişini. Kuşların ‘Hakk’ deyişini. Şu an burada yüzlerce binlerce melekler Cenâb-ı Allah’ı zikrediyor. Burada her şey ilahi kameraya çekiliyor.”
Kayseri’de Efendi Hazretlerinin evindeydim. Kendileri yanımdan bir müddet ayrıldılar. Odaya tekrar geldiklerinde:
“Evet, hayat bir mücadeledir, demişlerdir” buyurdular.
Mürşidimiz bir sohbette buyuruyor ki:
“H. Mustafa Hayri Baba (k. s) Hz.lerinden bir kimse ders alır. Sonra nefsine uyar ve dersini bırakır. Bir gün H. Mustafa Hayri Baba (k.s) sohbet esnasında birden:
‘Çekil onun yanından ey lâin!’ diye seslenir. Müridler daha sonra:
‘Baba; sohbetteki seslenişinizin sırrı nedir acaba?’ diye sual ederler. Hayri Baba (k.s) buyurur ki:
“Evlatlarım! Falan evladımız can vermek üzereydi. Şeytan yanına geldi ve imanına musallat olmak istedi. Biz de bi-iznillâh yetişip onu kovduk. Evladımız iman ile ruhunu teslim etti’ diye izah eder. Sonra bakarlar ki o kişi o anda vefat etmiş. Oradakiler:
‘Efendim, o kimse dersini bırakan, çekip giden kişi değil mi? Ona bu yardımın sebebini anlayamadık’ deyince Hayri Baba Hz.leri:
‘Ama az da olsa bize muhabbeti vardı’ buyurur.”
Zülcenâheyn Abdullah Efendi Hz. bir sohbette şu şiiri okudu:
Başka kapılara varmam,
Zikrden uzak duramam,
Başka kapılara varmam,
Nasıl ben sana yalvarmam,
Allah Allah diyeceğim,
Rabbim Seni seveceğim.
Mürşidimiz buyurdu ki:
“Yedi derviş bir seccadeye sığar.”
“Bu yolun lezzetine doyum olmaz.”
“Kalblerimizi kitap gibi sayfa sayfa okuyanlar vardır.”
“Bir tecelli olsa kalbe, ihtiyar elden gider.”
“Cenâb-ı Allah’ın veli kulları vardır. 3’leri, 5’leri, 7’leri var. Kutbu’l-Aktab, Sahibü’z-Zaman var. Kutb tek kişidir.”
“Meczub; en küçük bir tecelliyle aklı örtülmüş kişidir. Allah dostu onlar.”
“İnsan ruhu tecelli ile kâinatı doldurur. Bir anda kâinatı dolaşır. Ama bunlar basit şeylerdir.”
“Biraz zikredeyim de şöyle şöyle olayım. Bana şeyh desinler, keramet sahibi desinler, derviş desinler diye zikretmemek lazım. Allah (c.c) rızası için çalışmalıdır.”
Şeyhimiz, Abdullah Baba Hz.leri buyurdular ki:
“Hacı Mustafa Hayri Baba (k.s) Hz.leri 50 sene Kutbu’l-Aktab’lık vazifesinde bulunmuştur.”
Mürşidimiz buyurdu ki:
“Hz. Musa’ya (a.s) Cenâb-ı Hakk (c.c) :
“Gerçekten Ben… Ben, senin Rabbinim. Ayakkabılarını çıkar; çünkü sen, kutsal vadi olan Tuva’dasın.” (Tâhâ Suresi, 12)
Bazı müfessirler bu ayet-i kerimedeki ‘Ayakkabılarını çıkar’dan maksadın, ‘dünyadan ve ahiretten tecrîd ol, onları bırak öyle gel’ demek olduğunu bildirmişlerdir.”
Şeyhimiz, Mürşidimiz, Efendi Babamız buyurdu ki:
“Aşk adamıyız biz, gönül adamıyız.”
“Bir göz için bin göze ikram olunuyor.”
“La ilahe illallah derken “lâ İlâhe” sağ tarafa, “illallâh, kalbe.”
“Sen çalış; Allah versin, dinde adet böyledir.”
“Diyorlar ki ‘Hocam, ben zikrimi yapıyorum ama gözlerim yaşarmıyor.’ Belki sana da başka şekilde bir lütuf oluyor. Cenâb-ı Allah (c. c) herkese başka şekilde tecelllî eder.”
“Meşâyıhın nazarı insanın içinde şimşekler çaktırır.
“Bizim ihvanlarımız melek gibi.”
“Fırsat elden gitmeden, Allah de gönül Allah de.”