Allah, Adil’dir, hükümlerinde asla zulmetmez. Sadık’dır, haber verdiği hiç bir şeyde döneklik yapmaz. Öncesi olmayan bir söz ile konuşucudur. Onun sözünün başka hiç bir yaratıcısı yoktur.
“Hamd o Allah’a ki, nicelik ve niteliği O nitelemiş ve kendisi nicelik ve nitelikten pak ve münezzeh kalmıştır. Zaman ve mekânı O yaratıp meydana getirmiş ve kendisi zaman ve mekân kaydından pak kalıp izzet ve şerefle saltanatını kurmuştur, (ilmiyle, kudretiyle, rahmet ve inayetiyle) her şeyde mevcut olmuş ve fakat zarfiyetten münezzeh ve mukaddes kalmıştır. Her şeyin yanında hazır olmuş ve fakat bir şeyin yanında mekân tutmaktan çok yüce kalmıştır.
“Allah nerede”dir, dersen, onu mekânla talep etmiş olursun. “Allah nasıldır ve nicedir” dersen, Onu nitelik ve nicelikle talep etmiş olursun. Onun hakkında “ne zaman?” dersen, Onu zaman kavramıyla kayıtlamış olursun! O’nun hakkında “değil” tabirini kullanırsan, O’nu var oluşluktan tatil etmiş olursun. O’nun hakkında “niçin” tabirini kullanacak olursan, melekütiyyet konusunda O’nunla çatışmış olursun. O’nu tenzih ederiz; öncelik O’na hastır, hiçbir şey O’nun önüne geçemez. Sonralık da O’na hastır; sonralığa ilhak edilemez. Benzerlikle kıyas olunmaz; hiçbir şekil yakınlığıyla nitelenmez. Eşlik ve çiftlikle vasıflanmaz ve ayıplanmaz. Cisimlikle tanıtlanmaz. O’nu tenzih ederiz, O’nun sam yücedir; eğer O, bir şahıs olmuş olsaydı, kemiyyeti bilinmiş olurdu. Cisim olmuş olsaydı, bir takım organlardan meydana gelmiş olurdu. Putperestleri reddederek deriz ki: Allah Bir’dir; hiç bir şeye muhtaç değildir; bütün eşya O’na muhtaç bulunuyor, çünkü O SAMED’dir. O’nun dengi ve benzeri yoktur; O’na benzerlik koşanları reddederiz. Gizli, açık, karada/denizde hayır olsun şer olsun hiç bir şey O’nun iradesi dışında hareket edemez, her şey O’nun yüksek iradesiyle hareket eder. Böylece Kaderiyye Mezhebi mensuplarını reddediyoruz. O’nun yüksek kudreti hiç bir şeye benzemez; hikmetine bir son ve sınır olmaz; böylece Hüzeliy Mezhebi mensuplarını reddediyoruz. O’nun koymuş olduğu hukuk vacibdir. Delil ve hücceti doruğuna yükselmiştir. Hiç kimsenin O’nun üzerinde bir hakkı yoktur. Bu bakımdan hiç kimse Ondan bir hak iddia edemez. Bununla Nezzamiyye Mezhebi mensuplarını reddediyoruz.
Allah, Adil’dir, hükümlerinde asla zulmetmez. Sadık’dır, haber verdiği hiç bir şeyde döneklik yapmaz. Öncesi olmayan bir söz ile konuşucudur. Onun sözünün başka hiç bir yaratıcısı yoktur. Kur’anı indirip en güzel konuşanları acze düşürmüş ve böylece Muradiyye Mezhebinin hüccetlerini çürüğe çıkarmıştır. Rabbimiz ayıpları gizler; günahları bağışlar, tevbe edenlerin tevbesini kabul buyurur. Bir kişi günahına dönecek olursa, geçmişteki günahları (eğer tevbe edip bağışlanmışsa) tekrar dönmez. O, bağışladığı şeyi geri döndürmekten münezzehtir; haksızlık ve zulümden uzak, her türlü adaletsizlikten mukaddestir.
