Âh mine’l-aşkı ve hâlâtihî Ahraka kalbî bi-harârâtihî Ah, aşkın elinden ve onun hallerinden… Ateşiyle kalbimi yaktı yandırdı. Şeyh Galip Aşk: Yakıcı duygu Âşık: Aşk ateşinin yakıtı Mâşuk: Ateşi yakan Ne güzeller gördü bu dünya… Ne kadar da onlara sevdalanmış âşıklar. Akıllarını oynatanlar. Dillere düşenler. Şimdi nerede, neredeler? Ayağını bastığın yerdeler. Ya gerçek âşıklar, Hakk’a sevdalananlar? Onların ismi, aşklarının haykırışı olan eserleri, şiirleri unutuldu mu? Hayır…
Vedûd olan Hazret-i Allah (c. c) gerçek sevilmeye layık olan değil midir? Anneyi severiz bizi doğurdu, süt verdi diye. Ya o anneyi Yaradan, onun göğsüne sütü koyan? Onu neden bir ana kadar sevemiyoruz?
Gerçek aşka kapılmalı, gayrından gönlümüzü kurtarmalıyız. Aşk insanı bir kere tuttu mu bırakmaz. Önce aklı kuşatır, sonra gönlü. Zamane sevgilerine aşk denmez. Sevginin de dereceleri vardır.
1. Meyil
2. Ülfet
3. Sevgi
4. Aşk
Beşeri sevgilere aşk denmez, biraz hoşuna giderse meyleder meyil derler. Biraz alaka artınca, yakınlaşınca ülfet derler. Daha ilerler ise sevgi derler. İş buraya kadardır. Bu sevgi çok ilerlerse sevgi Leyla’dan Mevla’ya döner ve aşk adını alır. Yûnus Emre dilinden:
Mecnûna sordular
Leyla nice oldu
Leyla Leyla derken
Mevlâ’yı buldu
Aşk ulvi bir duygudur. İnsana adanamaz. İnsanlar sevilir. Peki ya Peygamber aşkı? O aşk ki Allah içindir, Allah’a aittir. O’na âşık olmak Allah’a olan aşktan gelir. İnsanî sevgiler unsurî bedeni bir alakadır. Unsurlar birbirine yaklaştıkça azalır. Ve zamanla şefkate, saygıya dönüşür. Merhametle karışır. Gençliğinde peşinden koşulan hangi güzeldir ki zaman onu yıpratınca o eski sevdalıları peşinde koşsun. Hepsi dağılır giderler yeni ışıklara... Bedeni seven beden yıpranınca uzaklaşır. Rûhu seven ise bâki olan rûhu âhiret arkadaşı olarak sever. Demek ki beşeri aşkta yaklaştıkça sevgi zamanla azalıyor, İlahi sevgide ise kul Allah’a yakınlaştıkça sevgi artıyor.
Koyup İbrahim Edhem tâc u tahtı,
Yeri külhan oluptur aşk elinden.
Zehi, Mansur ki maşukun yolunda,
Başı berdar oluptur aşk elinden.
Ne gördü Leyla’nın yüzünde Mecnun?
Ki sergerdan oluptur aşk elinden.
Ne gördü Zeliha Yusuf yüzünden?
İşi efgan oluptur aşk elinden.
Vedûd ismi şerifi şu manayı içerir: Gerçekten sevilmeye lâyık olan. Sevginin tek sahibi. Ve bu ismin nûrları âlemde parladığı için her seven bu ismin nûrunu sever ama zanneder ki aynayı seviyor. Mevlânâ Hazretleri ne hoş buyurmuş:
“Kerpicin yüzüne ışık vurunca kerpiç parlak görünür. Işık kesilince kerpiç kuru bir çamurdur. O halde kerpice değil, Güneşe gönül vermek gerek.”
Aşk kalbi sarar, zarını yakar, kalbin zarını yakar. Âşığı kavurur. Âh mine’l aşk / Ah aşktan, aşkın hallerinden, der durur…
Hallac-ı Mansûr ki büyük evliyadan Allah aşkı ile sarhoş olmuş ve o hal içinde kendindeki Hakk nûruna o kadar dalmış ki kendini O’ndan gayrı görmedi ve hatta kendini görmedi, sırf tecelli nûrunu gördü ve o nûra işareten ağzından bir sır çıktı. Ve bunu canını vermek ile ödedi. Zaman zaman şöyle derdi:
Dilim dilim bende yürek
Aşk nicedir gel benden sor
Savrulurum kürek kürek
Aşk nicedir gel benden sor
Durum o hale gelir ki âşık kendisini mâşukunda yok eder. Pervânenin ateşe olan aşkı gibi ki kendini aşk ateşinde yok edip her zerresini sevgilisi olan ateşle doldurmuş ya da ateşe feda etmiştir.
el-Işku nârun / Aşk ateştir. Âşığın her hali Mâşuku, yani Sevgiliyi hatırlatır. Hep O’nu terennüm eder. Oturması, kalkması, nefes alması O’nun içindir.
Âşıklara selâm olsun…
Sevgilinin izi var her yerimde
Sevgilinin dilidir her parçam
Çalgı gibi yaslanmışım kucağına
Her çığlığım onun parmaklarından
Mevlânâ Celâleddin Rûmî (k.s)