Muridan
Ledünni İlim

Ledünni İlim

Ledünnî ilim var mıdır ve ne demektir? İslam dinine ait kitaplarda, özellikle de tasavvufa ait olanlarda ledünnî ilimden bahsedilmiştir. Bu, Hz. Allah tarafından verilen bir ilimdir. Buna “ilmü mevhibe” de denilebilir. Hibe edilmiş, verilmiş, ihsan olunmuş ilim demektir. Bu ilme herkes nail olamaz. Cenab-ı Allah, bunu istediklerine vermektedir.Hz. Peygamber (s.a.s): “Bir kimse bildikleriyle hareket ederse Allah (c.c.) ona bilmediklerini öğretir. Onu bilmediklerine mirasçı kılar” buyurmuşlardır. Bu ilme nail olmanın yolu güzel amel, zühd ve takvadır. Böyle kimselerin ruhları böyle bilgilere nail olurlar. Bunu inkar etmek doğru değildir. Hz. Allah, Kuran-ı Kerim’de ledünnî ilmin varlığından bahsederken Hz. Musa ile Hızır’ın yolculuğundan haber vermektedir.

Hızır hakkında “Biz ona katımızdan bir ilim öğretmiştik” (Kehf–65) buyrulmaktadır. Bu Hızır’la Musa’nın buluşmaları ve beraber yolculuk yapmalarıdır. Bu buluşmada Hz. Musa’nın uşağı Yuşa’da bulunmuştur. İsteği üzerine Hz. Musa ledünnî ilmin sahibi Hızır ile buluşmak için yola çıkar. Alınan vahye göre yemek için azık olarak aldıkları balık canlanıp kaybolursa buluşma yerleri orası olacaktır. Bu, Hz. Musa’nın bir mucizesidir. Bir kaya dibinde Hz. Musa uyumuş, balık da yüzerek kaybolmuştu.  Fakat hizmetçi Yuşa bu olayı Hz. Musa (a.s.)’ya anlatmayı unutmuştu. Bir müddet sonra anlatınca, Hz. Musa buluşma yerlerinin orası olduğunu anlamış ve orada Hızır ile karşılaşmıştır. Hızır, Hz. Musa’ya kendisiyle bulunmaya sabredemeyecek olduğunu hatırlatır. Nihayet beraber yolculuk etmeye karar verirler. Yolculukları anında Hızır, ilk önce bindikleri gemiyi deler. Daha sonra bir küçük çocuğu öldürür ve uğradıkları bir köyde yıkık duvarı tamir eder. Bunların üçüne de her defasında sabredeceğine söz verdiği halde sabredemeyen Hz. Musa ile Hızır birbirlerinden ayrılırlar. Ayrılmadan önce Hızır bu üç olayı açıklar.
 
Kuran-ı Kerim’de anlatılan bu olaydan mü’minler çok şey anlarlar. Bazıları da inat ile inkar ederler, sapıklığa düşerler. Hızır hakkında da maddi hayat bakımından kıyamete kadar yaşamadığı, o zamanlar yaşadığı ve öldüğü görüşü yer alır. Çünkü Cenab-ı Allah “Senden öncede hiçbir insana ebedi yaşam vermedik” (Enbiya–34) diye buyurmaktadır. Demek ki Hızır maddi hayatta değil misal âleminde yaşamaktadır. Görülüyor ki Hızır ledünnî ilme muttali kılınmış, buna mukabil büyük peygamberlerden olmasına rağmen Musa (a.s.) bundan mahrum bırakılmıştır.
 
En çok hadis rivayet eden sahabî Ebû Hureyre (r.a.): “Ben Resulullah (s.a.v.)’tan iki kap (dağarcık) dolusu ilim öğrendim. Birini insanlara açtım. İkincisine gelince eğer onu anlatıp saçmış olsaydım boğazım şuradan kesilirdi” buyurmaktadır. Hadis âlimleri birinci saçılan ilmin hadis ilmi olduğunu, boğazım kesilir diye kayıtladığı ilmin ise manevi ilimler olduğunu haber vermişlerdir. Şimdi söylenmeyen ilim ilim olmaz veya o ikinciyi niçin söylememiştir, denilebilir. İlim ketm edilmez, denilebilir. Hz. Ebû Hureyre (r.a.) bu sözüyle, ikinci ilmi söylemiş olsaydım insanların bazıları buna tahammül edemez ve karşı çıkarlardı, demek istiyordu.
 
 
HZ. EBÛ HUREYRE’NİN GİZLEDİĞİ İLİM
 
Sahabenin namlılarından Hz. Ebû Hureyre, kısa zaman Peygamberimiz (s.a.v.)’in yanında kalmış olmasına rağmen O’ndan çok hadis rivayet etmiştir. Bunun sırrı ve hikmeti de O’nun duasına nail olmasıdır.
 
Ebû Hureyre anlatıyor. Peygamberimiz (s.a.v.)’e şöyle demiştir: “Ya Rasulullah! Senden birçok hadis işitiyorum da unutuyorum. O (s.a.v.) da: Ridâ (elbise)nı yay, buyurdu. Yaydım. Elleriyle bir şey avuçlayıp ridânın içine atıyor gibi yaptı. Sonra: Topla! Dedi. Ridâmı topladım. İşte ondan sonra hiç bir şey unutmadım.” (Tecrid-i Sarih, I, 116.)
 