Biz inanıyoruz ki, Allah, mü’minlerin kalplerini bir araya getirip uyumlu kılmıştır. Kâfirleri de sapıklıklarıyla baş başa bırakıp akl-ı selîm ve iradenin kapısını açık bırakmıştır. Bununla Hişamiyye Mezhebini reddediyoruz.
Biz tasdik ediyoruz ki, bu ümmetin fasıkları, Yahudi, Hıristiyan ve Ateşperestlerden hayırlıdır. Bununla da Ca’feriyye Mezhebini reddediyoruz. Ve biz ikrar ediyoruz ki, O, hem kendini, hem de başkasını görüyor ve O her sesi duyuyor. En gizli hal ve düşünceleri görüyor. Bununla Ka’biyye Mezhebini reddediyoruz. Halkı (yaratıkları) en güzel fıtrat üzere yaratmıştır. Onları kabir çukurunun karanlığına birer fani olarak çevirmiş ve ilk yarattığı gibi onları tekrar diriltip hayata döndürecektir. Bununla Dehriyye Mezhebini reddediyoruz.
Hesap günü insanları ve diğer, canlıları bir araya toplayacağı gün, dostlarına (rahmet ve mağfiretle) tecellî eder. Dostları da O’nu dolunayı görür gibi görürler. O, o gün perde gerisinde kalmayacak. Mu’tezile’den rü’yeti inkâr edenleri reddediyoruz. O, nasıl olur da dostlarına görünmez, perde gerisinde durup onları hesap alanında bekletir? Bu hususta O’nun kadim ve ezelî vaatleri vardır. Vaatlerini mutlaka yerine getiricidir.
“Ey itminana ermiş ruh, dön Rabbine, sen O’ndan razı, O senden razı olarak; haydi gir kullarınım içine, gir cennetime!” (Fecr Süresi, 28)
Sen cennetlerden huri nimetiyle hoşnut olacağını mı zannediyorsun? Cennet bahçelerinde sündüsten yapılmış bir giysiye kanaat getireceğini mi sanıyorsun? Mecnun Leyla’sız nasıl ferah bulup huzura kavuşabilir? Amber kokusunu almadan onu sevenler nasıl eğlenip rahat edebilirler? Bir takım cesetler ki, ubudiyyet tahkîkinde erimişlerdir. Allah katında yer almakla nasıl nimetlenmiş olmazlar? Karanlık gecelerde uykusuz kalmış bir takım gözler, Allah ile ünsiyet müşahedesine erişince nasıl lezzet almazlar? Bir takım gönüller ki, sevgi sütleriyle gıdalanmışlar, nasıl olur da Rabbanî şerbetle sulanmazlar? Bir takım ruhlar ki, beden şehrinde hapsedilmişlerdir;
nasıl olur da kudsî bahçelerde gezip tozmazlar? Oranın yüce yerlerinde eğlenmezler? Oranın susuzluğu giderici sularından içmezler?
O günü nasıl tasvir edelim, aşırı derecede olan aşk ve şevki nasıl anlatalım? Âşıklar hâkimi o gün arz-i endam edecek, açıktan kendini gösterecek ve bu davayı O halledip hükme bağlayacaktır.
O gün Mevla’sının hitabına mazhar olan, tahiyyat ile söze başlayacak; Mevla’sı da onu Cennet-i Adn’e buyur edecek. Ama bir takım kimseler Cennete girmek istemeyecek, Rablerinden başkasına bakmayacaklarına and verecekler ve Ondan başkasına niyet bağlamayacaklar; varlık âleminden hiç bir şeye razı olmayacaklar; hem onların arzulan aşağı nesneler de olmayacak. Onlar hayatın lezzetinden ancak, övgü değer vuslatın hazzını almak için hicret etmişlerdi. Bu yüzden onlara ebedî rahatın kadehinde sunucular şerbetler sunacak, öyle şerbetler ki hem katıksızdır, hem de yumuşak. Buna hasret olanlar üzerinde çevrilip açıktan açığa takdim edilince, sabah akşam onları çepçevre kuşatanca, onların şadilik ve iştiyaklarını arttıracak, göz ve gönül doldurucu nurlarına doğru heveslerini çekecek. Rabbim! Senin Hakk ismine and olsun ki senin cemalini görmeyen bir göz herhalde sakıydir (bedbahttır). Rabbim! Kendi güzelliğinle sen bütün âşıkları öldürdün. Sana olan gönül arzusu hakkı için senin emrin altında bulunanlara merhamet ve şefkat et! Öyle gönüller ki, şevk ve istekle sana yönelip eriyorlar. Sana olan aşkları sebebiyle onlarda bir bakiyye kalmadı.
Şüphesiz ki, Rabbim ben senin aşkından yana bir vasiyet üzere bulunuyorum; Sana kavuştuğum gün asla umutsuzluktan endişe etmiyorum. Ya ilahî! Senin atıfetlerin hatalarımızı silsin! Red nasıl olabilir kardeşlerim? Seher vakitlerinde Rabbanî anlar ve dakikalar vardır. Semavî işaretler, melekler âleminden nefhalar vardır!
Bu mesele ve önermenin doğruluğuna delil, kuşların ağaçlar üzerinde davudî nağmelerle ötmeleridir. Ayrıca bağ bahçe aralarında kıvrıla kıvrıla akan suların çağlayan sesleri, esen rüzgârların dokunup raks ettirdiği ağaç dallarının sündüs giysilere bürünerek çıkardığı gönül çekici nağmeleri de buna delildir. Çünkü bunların, evet bu saydıklarımızın hepsi Allah’ın birliğini dile getirip ifade etmektedirler.
Haberiniz olsun ey muhabbet ehli! Şüphesiz ki Cenab-ı Hakk seher vakti tecellî ederek şöyle seslenir: “Tevbe eden kimse var mıdır? Onun tevbesini kabul edeyim! Günahının bağışlanmasını arzu eden bir kimse var mıdır? Onun bütün hatalarını bağışlayayım. Benden bir bağış isteyen var mıdır, ona nimet ve bağışlarım! Bolca vereyim!”
Uyanık olun ki, ruhlar kir ve pastan arınıp safileşince, olanca güzelliğiyle ışık saçar, aydınlık verir; bir nice hallerde basma gelen dert ve musibetler eşit bir doğrultuda ona çok kolay gelir. Hiç şüphe yok ki, o ruhların gözlerinden akan yaşların kokusu, manevî ufuklarda misk kokuşu neşreder. Onlar (fena âleminde) bir takım ayrılıkların hasretine sabrettikleri için, yüksek mertebelerdeki vuslata hak kazanmışlardır. Yine onların sözlerinin ve haberlerinin sıhhati dostlar tabakasında senet ve rivayet kabul edilir. Onlar sualsiz uçup gittiler; ihtiyaçtan yerine getirilir. Sevgi hediyesi, apaçık sabahlamıştır. Artık, onun için güzel kafiyeler neredesiniz? Onların akidesi; Hanefî, Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerinin usulü üzere idi.
Allah bizi ve sizi dinde ayrılık meydana getirip parçalanan, dağılan kimselerden korusun. Ayrılığa düşenler, okun hedefi delip geçtiği gibi dinden öylece gelip geçtiler; üzerlerinde dinden hiç bir eser görünmemektedir. Cenab-ı Hakk beni de, sizi de kendilerine cennette yüksek menziller verilen altlarında ve üstlerinde ilahî fuyüzâtın eserleri görülen kullarından eylesin!
Allah’ım! Rahmet ve afiyetim, halkın en şereflisi Muhammed’e ve onun hanedan ve arkadaşlarına indir! Onları saygı ve tazîmin en şereflisine has kıl! Onları çokça ve ebediyen, artarda, yeni yeni esenliğe her sabah ve her akşam mazhar eyle!.
Amin!.. Amin!..
Kaynak: Abdülkadir Geylani
Füyüzat-ı Rabbaniye