Bu Peygamberimiz (s.a.v.)’in mucizelerinden birisidir. Mucize akılla ifade edilemez. Cenab-ı Allah’ın dilemesiyle olmayacak hiçbir şey düşünülemez. O, her şeye kâdirdir. Kudreti sonsuzdur. Peygamberini mucizelerle, sevdiği kullarını da kerametleri ile teyit etmiştir. Hz. Ebû Hureyre’nin bundan sonra hafızası kuvvet kazanmış, Peygamber (s.a.v.)’den duyduğu hadisleri hiçbir zaman unutmamıştır. Bu sadece hadisi şeriflere munhasır/özgü değildir. Belki bütün her şeye şâmildir. Çünkü Ebû Hureyre (r.a.) şöyle buyuruyor: “Bana ridâyı topla diye emretti. Bende topladım. Ondan sonra hiçbir şeyi unutmadım. İşte böyle hafızası Peygamber (s.a.v.)’in mucizesiyle kuvvet kazanmış bir sahabi bize şu hadisi şerifi haber vermiştir.
 
“Resulullah (s.a.v.)’den iki kap dolusu ilim belledim. Bunlardan birini size yaydım. Diğerine gelince, onu meydana çıkaracak olursam, benim şu boğazım kesilir. (Tecrid, I, 117)
 
Hadis-i şerife iki yönden bakıyor ve üzerinde düşünüyor ve hadis şârihlerinin de izah ve şerhlerini kendimize delil alarak aşağıdaki neticelere varıyoruz.
 
 
 
EBÛ HUREYRE’NİN İFŞA EDİP HERKESE DUYURDUĞU İLİM ve KETMETTİĞİ/SÖYLEMEDİĞİ İLİM
 
 
 
Birincisi açıktır: Peygamberimiz (s.a.v.)’den duyduğu hadislerdir. Bunları, gücünün yettiği herkese anlatmış ve yaymıştır. Böylece bu hadisler günümüze kadar ulaşmıştır.
 
İkincisine gelince… Bu acaba hangi ilimdir? Yalnız burada ilim sahiplerinin ilmi ketm etmemeleri gerekir. Ketm etmek (gizlemek) mesuliyeti muciptir (sorumluluk gerektirir). “Böylelerinin ağızlarına ateşten gem vurulacaktır” meâlindeki hadisi şerife uygun mu olur, yoksa olmaz mı? şeklinde düşünceler akla gelebilir. Yine bunlara, ne tür cevap verilebilir?  şeklinde sorulabilir.
 
Evet, Cenab-ı Allah Kur’an’da ilim sahiplerinden ve onların faziletlerinden haber vermiştir. Peygamberimiz (s.a.v.) de: “Her kim bir ilimden sorulur da o da onu ketmederse kıyamet gününde onun ağzına ateşten bir gem vurulur” buyurmaktadır. Hadisi şerife bakacak olursak, ağzına gem vurulacak olan âlimin kim olacağı yine hadisin içinde mevcuttur. Bir defa söz, şartlı kullanılmıştır. Yani ilim sahibine sorulmasını şart koşmuştur. Bir diğer hususta sorulan âlim o meseleyi bilmiyorsa tabi ki susacak ve cevap vermeyecektir.  Çünkü yanlış fetvalar müftüyü ateşe götürür. Eğer ki Ebû Hureyre’ye gizli ilimlerin ne olduğu sorulsaydı herhalde o da bunu cevapsız bırakmazdı. Çünkü onlar başkalarına nispetle Cenab-ı Allah’tan en çok korkanlardı.
 
Bu hususları da kısaca açıkladıktan sonra gelelim bu ikinci gizli ilmin ne olduğu meselesine. Bakalım bu hususta neler denilmiş…
 
1.         Gizli ilimlerden kasıt ileride ümmet-i Muhammed’in başına gelecek fitnelerdir demişlerdir. Bu fitneler tozu dumana katacaktır. Ve ahir zamanda her müslümanın evinden bile zuhur edecektir. Bundan kurtulmanın çaresinin Kur’an’a sarılmak olduğu da bize haber verilmiştir. Ayrıca bu durumlarda fitnelere karışmayı, kanın gövdeyi götürecek kadar adam öldürmenin çoğalacağı hususlar da haber verilmiştir. O zaman müslümanın birkaç koyun alarak dağlara kaçmasının daha hayırlı olacağı bildirilmiştir.
 
2.         Peygamberimiz (s.a.v.)’den sonra ortaya çıkacak olan musibetler. Yerden ve gökten inecek belalar. Bunların hiçbirisinden insanlar olarak emin değiliz.
 
3.         Kıyametten önce insanların ne halde bulunacaklarını gösteren ilimdir.
 
4.         İlm-i Esrâr’dır, denilmiştir. Bunun üzerinde biraz durmak gerekir. Tabii ki meseleleri iyi kavrayabilmek için söylenilmeyen ilim, ilim olmaz mantığıyla yola çıkmamak lazımdır. Böylelerine laf anlatmak mümkün değildir. Onlar yolda kalmaya mahkûmdurlar. Sır ilmi denilen bu ilme ehl-i şuhûd ve ehl-i irfan ancak nail olabilir. Peygamberini seven ve sevdiğini, onun sünnetlerini işlemekle gösterenler ve ona uyanlar bunun meyvelerini toplarlar. Bu ilim herkese açık değildir. Ancak ehline açıktır. Belli bir terbiye neticesinde ona ulaşılabilir.
 
                                                          
 
Abdullah DEMİRCİOĞLU

Top